19 Mayıs 2024 Pazar

şipşak: dört nala doğa

Geçen sene dolu dolu 6 hafta süren toprak hazırlığı ve ekim işlerini bir haftada, bir de yetmezmiş gibi tek başıma, tamamladım. Perişan haldeyim ama yüzüm gülüyor. Bu bir haftaya birkaç yaralanma, birkaç yılan, bir tutuklanma + cezaevi kombosu (ben değil), bir de İstanbul sığdırdım ya, damarlarımda adrenalin akıyor.

O halde blog! Konumuz ekoloji. Konu doğanın geri gelmesi. Önce kısa hikâye.

.

Sene 2014’dü zannedersem. Gelibolu’dayım, haldır haldır kara kaplumbağası arıyorum. Hani şu tosbağa dediğimizden. Neden diye soracak olursanız, bahçe geçen dört senede toparlamış, kuşlar böcekler geri gelmiş. Ancak kaplumbağalar hala kayıp. İstedim ki onlar da geri gelsin, bahçe eski müdavimlerine kavuşsun.

Gelibolu yarımadasında gitmediğimiz yer, dolaşmadığımız tarla kalmadı dersem yalan olmaz herhalde. Bir tane bile bulamadık. Bula bula eski belediye başkanının mandırasının yanındaki bataklıkta bizim yerli su kaplumbağasına denk geldim. Su kaplumbağası deyince akvaryumcularda satılan tipler gelmesin aklınıza, bizim çeşit ninja kaplumbağalardan. Mevsim kurak geçerse kara kaplumbağası oluyor, yağışlıysa su kaplumbağası. Duruma göre ot yiyor, duruma göre avlanıyor. Düz duvara da tırmanıyor, uzun süre nefesini de tutabiliyor. Eleman coğrafya kaderdir dememiş, coğrafyayı dize getirmiş. Tam bir arıza.

Etrafı bu kadar ayağı kaldırdıktan sonra eli boş dönmek olmaz diye yakaladık bunlardan 8-9 tane, koyduk evin önündeki çöp kovasına, az biraz da su. Kapadık kapağını, geçtik aile evine yattık. Sabah bir kalktık ki ninjalar kaçmış. Aradık taradık dördünü bulduk, tıktık arabaya, yola koyulduk. Bir ay sonra geri geldiğimde komşumuz Kamile Teyze canıma okudu. Hem de ne okudu. Aradan 10 yıl geçti hala yolum Bolayır’ın önünden geçerse önce geldiğimi ona haber vermeden geçmem, geçemem.

Meğerse biz yokken neler olmuş. Sen git kaplumbağalar kaç, bahçenin etrafı duvarla çevrili olduğu için kaçama, odunların üzerinden bizim komşunun tek katlı evinin damına çık. Tabii altta Kamile Teyze ve eşi uyuyor. Damdan tıkırtılar gelince Kamile Teyze eşinin eline fener verip dama çıkarmış. Adamcağız elde fenerler dama çıkıp etrafa bakıyor, tabii ki aklına damda kaplumbağa olacağı gelmiyor. Kaplumbağalar da siniyor. İniyor aşağıya, bir şey yok diyor, yatıyorlar. Tıkırtılar gene başlıyor. Adamcağız gene dama çıkıyor, bakıyor tarıyor, kimse yok. İniyor aşağıya. Tam uyuyacaklar tıkırtılar... Uyuyamamışlar o hafta, 3 harfliler geldi diye gözlerine uyku girmemiş. Kimseye de söyleyememişler.

Olay burada kalsa iyi. Bir hafta sonra benim yeğengiller de aile evine gelmişler. Yeğenim hayvanları çok sever, köydekiler de hiç sevmez. Toplamış köydeki bütün köpekleri, beslemiş hepsini. Yıkamış, yıkananı da ilaçlamış. Tabi yorgun düşmüş o kadar köpeği yıkayınca, uyuyakalmış. Bahçenin demir kapısının kapandığını fark etmemiş.

Gece olunca köpekler haliyle sokağa geri dönmek istiyor. Yıkanıyorken, besleniyorken iyi hoş da kanlı bıçaklı olduğu diğer mahallenin köpeğiyle birlikte uyuyacak değil herhalde. Şaka değil, Bolayır’daki köpeklerin tamamı, sahiplisi sahipsizi o gece bizim bahçede. Bahçeden çıkacaklar, ancak bir türlü çıkamıyorlar. Odunların üstünden Kamile teyzenin damına çıkmış çoğu. Damdan da inememişler. Gece tıkırtılar başlayınca Kamile Teyze tutuşturmuş feneri, eşini dama göndermiş. Dama çıkınca feneri açmış Kâmil Amca. Onlarca köpek evin çatısında tam karşısında.

Bir süre kekeledi Kâmil Amca. O bir şey demedi de Kamile teyze çok kızdı bana. Bir tek Kamil’im var benim dedi, öyle böyle kızmadı. Hala geçerken ben geldim derim. Kendilerini hazırlıyorlarmış, öyle diyor.

.

Bu arada Kamile Teyze’nin adı Kamile değil, olay gerçek- sorabilirsiniz, isimleri değiştirdim.

.

Gelelim bugünkü konuya. Yılana basacaktım az kalsın. Yılanların geri gelmesini bekliyordum, ancak bu sene değil, tahminim anca 2 seneye bu sayılara ulaşacaklarıydı. Çiftlikte doğa beklediğimden daha hızlı toparlıyor, daha hızlı iyileşiyor. Bence şu dört nedenden:

  • Yalandan. Dayımın ölüp, bahçenin başına geçmem arasında 7 sene var. Bu yedi senede -sözde- bahçeye bakıldı. Sözde ot ilacı atıldı. Ancak belli ki atılmamış. Belli ki bakılmamış. Misal 10 kamyon gübrenin parası alınıp, görülen yerlere bir kamyon gübre atılıp geçilip gidilmiş. İhmal ve dolandırıcılık bu durumda işe yaramış. Bahçeye kimyasallar az girince doğa kendini toparlamaya benden önce başlamış olmalı.
  • Av, avcı dengesine dikkat ettim. Yeni kurulan bahçelerde yapılan uygulamaları hatırlayın, sulama, gübreleme, budama, otların kısa kesilmesi. Ben bunların çoğunu yapmadım. Ağacı budar, dibine gübreyi de basarsanız ilk sene deli gibi büyür. Büyür büyümesine de zayıf büyür. Hastalık, böcek çeker. Hızlı büyüdüğü için savunması güçsüzdür. Örümcek, uğurböceği ve diğer avcılar. avlar ile başa çıkamaz ve denge bozulur. Bu yüzden ilk sene gübre verilir ve bakımı yapılır (azot ağırlıklı değil, mineral dengelemesi gibi düzeltici/iyileştirici uygulama), ikinci sene budanır, üçüncü sene budama bakımı yapılır, azotlu gübre verilmeye başlanır. Sıralamayı şaşırırsanız işiniz zor. Yılanlara gelecek olursak, ilk sene otları uzun bıraktım. Hem işlere yetişemediğimizden hem de öyle olması gerektiğinden. Ektiğimiz o kadar sebzeye fareler zarar vermedi mi? Verdi. Ancak yılanlar da avlanabildi. Otları uzun bırakmam avcının işini kolaylaştırdı, dengeyi avcının lehine bozdu. Bu “dengeyi avcının lehine çevirmek” doğaya planlı yapılan insan müdahalesi çeşidi. Bir gün çeşitlerini inceleriz. Benzer bir şekilde mineral dengelemesiyle sebzelerin güçlü başlamasını sağladım. Hiç sıkıntı yaşamadık, etraf örümcekten geçilmiyor.
  • Çiftliği kuraklığın son senesinde kurmaya başlamış olmam. Kuraklık senelerinde hem av hem de avcı nüfusu baskılanıyor, azalıyor. Kuraklık geçtikten sonra her iki nüfus da toparlanmaya başlıyor. Çiftliği kurmaya başladığımda zaten yılan sayısı baskılanmış haldeydi. Kuraklığın bitmesiyle -benim müdahalem olmasa da- bu sayı artacaktı. Avcı-av dengesine dikkat etmem bu toparlanmayı hızlandırdı ya da dengenin bozulmasını engelledi.
  • Etrafta başka doğal alan kalmaması, vaha etkisi. Bahçede gördüğüm her yılan, her köstebek buranın yılanı ya da köstebeği değil. Av ararken gelip geçerken ya da zorla yerinden edilen gerçmek zorunda kalan ve mekânı beğenip yerleşen tipler de vardır muhakkak. Yoksa bir senede 2 metrelik yılanın büyümesine olanak yok.

.

Bu konu uzun ve eğlenceli. Devamı gelecek..

9 Mayıs 2024 Perşembe

çalakalem: civciv çıkarmak

Canım sıkkın, o halde blog!

.

Konumuz yumurtadan civciv çıkarmak.

.

Öncesi:

Güçlü tavuk güçlü yumurta, Güçlü yumurta güçlü civciv!

Döllenmiş her yumurtada civciv gelişimi olur. Olur da çıkar mı? Ya da çıksa da yaşar mı? Makinada ideal şartlarda civciv çıkarsanız bile anne zayıfsa gerisi boş. Kuluçkalık yumurta aldığınız tavuğun sağlıklı ve güçlü olması gerekiyor. Tavuklarınızı iyi besleyin. En az yüzde 18 protein oranını tutturmaya çalışın (minimum yüzde beş oranında mercimek takviyesi). Mümkünse böcek proteini olacak, bitkilerde bulunan amino asitler çıkım için gerekli proteinleri tam sağlamıyor. Soğuk havalarda kırık mısır verin (enerji verir). Soğuktan ve bilhassa rüzgârdan koruyun. Yumurta almadan bir ay önceden Omega’ca zengin gıdalarla besleyin. Bunlar ayçiçeği (ya da küspesi), aspir, yonca ya da balık unu olabilir. Ben yem karışımına aspir katıyorum.

Niyeyse kabuk ince olursa civciv daha kolay çıkar diye bir aldı var. Yanlış! Kabuk oluşumunda ideal magnezyum- kalsiyum ve fosfor oranı var. Biri yumurtanın hava almasını sağlıyor, diğeri dayanıklılık, diğeri de esneklik. Mermer tozu verip sadece kalsiyuma yüklenirseniz, aşırı kırılgan ancak hiç hava almayan ya da çok alan yumurta elde edersiniz, bu da çıkımı azaltır. Kırık midye kabuğu, deniz kenarından kumdan iri taşla besleyin. Ayda bir suyunu deniz yosunu ile takviye edin (sodyumu abartmayın). Sıvı ya da toz vitamin vermek yerine vitamince zengin gıdalarla besleyin. Amacımız yükleme yapmak değil, tavuğun gücünü arttırmak. O takviyeler vücutta kalmadan atılıp gidiyor.

Fiyatının yüksek olmasının başlıca nedeni bu. Marketlerde satılan yumurtaların yem maliyeti 1-3 lira arasındayken, organik yumurtanın yem maliyeti şu aralar 5-8 arasında. Kuluçkalık yumurtanın yem maliyeti en az 10-18 lira arasında olur.

İşin özü yumurta alacağınız tavukları şımartıyoruz :)

(İyi besleme konusunun ileri boyutu var. Ticari bir konu olduğu için girmiyoruz.)

Kuluçkalık yumurta >> yemeklik yumurta

İstisnai bir durum haricinde kuluçkalık yumurta raflarda satılan yumurtalardan çok daha güçlü ve besleyici olması hep ilk maddeden. Ancak ideal yemeklik yumurta ile kuluçkalık yumurta arasında önemli bir fark var. Tadı. Tükettiğimiz sebzelerin aksine yumurtanın tadının yoğun olmasını istemeyiz. Doyurucu olmasını isteriz, besleyici olsun isteriz ancak böyle buram buram, üzerinize çılbır dökülmüş gibi bir koku istemeyiz. Kuluçkalık yumurtanın tadına bakmıyoruz, önemli olan yumurtadan çıkan civcivin sağlığı ve gücü. O yüzden birçoğu maliyet düşük olsun diye damızlık hayvanları çiğ balık, gıda atığı, hatta sarımsaklı su gibi besleyici ancak kokulu gıdalarla besliyor. Bu da yumurtanın tadını bozuyor. Hani kimi etler kokar ya, onun gibi. Yumurta da kokuyor. Ayrıca bu durum gıda yönetmeliğine ve hijyen kurallarına da aykırı.

Buraya bir not. Yumurtaları kendimiz evde tükettiğimiz için bu yem-koku-hijyen kurallarına dikkat ediyorum. Gene de başkasından kuluçkalık yumurta alırsanız ve kokarsa şaşırmayın.

Genetik çeşitlilik önemli!

Bilhassa özel çeşitlerde genetik çeşitlilik pek yok. Birisi yurtdışından yumurta istemiş, bir şekilde yurda sokmuşlar, oradan tavuk çeşidini çoğaltmışlar. Ülkedeki bütün Marans’lar birbirinin kuzeni. Haliyle yumurtaların yarısı deforme çıkıyor. İlk çıkardığım Marans’ların yarısından fazlası basurdu. Çoğalttığım özel cinslerde iki kafalı, bacaksız, tüysüz, çıktığı gibi ölen (ciğeri yoktu herhalde) o kadar çok civciv oldu ki. O yüzden genetik çeşitlilik önemli. Aynı ana babadan çıkan tavuk-horozu çiftleştirmeyin. Hatta benim yaptığım gibi farklı çeşitleri birbirileriyle karıştırarak genetik çeşitliliği arttırabilirsiniz.

Hasta, zayıf, güçsüz civcivlerin, yalnızca özel bir çeşit diye, büyümesi için fazla çaba sarf etmeyin. Gidin öldürün demiyorum ancak özel bakıma muhtaç olmasın. Bunu gaddarlık olarak da görmeyin, tavuklar da kendi civcivleri arasında zayıf olan varsa eliyor. Yani öldürüyor (eziyor, gagalıyor, aç bırakıyor, itiyor).

Dörde Bir!

Yumurtadan civciv çıkması için yumurtanın döllenmiş olması gerekiyor. Açıkçası tavuklarınız güçlü ise, horozunuz da güçlüdür. Bir horoza kırk tavuk verin, kırkı da döllü yumurta verir. Ancak genel kural şu: dört tavuğa bir horoz düşmeli. Bazen horozun “favorisi” oluyor, bazen pek beğenmediği. Uzun lafın kısası kuluçkalık yumurta alırken bu arkadaşlara cinsel hayatta seçme şansı vermiyoruz.

Bizde kim kime nasıl isterse. Ortam çok karışık. Nadiren dölsüz yumurta oluyor.

.

Süreç:

Yumurta alımı!

Horoz şart.

İdeali ekim-kasım ayında civciv çıkarmak. Tavuklar yaz sonu tüy yeniler, bu dönemde yumurtlamaz. Yeni tüy oluşumu sırasında proteine ihtiyaç duyuyorlar, şayet iyi beslerseniz hızlıca yeni tüyleri çıkar ve kaldıkları yerden yumurtlamaya devam ederler. Bir – bir buçuk ay dinlendikleri için bu yeni çıkan yumurtalar (ilk iki-üç haftadan sonrası) en güçlü yumurtalar oluyor. Bu yumurtalardan alacağınız civcivler (kışın bakmanız şartıyla) çok sağlıklı ve hızı büyür. Kasım ayında yumurtadan çıkan tavuklar artık ağustos ayında tüy dökmez, mayıs haziran arası tüy değişimine girer. Bu şekilde ağustos ayında yumurtasız kalmazsınız.

Kışın kümesten yumurta toplarken hava sıcaklığına dikkat etmeli. Soğukta kalan yumurtalarda çıkım az oluyor. Hava sıcaklığı 10 dereceden yüksekse problem değil. Ancak 10 derecenin altına düşerse yumurtaları soğumadan toplayın derim. Aynı mantıkla, buzdolabına konan yumurtalardan çıkım alamazsınız. İçindeki embriyo ölüyor.

Tavukların yumurtlayacağı alan olmalı, tercihen folluklarda talaş olmalı. Folluklar kesinlikle temiz olmalı, dışkı ya da pislik bulunmamalı. Yumurtanın en üst katmanı – kütikula- ince bir film gibi dışarıdan gelen bakterilerin yumurtaya geçmesini engelliyor. Yumurta kirlendiğinde kütikula tabakası zarar görür, civciv yumurtanın içinde gelişirken ölür. Kirli yumurta = yumurta içinde ölen civciv. Bu arada bit/pire olmaması için talaşa biraz diyatom serpin.

Kaç günlük yumurta? Nasıl Saklamalı? Kargo??

Kuluçkaya koyacağınız yumurta 10 günden yaşlı olmamalı. İdeali en fazla beş günlük yumurtayı kullanmak. 10 günden sonra çıkım hızla azalır. 15 günlük yumurtaları boş yere koymayın, 30 yumurtada 1 çıkıyor. Özel bir durum ya da özel bir çeşitle uğraşmıyorsanız sınır 10 gün. Bir başka değişle yemeklik yumurtalar 20 gün, 30 gün olabiliyorken kuluçkalık yumurtada tazelik sınırı 10 gün.

Yumurtaları oda sıcaklığında, temizse yıkamadan, kirliyse yalnızca suyla yıkayıp kurulayıp, kenarda bekletiyoruz. Çıkıma etkisi olduğu için yumurtaları birbirine değmeden saklayın (karton viyolde mesela). Buzdolabına kesinlikle koymayın ve evdekileri yememeleri için sıkı sıkı tembihleyin. Nedendir bilmiyorum tohumdur, yumurtadır, kenarda boşta duruyorsa bizim ev ahalisi yiyor.

Kargo… Gelelim şu belalı konuya. Öncelikle yumurtalar sallanmadan, çalkalanmadan size ulaşmalı. O yüzden genelde ya sünger viyollerde ya da karton viyolde aralara sünger/gazete sıkıştırarak kargo edilir. Çalkalanan yumurtadan hayır beklemeyin. Size kargoyu gönderen elinden geleni yapsa bile kargoda paketlerle halı saha yaptığı için çıkım % 50’den fazla olursa şanslısınız demektir. Yani yumurtaların yarısı çıkmazsa kimseyi suçlamayın. Benim bu durumu kabullenmem de çok uzun zaman aldı ama malesef normali bu (Benim gönderdiğim paketlerde de uzak mesafelerde ve özensiz firmalarda çıkım % 50’ye kadar düşüyor. Normalde en az % 75. Durum bu.)

Kargoya yumurtayı koyarken sivri tarafı mı yukarıda yoksa tombul tarafı mı yukarıda olmalı muhabbeti denk gelebilirsiniz. Tombul tepede olacak. Ancak yukarıda dediğim gibi kargoda kimse pakete dikkat etmiyor. Siz sivri taraf aşağıda olacak diye özen gösterirken adam gidip üzerine basacak, çevirip çevirip size teslim edecek. Hiç şaşırmayın. Ben yarısında sivri tarafı yukarıda yarısında tombul tarafı yukarıda koymaya çalışıyorum, en azından yarısı avantajlı başlasın diye.

Kargodan gelen yumurtaları (10 günden tazeyse) 1 gün dinlendirip öyle koyun makinaya. İçindeki hava kabarcığı yerine otursun. Tavuğun altına koyacaksanız dinlendirmeye gerek yok, tavuk onu kendi organize ediyor.

Aşırı soğuk ve aşırı sıcak havalarda yumurta gönderimi olmaz. Yumurtalar içinde ölüyor.

.

İzleyeceğiniz iki süreç var, makinada civciv çıkarmak, gurk tavukla. Dikkat edeceklerinizi madde madde yazdım.

Önce Makina:

  • Makine seçerken imkânınız dahilinde en büyük makinayı satın alın. Küçük makinalar içindeki sıcaklığı ve nemi iyi ayarlayamıyor. Tavsiyem en az 60 yumurtalık makine almanız. 12’lik, 16’lık kuluçka makinası alırsanız yumurtaların üçte biri çöp olacak. Yani 12 yumurta koyup, 5-6 civciv alırsanız gayet normal, 7-8 civciv alırsanız gayet iyi. Piyasada çok çeşit makine var, Cimuka en iyisi diye geçer. Bende Elif’in 60’lık makinası var, gayet de işimi görüyor.
  • Hangi marka olursa olsun, siz gene de ekranlı bir sıcaklık ölçer koyun. Makinaların ayarı yanlış oluyor, boş yere ziyan olmasın. Sıcaklık ve nemi her zaman iki kere ölçün!
  • Yumurtaların hepsini aynı gün koymak zorunda değilsiniz. İdeali tabii ki hepsini aynı anda başlatmak, ancak 5. Güne kadar yeni gelen yumurtaları araya sıkıştırabilirsiniz. Çıkım sırasında bu yumurtaların sonradan geldiğini unutmamanız, yani kapağı açık bırakmayın, yeterli.
  • Yumurtanın içinde kalan su miktarı önemli. Çıkım makinası çok nemliyse, yumurtanın içindeki su buharlaşmaz ve civciv içeride boğulur. Marans gibi kimi çeşitler bu konuda fazla hassas. Bu yüzden kuru çıkım var, bir de normal çıkım. Kuru çıkımda nemi tavsiye edilenin altında tutuyoruz, %15’in altına düşmesine müsaade etmiyoruz. Düşerse su ekliyoruz. Kuru çıkım olsun, normal çıkım olsun, yumurta ağırlığının %11-13’ünü çıkım sırasında kaybetmeli (yani içindeki su buharlaşıp gitmeli).
  • İdeal sıcaklık 37,5 derece ve nem de ilk 18 gün en çok %60, son 3-4 gün %65-70. Biraz daha sıcaksa daha hızlı çıkım oluyor. 40 derecenin üstünde civcivler ölmeye başlar. 35 derecenin altında gelişim saçmalıyor. Kuluçka makinasına – şiddetle tavsiye-  UPS ya da akü takın. Elektrik gitmesi halinde civcivlerin çoğu ölür. Gurk tavuk çıkıp dolaşıp geri geliyor, civcivlere bir şey olmaz, ancak kuluçka makinasındakiler ölür.
  • İlk haftanın sonunda, tercihen onuncu günde yumurtaları ışık altında bakıyoruz (on beşinci güne kadar süreniz var). Civciv gelişimi başlamış yumurtaların bir tarafı koyulaşacak, damar gelişimi başlayacak. Kuvvetli bir şık kullanın derler ancak telefonun feneri de gayet makul (karanlık bir odadaysanız). Koyu renkli yumurtaların içini görmek zor, tereddütte kaldığınız yumurtaları geri koyun. Dölsüz olduğundan emin olduğunuz yumurtaları makinadan çıkartın, komposta atın (ya da gömün).
  • Son hafta ve bilhassa son 3-4 gün kritik. Açmayın, sıcaklığa ve neme dikkat edin. Civciv çıkımı başladıktan sonra ilk bir ya da iki gün kesinlikle kapağı açmayın. Çıkacak olan civcivleri öldürürsünüz.
  • Güçlü tavuk, güçlü yumurta, güçlü civciv demiştim. Şayet tavuk zayıfsa, iyi beslenmiyorsa çıkımda akla hayale gelmeyecek sıkıntılarla karşılaşırsınız. Kabuğunu kıramayan, boynu kırılan, ezilen, zayıf, nefes alamayan, tüysüz, yumurta zarının civcive yapıştığı, basurlu, hasta…. Tam olarak dipsiz kuyu. Tek tek incelemek yerine tavuklarınıza iyi bakın, iyi civciv alın. Başkasından yumurta aldınız ve civciv yumurtayı kırarak bodoslama ortama girmiyorsa (çıkımda ölürse vs) – bu sizin suçunuz değil!
  • Çıkım başladıktan sonra hemen makinayı açmıyoruz. İlk iki gün içinde açmanız gerekirse süreniz 5-10 sn. Açtığınız gibi geri kapayın.
  • Çıkımda zorlanan civcivlere yardımcı olabilirsiniz. Hele hele yumurtanın tanesine 100 lira verdikten sonra civcivin ölmesini göze almak istemiyor insan. Bu iş için kullanacağınız en kullanışlı alet uçlu kalem. Kırığı hafifçe genişletin, görünen zarın tamamını temizlemeye çalışın. Kalan zar kuruyacak ve civcivin çıkmasını zorlaştıracak. Kan gelirse – bir iki damladan fazla- daha ilerlemeyin, yumurtayı geri koyup bir iki saat sonra tekrar kontrol edin. Kabuğun son kısmı civcive bağlı, zorla çekip alırsanız civcivin içi çıkıyor. Bu yüzden kabuğun yarısı kadarı kalınca civcivi makinaya geri koyup bağın kurumasını bekliyoruz. Kuluçka makinasını ne kadar süre açık tuttuğunuz önemli, civcivi dışarı alıp hemen geri kapayın. Yumurtadan çıkmaya çalışan civcivi 1-3 dk dışarıda tutabilirsiniz (5 dk’yı sakın geçmeyin).
  • Civcivler çıktıktan ve kuruduktan sonra anakucağı denen bir yere alıyoruz. Bu alan rüzgâr almayan, temiz, sıcaklığını ayarlayabildiğimiz bir çeşit kafes/akvaryum. Sıcaklığı kademeli olarak 37 dereceden düşürüyoruz. Piyasada satılan anakucakları da var, kendiniz de yapabilirsiniz. Benim anakucağı şöyle bozuk bir buzdolabını sırt ütü devirip, kapağına 3-5delik açtım. İçine bir adet ampul sarıktım, bir adet de ampulün açılıp kapanmasını ayarlayan termostat    https://www.robotus.net/w1209-sicaklik-kontrollu-termostat  . İçerisi soğuyunca ampulü açıyor, içerisi ısınıyor. Bir tane de saatle ışık veren ampul. Bu kadar (blogda ve instagram postlarında nasıl yaptığımı paylaştıydım).
  • Çıkan civcivleri ilk 10-15 gün bol proteinli yem ile besliyoruz. Bu tavuğun ve horozun tüm hayatını etkiliyor, daha sağlıklı ve iri oluyorlar. Yem olarak Sadova markasının civciv yemini kullanıyorum, ancak içindeki protein miktarı yetersiz. Hayvansal proteini de eksik. Bunun için irmiği suda biraz şişiririp içine yumurta kırıp iyice pişiriyoruz. İlk hafta bu yem ile civcivleri mutlaka takviye edin ve gelecek yıllardaki gereksiz hastalıklar, ölümler ve zayıf hayvanlardan kendinizi kurtarın. Civcive yumurta vermek yamyamlık gibi geliyorsa bıldırcın yumurtası verebilirsiniz :)
  • Ekonomik olarak anlamı olmayan birkaç alet/teknik var, makinayla civciv çıkarmak bunlardan biri (diğeri dal öğütmek). Şayet 1000’den fazla yumurtadan civciv çıkarmıyorsanız ekonomik olma şansı yok. O yüzden bu konuyu pek dert etmeyin. Makinadan çıkan civcivlere iyi bakın.
  • Ekonomik değilse neden makina kullanıyoruz diye bir soru gelebilir aklınıza. Hastalık. Dışarıdan tavuk getirdiğinizde onunla birlikte onlarca hastalığı ve paraziti de getiriyorsunuz. “Mavi yumurtlayıcım olsun” diye getirdiğiniz tavukla birlikte bütün ahali transfer oluyor. Bunlardan en gıcığı tek hücreli bir parazit, diğeri de tavuk çiçeği. Biri tavukları yumurtadan keser, zırt pırt hasta eder. Diğeri de çiçek hastalığı işte. Büyük sıkıntı. En iyisi yumurtadan çıkarmak ve transferin önünü kesmek.

Gurk tavuk!:

  • Öncelikle çeşit çeşit tavuk var. Her tavuk çeşidi yumurtaya yatar, gurk olur diye bir kural yok. Bilhassa süs tavukları ve fabrika tavukları bu işe hiç yeltenmiyor. En iyi gurk tavukları genelde en manyak, en saldırgan çeşitlerden gelir – mesela dövüşlerde kullanılan hint tavuğu. Bunun dışındaki çeşitlerde bir buçuk iki yaşından sonra gurka yatar. Benim favorim bantamlar. Altalarına en fazla 4 yumurta alsalar da çok iyi bakar, iyi de korur. Yem tüketimi de az, hint tavuğu gibi orta parmağınızı koparmaya ya da gözünüzü çıkarmaya çalışmaz.
  • Kuluçka makinasından çıkan tavuk da gurk olur! Çeşidine bağlı, kimisi çok yatkın oluyor.
  • Tavukların gurk olması, ya da bunu istemeleri, tamamıyla doğaya ne kadar yakın olduklarıyla alakalı. Serbest gezen tavuklar zırt pırt gurk olurken kümestekiler daha nadiren gurk olur. Bizim serbest gezen tavuklardan bir ekip 4’de dört yaptı bu sene. Bir tavuk gurk olursa, diğerlerinin gurk olmasını istemiyorsanız hemen ekipten ayırın. Yoksa onu gören gurk olacak, anne olmak isteyecek.
  • Bir tavuğun gurk olduğunu ya da olacağını etrafta kabarık kabarık gezmesinden, follukta gereğinden fazla vakit geçirmesinden anlayabilirsiniz. 3-5 gün böyle dolaştıktan sonra kendine bir yer bulup oturuyor. Genelde ilk oturduktan birkaç gün sonra kalkıp tekrar oturuyorlar. Deneme yapıyor :) Oturduğundan emin değilseniz altına sahte yumurta koyun ve 4-5. Günden sonra sahte yumurtaları gerçekleriyle değiştirin.
  • Gurk tavuklar yarı karanlık, suya yakın, sessiz sakin bir yer arar. Buldukları yerin hurda demirlerin altında, ayakkabılıkta olmasının bir önemi yok. Siz gene de sakin bir yere alın, sonra cayıp kalkmasın. Yumurtlama follukları bu iş için ideal olsa da diğer tavuklar tepesine çıkacağı için kesinlikle tavsiye değil.
  • Gurk tavuklar da tavuk. Yani canlı. İyi bakın onlara. Maalesef gurk tavuk bir kere oturduğu yerden kalmaz diye yanlış bir algı var. Kalkar, yemek arar. Su içer. Hiçbir canlı 20-25 gün susuz yaşayamaz. Çok zorlanırsa transa giriyorlar ancak siz gene de düzenli olarak yem verin. Mısır kırığı (enerji için), aspir (protein için) verebilirsiniz. Elinizin altında hazır var ise siyah asker sineği larvası ya da un kurdu da verebilirsiniz. Güçlü tavuk, güçlü yumurta, güçlü civciv! Anneler de tavuk.
  • Gurk tavuk çıkıma bir hafta kala yerinden kalkarsa bu genelde ya aç susuz kaldığı içindir ya da bitlendiği içindir. Bit ile mücadele konusunu önceki yazılarda paylaşmıştım (doğal yöntem olarak diyatom kullanabilirsiniz). Üzerine tuz serper gibi serpiyoruz. Bunun dışında tavuğun çeşidinden, kendisinden (kimileri pek bayılmıyor anne olmaya), rahatsız edildiği için (gürültü vb) ve çocuklardan kaynaklanıyor olabilir.
  • Çıkıma bir hafta kalana kadar (en son 4 gün kritik) tavuğu hareket ettirip başka yere taşıyabilirsiniz. O son günlerde fazla dokunmayın.
  • Çıkımdan sonra anneyi ve civcivleri korunaklı bir yere almanız tavsiye olur. Kediler civcivleri kapar, diğer tavuklar kıskançlıktan civcivleri hırpalar. Horozlar ezer. Korunaklı, kesinlikle rüzgar almayan (en az 3 tarafı ve üstü kapalı, geceleri tümden örtebileceğiniz bir alan olması gerekiyor. Civciv bakımı ve beslemesi kuluçkalıkla aynı (proteine yüklenin). Ayrıca tavuğa tekrar normal besinini vermeye başlayın, ağzında ezip yavrulara verecek.
  • 6 haftadan büyük civcivleri anneden ayırabilirsiniz. Ben biraz daha uzun tutup yedinci-sekizinci haftada ayırıyorum. Ayırmazsanız anne civcivlere zarar verebilir. Anne bu süreçte güçten düşerse kümese geri döndüğünde canına okurlar, ölebilir. Bazen de çok agresif dönüyor horozu bile dövüyor. Siz iyi bakın da horoz yediği dayakla kalsın :)
  • Gurk tavuğun avantajları: Maliyeti yok gibi. Daha az bakım (gene su ve yemini kontrol edin). Tavuk yalnızca civciv çıkarmıyor civcive tavuk olmayı da öğretiyor. Tavuğun doğasında bu var. Hayatta kalan civcivler daha sağlıklı ve -komik gelebilir ancak işin gerçeği bu- özgüvenli. Dezavantajları da hastalık döngüsünün devam etmesi ve çıkımdan sonra civcivlerin bir kısmının elenmesi. Resmen eleniyorlar, zayıf olan gidiyor, yavaş olan gidiyor.

.

Daha çok ayrıntısı vardır bu konunun. Kirpinin tüyolardan bu kadar. Saatler sabaha karşı beşi çeyrek geçiyor, yarın beni işler bekler. Sorunuz varsa, ekleme istiyorsanız lütfen instagramdan yazın :)

 .

Not: Tabii ki gurk tavuğu aç bırakıp altına iki yumurta atıp civciv çıkartabilirsiniz. Burada her çıkımda iyi sonuç almanız, hayvanların sağlıklı bir hayat süremesi için gerekli olanları çalakalem yazdım. Hobici işi diye alaya alan olacaktır, üreticiler hobicilerden daha hobici, yani daha titiz ve daha takıntılı. Yoksa biz de 80'lerin 90'ların çocuğuyuz, bilmem anlatabiliyor muyum.

Not 2: Çalakalem yazı 6 sayfa mı olur... Buraya kadar okuduysanız tebrikler :)

1 Mayıs 2024 Çarşamba

Serbest Kitap

Blogda da instagram hesabında da çoook konu birikti şu son dört yılda. Uygulamalar yaptım, uzun uzun yazılar yazdım. Çiftliğe yoğunlaşmadan önce derleyelim de başlıklar göz önünde olsun. Damlaya damlaya göl olmuş hehe.

.

Bilgi özgür olmalı!

:)

.

Önemli Bilgiler:

Uygulamalar:

Teknikler:

Kavramlar:

Muhtelif:

22 Nisan 2024 Pazartesi

çalakalem: solucan 201

Levent’te Çilekli tesislerine inen yolun kenarındaki parktayım. Ofisten elimde büyük iki kova deterjanlı, bir kova da temiz suyla çıktım, solucan yakalayacağım. Üç kova suyu, telefonu ve pet şişeyi parktan parka nasıl taşıdığımı hiç sormayın. Daha ilk yıllarım. Benden önce kimyasal gübre ve ilaçlarla yakılmışlar bahçeyi. İyileştirmeye çalışıyorum, oradan buradan solucan, peygamberdevesi, ayrıştırıcılar, mantarlar, kurbağalar, kertenkeleler getirip aşılıyorum. Kaplumbağa bile getirdim, hatta ondan Cemil Amca kekeledi bir süre. O hikâye başka bir günün hikayesi.

Parktaki toprak dışkıdan yanmış. Her gün taze köpek dışkısı konula konula altındaki toprağı kurumuş gitmiş. Nereye deterjanlı su döksem fayda etmiyor, topraktan solucan çıkmıyor. En sonunda Levent çarşıya yakın dar bir yeşillikte bizimkiler çıktı ortaya. Topraktan yüzlerce solucan fırladı. Bulduğumu temiz su kovasına atıyorum. Ekip arabası durdu arkamda, polis ne yapıyorsun dedi. Ben de ne yapıyor olabilirim solucan yakalıyorum dedim. Baktııı baktıı, döndü gitti. İçinden acaba ne geçti.

Yakaladıklarım toprak solucanıydı. Toprağın içinde yaşayan, daha çok karbonlu atıkları seven (kuru yaprak, talaş gibi), kendi yuvasını kendi hazırlayan uzun Lumbricus terrestris. Atıkları yuvasının girişine çeker, ihtiyacı olduğu kadarını da topraktaki yuvasına alır. O senelerde kompost üretmek değildi amacım, bahçeye hayatı getirmeye çalışıyordum. Bugünkü konumuz kompost solucanları. Atıkları yuvalarına çeken tiplerden değil atığın içinde yaşayan solucanlar. Azotu daha çok seven, daha hareketli tipler.

Kompost Solucanın Bizdeki Hikayesi

Türkiye kırmızı Kaliforniya solucanını kimin getirdiğini ya da ilk dağıtımını bilmiyorum. Konuya merak saldığımda guru tipler arasında çoktan yayılmıştı. Meraklılara süründüre süründüre veriyorlardı 3-5 solucanı. Forumlarda şu kadar entry gireceksin, şu kadar like atacaksın diye şartlar koşuyorlardı. Parasıyla da değil, illa süründürecekler. Sonra medyanın yoğun haber baskısıyla üretim yayıldı, kalitesiz üretimler yaygınlaştı. Solucan rahatlıkla bulunur hale geldi. Solucan bu şekilde yetiştirilir, kompost solucanı kırmızı Kaliforniya’dır dediler, kalıplaştı kaldı.

Ama değil. Ne dedikleri gibi yetiştirilmesi şart ne de kırmızı Kaliforniya. Mama da şart değil, solucan onlardan almamız da gerekmiyor. Bizim kendi yerli kompost solucanımız var çünkü: dendrobaena hortensis! Daha önemlisi kendi gübresini, kompostunu üreten, kendi sebzesini yetiştirmeye çalışan hobici ve hatta üreticiler için bu cins daha uygun.

Solucan Kitabı

Konuyu öğrenmek istiyorsanız okuyacağınız kitabın adı “Vermiculture Technology: Earthworms, Organic Wastes and Enviromental Management”. Libgen’de var, yoksa internette pdf’i olacak. İngilizceniz olmasa bile içindeki çizimlere bakmak için bulmanızı ve karıştırmanızı tavsiye ederim. Üreticiyseniz ve bu kitaptan haberiniz yoksa, ölçeğiniz ne olursa olsun, kendinizi de başkalarını da üreticiyim diye kandırmayın. Egoyu kenara bırakıp kitabı okumaya çalışın, işlerinizi büyütün. Pdf’ten tercüme yapan programlar var. Bana sinirlenmeyin, valla yapın. Yararını göreceksiniz.

Kırmızı Kaliforniya - Yerli Kompost Solucanı Kapışması

Her ikisi de atık içinde yaşamaya uygun çeşit. Her ikisi de azotu seviyor. Her ikisi de atıklarınızı geri dönüştürür. Artıları eksileri:

Kaliforniya solucanı yüksek karbonlu ortama uyumlu değil, aç kalıyor. Bu atığı takip ettiği, atığın içinde yaşadığı anlamına geliyor. Yani yatağa yeni atık eklerseniz koliforniyalar koştur koştur yeni atığa doğru yola çıkar. Bu yüzden hareketli gübre üretme modellerine daha uyumlular. Meali taze inek gübresinden elde edilen mamayı geri dönüştürmeye de daha uygun. Yerli kompost solucanı taze atığı seviyor hem de karbonca zengin ortamda hayatını devam ettiriyor. Bu yatağa yeni atık eklerseniz solucanların bir kısmının yeni atığa gideceğini, bir kısmının da üşenip oldukları yerde kalacağı anlamına geliyor. Yani sabit yığınlarda üretime daha uygunlar. Göç ederken ekibin yarısının geride kalması üreticilerin istemeyeceği bir durum, hasadını zorlaştırıyor. Ayrıca yerli solucan karbonca zengin mamaları seve seve işliyor, çiftlik, bahçe ve budama atıklarını geri dönüştürmeye uygun. Malç tabakalarının altında yerli solucana denk gelebilirsiniz.

Kaliforniya solucanının mamayı solucan gübresine -gerekli şartlar sağlandığında- yerli solucana kıyasla daha hızlı dönüştürüyor. Daha hızlı ürüyor, daha hızlı işliyor. Bundan üreticilerin favorisi. Ancak yerli kompost solucanı sıcaktan, soğuktan, mama kalitesinden ve nemden daha az etkileniyor. Üretim alanında meydana gelecek sıcaklık ve nem değişimlerinden daha az etkileniyor, üretimi düşmüyor. Yani şartlar ideal değilse kırmızı kaliforniyadan daha fazla üretim yapar (ki bizim üreticilerin çoğu sıcaklığı vs takip etmiyor, iklim şartlandırması yapmıyor). Şartlar daha da kötüleşirse kendine yer aramaya çıkıyor, kırmızı kaliforniya gibi ölüp gitmiyor, bu yüzden evde beslemeye uygun denmez (ya da dikkat edin).

Peki Hangisi?

Açıkçası ikisi de olur. Genel kural sabit yığınlar için yerli solucan, hareketli sistemler için Kaliforniya solucanı. Aynı yığına ikisini de aşılarsanız yerli solucan baskın hale gelecektir. Aşağıdaki liste ideal durum için tavsiye olsun diye:

  • Üreticiyseniz ya da kazancınız esas bu işten ise amacınız kar etmek olacak. Bu da bol miktarda atığı kontrollü bir şekilde işlemek ve çıkacak ürün kalitesinin değişmemesi anlamına geliyor. Bu amaçla sıcaklığı ve nemi kontrol edeceğiniz bir alanda mama sağlayarak hareketli üretim modeline geçmeniz gerekecek. Yorulacaksınız, gözünüz solucanların üzerinde olacak. Bu tür üretim için kırmızı Kaliforniya solucanı daha uygun.
  • Solucan gübresini kendiniz için üretiyorsunuz (sebze, meyve üreticisiniz) ya da ürettiğiniz kompostu olgunlaştırıyorsanız çok miktarda atığı fazla emek sarfetmeden işlemeniz gerekecek. Yorulmadan. Bunun için bir yere sabit yığdığınız yığınlara solucan aşılayarak üretim yapmanız gerekiyor. Bu işleme yerli kompost solucanı daha uygun. Yığının yağmurdan korunması şart değil, çıkacak ürünün kalitesi için korursanız iyi olur.
  • Evinizde solucan gübresi üretmek istiyorsunuz ancak yeriniz yok. Üst üste koyduğunuz kutularda (solucan kulesinde) solucan gübresi üreteceksiniz. Kırmızı Kaliforniya solucanı bu ve benzeri hareketli sistemler için daha uygun.
  • Bahçenizde solucan gübresi üreteceksiniz (fide toprağı için olur, sebzeleri şelat ile beslemek için olur). Atıkları işlemeden doğrudan solucanlara vermek istiyorsunuz. Avusturalya yöntemi (küveti hindistancevizi lifi ile doldurup, atıkları lifi aralayıp eklediğiniz sistem) sizin için en uygunu. Bu yöntemi Instagram’da paylaştım, sabit hikayelerde. Bu yöntem için yerli kompost solucanı daha uygun, çünkü yığın sabit.
  • Bahçenizde solucan gübresinden faydalanmak istiyorsunuz ancak üretim yapacak yeriniz, vaktiniz vb yok. Bu amaçla yükseltilmiş yatağın ortasına bir çukur kazıp içine kenarları delik, altı kesik bir bidon/kutu vs yerleştirdiniz. Atıkları doğrudan bu kutuya atacaksınız. Bunun için – sabit yığın- yerli solucan daha uygun.
  • Geniş alanlarda solucan gübresinden faydalanmak istiyorsunuz ancak üretim yapacak alanınız ya da gübre atacak aletiniz yok. Malçlama yaptınız. Malç kalınlığı 5 cm’i geçince yerli kompost solucanlarının çoğaldığını göreceksiniz.  Diğer yerli solucanların sayısı da artacak.

Tüyolar:

Solucan nüfusunun patlamasını istiyorsanız, yani deli gibi üremesini, kahve telvesi verin. İster yığına ekleyin ister toprağa serpin. Afrodizyak etkisi var, öyle böyle üremiyorlar.

Herhangi bir yere bir canlı aşılamak istiyorsanız önce korunaklı bir alan hazırlamanız gerekiyor. Aşılayacağın canlının rahat gelişip çoğalacağı bir yer de olabilir, ancak ilk eklediğiniz yer kritik. Olabildiğince kuralına ve istenilenlere uygun ideal bir ortam sağlayın ve ilk sezon gözünüz üzerinde olsun. Sonra zaten kendisi çoğalacak. Solucanlar için de aynı durum geçerli. Yerli kompost solucanını bahçenize aşılamak istiyorsanız korunaklı bir alana güzel bir yığın hazırlayın. Bu yığın iyice ısınsın sonra soğusun. Üzerini samanla örtün, sıcaklıktan fazla etkilenmesin. Sonra aşılayın. Yerli solucanlar süper kahraman değil. Şayet bahçenizde yerli solucan yoksa -adı üstünde yerli, zaten bahçenizde olması gerekiyordu- demek ki bir şeyler yanlış. Bunun için aşılamaya, anaç yığın oluşturmaya özen gösterin.

 

Bir sıkıntı yaşarsanız buradayım. Solucan aldığım dönemde bana gelenlerde kargoda püre haline gelen mi olmadı, donan mı olmadı... Kargo’da ya da başka bir sıkıntı olursa yazın lütfen.

29 Şubat 2024 Perşembe

proce: kirpinin kompost tavuğu

2016’ydı zannedersem, tekrar tavuk almaya karar verdim. Bu sefer kümesi baştan kurdum, eksik hiçbir şeyin kalmadığından emin oldum ve tavukları sipariş ettim. Fabrikadan Ataks’lar geldi. Allah’ım! Ne çektirdiler bana. Yağmur yağıyor kaçmıyor, altında durmuş gökyüzünü izliyor. Sırılsıklam olup ölüyorlar. Solucan veriyorum, korkup kaçıyor. Kompost karıştırmayı geçtim, iki ay boyunca ayakla toprak nasıl çekilir kursu düzenledim. Hava esiyor, üçü beşi ölüp gidiyor. Sözde yılda 300 yumurta verecek hayvanlar ya hiç yumurtlamıyorlar ya da kendilerini öldürünceye kadar yumurtluyordu. Ne yaptıysam fayda etmedi. En sonunda yumurtadan vazgeçtim, YouTube’daki elemanın yaptıklarını birebir uygulamaya başladım. Bastım antibiyotiği, dayadım pelet yemi. Çok yaşamadılar, salgın hastalık gelince bir hafta sonunda hepsi ölüverdi.

Atakslardan çorba bile olamayacağını anladığımda, 2019’du zannedersem, kendi tavuk çeşidimi türetmeye karar verdim. Varsın 300 yumurta vermesin ama dayanıklı olsun, 150-200 yumurta vereceği garanti olsun. İri olsun ki kompost çevirebilsin. Kendi başının çaresine baksın, biraz yabani biraz canavar olsun. Canavar derken önüne geleni mahmuzlamasını istemedim hint horozları gibi. Kargalar tırssa yeter bana. Bir de biraz bahçeye renk katsın istedim. Renkli olsun yumurtaları.

Yurtdışında olsak hiç uğraşmaz 10’ar adet Icelandic, Easter Egger ve Rhode Island alır geçer giderdim. Bizde RIR hariç gerisi yok. RIR’in de genetik çeşitliliği yok (genetik çeşitlilik çok önemli). Marans, mavi yumurtlayıcı, köy tavuğu ve Turken yumurtaları aldım, koydum kuluçka makinesine. Köy tavuğu derken köydeki bakkaldan fazla fazla yumurta almıştım. Çıkanlara omlet, menemen diye isimler vermemiz ondan.

Dört nesil geçti. Kompost çeviren, çoğunlukla çeşit çeşit renkli yumurtlayan yarı yabani yarı insancıl bir çeşit ortaya çıktı. Horozları iri. Tavukları daha derli toplu, yere yakın. Hastalıklara diğer çeşitlere kıyasla daha dirençli. Senede 200 civarı yumurta veriyor. Güçten düşerse ya da bir sıkıntısı varsa yumurtadan kesiliyor. Makine gibi değiller yani. Tüylerinin rengi genelde siyah ve hem tavukların hem de horozun sırtında renkli (beyaz ya da kirli turuncu) yelesi var. Yumurta rengi sürpriz, her renkten çıkabilir (beyaz da buna dahil). İbikleri genelde dik. Tavukları mezun etmedik (kesmedik), horozların tadı pek beğeniliyor. 

Yumurtalarını shopiere koyuyorum. İsteyen alabilir, şansını deneyebilir.

Baştan söyleyeceklerim şunlar:

  • Hangi renkte yumurtalayacaklarını bilmek mümkün değil! Yumurtanın rengi annenin rengi, ancak baba belli değil. Bizim bir koyu kahve, iki mavi ve bir köy tavuğu (beyaz) horozumuz var. Hangi tavuk hangisine denk geldiyse artık.
  • Çıkım garantisi veremem! Çıkım garantisi olması için 1 horoza 4 ya da 5 tavuk verilir. Ancak biz tavukları kapalı kümeste tutmuyoruz. O yüzden kim kime :) Malesef kargo firmalarının ne yapacağı belli olmuyor. Ona göre karar verin. Sonra kızmaca darılmaca olmasın. Size satışa çıkmadan önce birkaç arkadaşıma yumurta gönderdim. Adana %50-55, ankara %60-65, tekirdağ %75 çıkım oldu. Çıkım hem kargo süresinden ve şirketten etkileniyor.
  • Gıda tüketimi için üretilmedi. Yumurtaları evde tüketiyoruz. Ancak tavuktan yumurta almak başka şey, dükkâna koyup satmak başka (yönetmelikler, mevzuatlar..). Ayrıca kargoda kaç gün kalacağını kestirmem mümkün değil. O yüzden evde tüketin diye satışa çıkmadı.
  • Çeşit daha tam oturmadı. Çeşide uymayanlar çıkabilir (beyaz tüyleri olan ya da kendi küçük). Elersiniz ya da seversiniz, sizin kararınız.
  • Kargoda sıkıntı olmaması için Yurtiçi kargo ile (yakın yerlere mng ile) gönderilecek. 
  • Yumurtaların rengi havalar ısıındıkça açılıyor, havalar soğudukça koyulaşıyor. Bu gayet normal bir durum. En koyu yumurtaları kasım, aralık aylarında oluyor. Yumurta rengi konusunda çekinceniz var ise, mesaj atın. Kargolanacak yumurtaların fotoğrafı üzerinden konuşuruz.
  • Bizimkilerin üretebileceği yumurta miktarı belli. Çok adette isterseniz ya da belli renkleri seçerseniz kargo biraz gecikebilir.

Durum bu. İyi eğlenceler :)

Ben buradayım, bir sıkıntı olursa lütfen yazın.

27 Şubat 2024 Salı

hede hödö: doğal tarımda kimyasalın yeri

Permies’de yapabileceğiniz en fena şey herhalde kimyasal gübre ya da ilaç hakkında herhangi bir paylaşım yapmak olur. Anında “ban” yersiniz. Paul’un bu konuda hiç toleransı yok. Permakültürün genelinde de durum benzer. Kimyasal herhangi bir müdahaleden bahsedersen tekmeyi yiyorsun.

Organikçilerle bu konuyu konuşmanın anlamı yok zaten. Yönetmeliği var, sertifikasyonu var. Bu yüzden kullanabilecekleri ilaçlar çoktan tarif edilmiş. İçlerinde kimyasal olanlar da var, olmayanlar da. Ancak dozajı, uygulama zamanı ve sıklığı hep belli.

Konu permakültür ya da doğal tarım olunca, geçtim ilacını gübresini, doğal tarımın kendisinin bile tarifi yok. Google’da aratın, çıkarsa ne ala. Organik tarıma yönlendiriyor sizi- ki değil. İngilizcesi de Fukuoka’ya yönlendiriyor, ki kendisi muğlak ötesi. Türkçe ’deki genel kullanımı ise şöyle “doğada olduğu gibi, ona uygun, insan eliyle yapılmamış”. Tamam da şu uygulama doğal mı değil mi dediğinizde fikir birliğine varamıyoruz, durumu tarif edemiyoruz. Gülleci bulamacı doğal diyen de var, herhangi bir müdahalede bulunmak doğal değildir diyen de…

Muğlaklık ve belirsizlik sahtekarlığa, dolandırıcılığa ve aldatmacaya yol açıyor. Organik tarımda bordo bulamacına izin veriliyor diye -ki yalnızca meyve ağaçlarında, belli dozajda ve belli dönemlerde- sebzelere bordo bulamacı sıkıp hamilelere doğal ürün diye satan da var, “Fukuoka’nın izinden gidiyoruz” diye kükürtle topraktaki hayatı sıfırlayan da (Fukuoka bile sopayla döver). Hayvan gübresi kullanıyorum diye bir hafta sonra satılacak ürüne gübre şerbeti sıkan da (90-120 gün kuralına aykırı). Bu yüzden bir an önce doğal tarımın tarifinin yapılması gerekiyor.

.

Bu yazının konusu olmadığı için tarif mevzusunu bu noktada bırakıyorum. Tarifteki belirsizlik bilinsin istedim. Benim aklımda tarif var ancak bu konuda Türkiye’de öncü olanlara danışmadan paylaşmak istemedim. Fukuoka, Lawton, Mollison diyecekler muhakkak olacaktır, Kawaguchi? Rosato? Bu isimler bir şeyler çağrıştırmalı.

.

Gelelim kimyasallara. Bugüne kadar onlarca doğal/organik yöntemi, ilacı vb. denedim. İki durum haricinde problemleri kimyasal gübre/ilaç kullanmadan ya aştım ya da kontrol edilebilecek bir seviyeye çektim. Ancak aşağıda yazdığım iki problemi kimyasallardan yardım almadan çözemedim. Belki ileride çözeriz, anca mevcut durum bu.

İçinden geçilmiş tarımsal alanların üretime geri kazandırılması: Osmanlıca kaynakları incelerseniz, ya da herhangi bir sanayi öncesi üretim modelini, “toprağı sürün, güneş ve ay görsün de bereketi artsın” dediklerini göreceksiniz. Yanlış değil. Bakir ya da nadasa bırakılmış, yüksek oranda organik madde içeren ve erozyona uğramamış topraklarda yapılacak işlem aynen bu. Sürün, üstünden ay geçsin, sonra ekin. Ancak o toprak bize ulaşmadı. Bizim uğraştığımız topraklarda yanlış uygulamalar sonucu organik madde kalmamış ve erozyonla mineral dengesi bozulmuş, yani tükenmiş. Bu toprak demeye şahit şeyde bir şeyler yetiştirmeye çalışıyoruz.

Besin değeri yüksek gıdalar üretmek için yapılması gereken iki şey var. İlki toprak biyotasını canlandırmak. Bunu organik madde seviyesini yükselterek yapıyoruz. Regenerative agriculture’da, Türkçeye onarıcı tarım diye geçmiş, başlıca amaç bu zaten. Yalnız onarılması gereken tek şey organik madde yani karbon değil. Mineraller eksik olmamalı ve aralarında belli oranları yakalamalıyız. Buna mineral dengelemesi deniyor. Mineral dengelemesini merak ediyorsanız Solomon’a ya da William Albrect’in eserlerine bakabilirsiniz.

Kompostla ya da onarıcı tarımlar bu toprakları geri kazanmamız mümkün değil mi sorabilirsiniz. Bence değil. Toprakta saklı/bağlı duran mineralleri toprak biyotasını iyileştirerek bitkilerin kullanacağı forma dönüştürmek mümkün olsa da cık. Yoktan çinkoyu, bor’u nasıl yaratacağız. Kötü toprakla uğraşmıyoruz, toz ile uğraşıyoruz. Solomon’un hesap tablolarını oluştururken tanıdığım ve tanımadığım onlarca kişiden toprak analiz raporlarını inceledim. Korkunçtu. Elemanın biri kireç iyidir diye her sene toprağa kireç uygulamış. Yüzde 65-70 arası olması gereken kalsiyum-magnezyum oranı %98’e çıkmış. Bir diğerinde yıllarca bordo bulamacı uygulaması yapıldığı için bakır değeri olması gereken değerin üç katında! Biraz daha uygulasalarmış ağaçların dibinde otlayan koyunlar ölecekmiş. Neredeyse tamamında çinko ve bor bitmiş, akmış gitmiş. Demir az. Manganezden hiç bahsetmiyorum. Mineral dengelemesi yaptığımız alanlarda hem biyoloji topladı hem yüksek kaliteli tonla sebze aldık hem hastalıklarla boğuşmadık. Bence gerekli.

Sıkıntı mineral dengelemesinin pahalı olması. Dönümdeki maliyeti (topraktan toprağa değişse de) yıllık 500-1000 dolar arası tutuyor ve bu uygulamayı 3-4 sene yapmanız gerekiyor. Toplamda 3bin dolar kadar, iki- üç dönüm arsaya harcayacağın parayla alınacak traktörler var. Gerekli ancak aşırı pahalı. Ayrıca bu maliyet kimyasal gübreyle yapacağınız uygulamanın maliyeti. Organik gübrelerle bu işin üstünden gelmek neredeyse mümkün değil. Hem yıllık maliyeti üç bin dolara çıkıyor hem de o kadar ham malzemeyi getirmesi, karıştırması, kompost hazırlaması ve toprağa yayması gibi ek işler çıkıyor. Ayrıca o malzemeleri nereden temin edeceğiz? Doğal mineral dengelemesi hem maliyet hem lojistik…

Hayvan sağlığı: Doğal ilaçların en büyük sıkıntısı, bence, çoğunun koruyucu önlem olması. İşler kontrolden çıktığında ne yapmalıyız? Doğal ilaçlarda ısrar etmeli mi yoksa mevcut kimyasal ilaçları kullanmalı mı?

Lafı çok uzatmayacağım. Fikrim şöyle. Şayet çeşitli nedenlerden hastalık ya da benzer bir durum kontrolden çıktıysa (yani toplamın yüzde 5’i ya da daha fazlası hasta/öldü ise) müdahale etmemiz gerekiyor. Bence bu ahlaki bir zorunluluk. Hayvanları, tedavisi olan şeyler için, göz göre göre öldürmek, müdahale etmemek doğru değil. Yanlış anlaşılmasın kimyasal kullanmadan da hayvan yetiştirmek mümkün, ancak ustalık gerekiyor. Eylül ayında, ilk güz yağmurlarıyla kümeste bitlerin cirit atacağını bilip önden, mesela, diyatom uygulamak gerekiyor. Göç dönemlerinde gözünü dört açmalı, civardaki hayvanlardaki hastalıkları ve salgınları tespit etmeli… Gibi.

Bunu derken insanlara ilaçlı, antibiyotikli ürünler satın demiyorum. Ancak canlıların doğru düzgün yaşamalarını sağlamak da görevimiz…

.

Uzun lafın kısası: Bence her cevabı, her çözümü kesinlikle kimyasalda aramamalı. Ancak kimyasalların da kullanılabileceği özel durumlar var. Ayrıca fark ettiniz mi her iki durum da aşırılıkların sonucu (toprağın tükenmiş olması, hastalıkların kontrolden çıkması).

Bence yani.


Not: Fukuoka'nın kitabında meyve sineğine değindiği bir bölüm var. Süreci görmek açısından önemli. O dönem "ne olursa olsun japonyaya gelmeden önü kesilmesi gerekir" denen şeyle bugün hepimiz uğraşıyoruz. Feromonlar var, sinek kısırlaştırma projeleri var. Önü kesildi. Başta kimyasala muhtaç iken şimdi doğal ve organik yöntemler yeterli oluyor. Bir benzer durum bordo bulamacında yaşandı/yaşanıyor. Eskiden meyve ağaçlarına zarar veren çoğu durum için bordo bulmacı tavsiye edilirken, son beş senede mineral spreyleme konusunda yapılan atılımlarla, doğru zamanda yapılan mineral spreylemesi ve habitat kontrolüyle (ve inşaasıyla) bakıra ihtiyaç olmadan da kaliteli ürün üretileceği görüldü. Kim bilir belki ileride bulamaçlar organik tarımda yasaklanır. (Mineral spreyleme ile kompost çayı aynı şey değil).