31 Aralık 2020 Perşembe

mevzu: hügelkültür / odun yatağı

Bahçesine derince çukurlar açan, sonra da bir şeyler gömen birine denk gelirseniz n'aparsınız? Hele hele açtığı çukur adam boyundaysa. Polisi ararsınız di mi? Mahalledekiler de aynen öyle yaptılar. Türkiye'de hügelkültür hakkında bilgisi olan bir avuç insandan 5-6'sının polis ya da zabıta olması hep bundandır. Gözaltına alınıyordum yahu, insan bir sorar...

Hügelkültür ne peki? Toprağa odun gömmek. O kadar. Peki bir insan niye odun gömer? Bahçesine "mezarlar" açar? 

Anlatayım. 

Ormanda yürüyüşe çıktığınızda şöyle bir manzara görmüşsündür muhakkat, devrilmiş bir ağaç, üstü yosunla kaplanmış. Çeşit çeşit mantar. O ağaçtan fışkıran fideler, ufak çiçekler vs. Aynı manzaraya yazın denk gelirseniz daha da büyüleyicidir. Susuzluktan ağaçlar yapraklarını dökerken o yığın hayat doludur. Toprağı nemlidir, çiçekler açmaya devam eder. Asırlar önce birilerinin dikkatini çekmiş olmalı ki denemiş aynısını. Geçen yıllardan kalan, yumuşamış odunların üsütüne bir kaç kürek toprak atıp bir şeyler ekmiş. Sonuç mükemmel.

başta böyleydi

 Hügelkültürü kelime kelime tercüme edersen tepe tarımı demek. Odun yatağı. Bir yere odunları yığıyorsun, üstünü toprakla kaplıyorsun. Odunlar altta çürürken yüzeyde sebzeler yetişiyor. Olay esasında bu kadar basit basit olmasına da önce Sepp Holzer'in Krameterholf'u ve sonrasında Paul Wheaton'un başını çektiği permiesteki bir çok deneme yanılmayla teknik geliştirildi, iyileştirildi. Türkiye'de benim dışımda kimler bilir, kimler yapar? Toplasan 10 kişi çıkmaz. Denk gelmedim pek. Taşlıbahçenin bir yazısı var. Ağaçlar-com'da bir kaç yorum. Youtube'da ponçik bir teyzenin videoları -pürçüklü tv. Tekniğini, iyisini-kötüsü hepsini kısım kısım yazacağım.

Hügelkültür kelimesinin Türkçesi yok. O kadar çok yabancı kelimeyi Türkçeye aldık ki, insan konuyla bağ kuramıyor. Odun yatağı dedik devam ettik. Nedeni için şipşak yazısını bakıverin gayri. şipşak: hügelkütür mü odun yatağı mı?

Bu konuyu açıklarken richsoilden bir iki resim aşırmalı ki adet yerini bulsun :) İnternette herkes mi bir yerden bir şeyler aşırır. Baştan söyleyeyim, resimler hatalı! Bakarak yapmayın!

resim richsoil.com'dan (1)

 Olay basit, basit olmasına da, tekniğin sürüyle ince noktası ve taktiği var. Permies'te sorulan sorulardan bazıları söyle: Her odun kullanıbilir mu? Gübre koyuyor muyuz? Kaç kat odun-toprak yapmalıyız? Ne kadar odun- ne kadar toprak? Yanlardaki eğim ne olmalı? Hiç mi sulamayacağız? Neler ekebiliriz? Meyve ağacı ekebilir miyiz? Termit-karınca olmaz mı? Fareler yuva yapmaz mı? Toprağın akmasını nasıl engelleyeceğim? Üstüne malç koymalı mıyız? Toprağı nereden bulacağız? Kazıp yer seviyesinin altına yapsak olmaz mı? Hangi iklimler bu tekniğe uygun? Biochar koyabilir miyim? Gibi gibi.

resim richsoil.com'dan (2)

 Ayrıntılara girmeden önce -ki bayaaa var- şunlar şurada dursun:
  • Aleopatik (diğer bitkileri öldüren- ceviz mesela) ağaçların dallarını, kütüklerini kullanmayın, ya da kullanacaksanız en alt kat katmanda kullanın.
  • Kütük ve dallar en fazla %40 olmalı. Resim yanıltıcı, yatağın büyük kısmı toprak ve -varsa- gübre olacak.
  • İkinci resimdeki gibi kütükleri yığıp üzerine toprak atmak ileride sıkıntılara neden oluyor. 9kat gibi odun ve toprağın kat kat koyarsanız ilerleyen zamanlarda yatak çok çökmez. Şu sırada dizerseniz iyi olur: kütük, yeşillik, en verimsiz toprak, kalın dallar, çimen/kahve telvesi, toprak, ince dallar, gübre, iyi toprak, malç.
  • Yatağın şekli, yüksekliği ve içindekilerin dağılımı olabildiğince değişken olsun. Elinizde, misal, erik ve meşe odunu varsa, yatağın bir ucu erik diğer ucu meşe olsun. Baştan sonra bir erik bir meşe şeklinde dizmeyin kütükleri.
  • Bol yağış alan bölgelerde -karadeniz gibi- yukarıdaki resimlerdeki gibi klasik toprak üstü odun yatakları, akdeniz iklimi olan yerlerde gömülü odun yatakları tercih edilmeli. 
  • Odun yataklarının olgunlaşması 2-3 sene alabilir. İlk sene ve muhtemelen ikinci sene yatağı sulamak gerekecek. En iyi yöntem damla sulama.
  • Yatağın üst kısımlara daha az su isteyen bitkiler, alt kısımlara daha nemli toprak seven sebzeleri tercih edin.
  • Yataklar ilk iki yıl çökebilir, oturabilir. Bu gayet normal. 
  • Yataklar çok yıllık bitkilere en az 2-3 metre mesafede olmalı. Odun yatakları çok yıllık bitkiler için uygun değil - meyve ağaçları, çit bitkileri vs.

 Adettendir avantajları-dezavantajlarını da yazalım:

  • İnanılmaz miktarda su tutar. Bu sayade sulama yapmadan uzun süre (3-4 aya kadar) sebze yetiştirmeye olanak tanır (gömülü odun yatakları)
  • Gübreleme yapmanıza gerek kalmaz. Daha doğrusu şöyle demeli: yıl içinde gübre eklemeden yıllar boyunca bir miktar sebze yetiştirmenizi sağlar.
  • Toprağı rehabilite eder. Toprak -o siyah, orman kokan - oluşmasını sağlar. Karbonu bir süre toprağa hapseder. Topraktaki karbon miktarını arttırır. Su tutma kapasitesi ve organik madde miktarı artar.
  • Killi topraklarda drenaj problemini çözer. Kumlu topraklarda ise toprağın su tutma kapasitesini arttırır (siz gene de- madem o kadar toprak kazacaksınız- bir miktar kil ekleyin kumlu toprağa),
  • Geri dönüşüm. Her şey!
  • Toprakta mantar ağlarının oluşmasını hızlandırır. Bu mükemmel bir şey.
  • En hızlı, en ucuz ve en az iş gücü gerektiren toprak rehabilitasyon, ya da sıfırdan toprak yaratma yöntemi!

Şimdi de dezavantajlar:

  • Yamaç arazilerde uygulanması hesap gerektirir. Ağırdır ve su tutar. Yamacı kaydırabilir (Sepp'in bütün odun yatakları yamaçta, teraslarda. Ben yamaca yapıyorum. Yapılmaz değil ama dikkatli olun hesabını yapın)
  • Yatağın olgunlaşması, içine eklediğiniz malzemelere bağlı olarak, 2-3 yıl alabilir. Normalde ikinci senesinden itibaren sulama gerekmiyor. İlk yıl sulamak gerekli ama.
  • Bilhassa ilk yıllarda - ve çoğunlukla yatakalr yanlış yapıldıysa- kemirgen, böcek vs sayısında patlama olabilir. 3-4 aya problem kendi kendini çözecek ama başta şaşırabilirsiniz. Bu olay ilk yaptığınız yatakta oluyor. 
  • Yatakları yanlış yaparsanız, yanlış konumlandırırsanız .... Ohooo tonla problem var. 
  • Tek yıllık bitkileri yetiştirmeye olanak tanır. Üzerine meyve ağacı vs dikemezsiniz.

Odun yataklarını yapması çok kolay. Bir tanesini yapmak için kafa patlatmaya da gerek yok. Ancak yıllardır insanlar çeşit çeşit şey denediği için bir sürü ayrıntı ortaya çıktı. Elimden geldiğince buraya yazacağım. Başka yerde olsaydı uğraşmazdım. Yok ama. Fes başıma..

Form, boyut vs..

  • İlk olarak klasik odun yatağı var. Toprağı 20-30 cm kazıyorsun. Çıkan toprağı kenara koyuyorsun. Çukura odunları koyuyorsun. 30-40 cm kalınlığında. Üstüne toprak. Sonra daha ince dalları koyuyorsun. Üstüne gübre, sebze atığı, kümes ahır altlığı vs. Üstüne tekrar toprak. Üstüne varsa kompost. Bu. Gübre vs yoksa hiç önemli değil. Olmasa da olur. Olursa güzel olur. Yüksekliği 120 cm kadar olacak. Üçgen gibi. Eni de takribi 120-150 cm. Asırlardır böyle yapılıyor. Toprağı iyileştirmek için mükemmel bir yöntem.
  • Sepp, artık inadından mıdır nedir hiç bilmiyorum, daha yüksek daha dar bir yatak şeklini has-öz-odun yatağı diyor. Diğerlerine de özenti, ezik ve beceriksiz birinin yaptığı yataklar diyor. Paul da o kafada. Onlara göre yatak en az 180 cm yüksekliğinde olacak. Dar olacak. Kenarlar 60 derece civarı. Dimdik. Bim'de reyondan pirinç alır gibi sebze toplayacaksın yanlardan. İyisi var kötüsü var, ama uzun lafın kısası bize uymuyor. Açıklarım sonra.
  • Daha sonra mega-odun yatakları var. Paul'un aklından çıkma işler. "Madem kepçe kullanıyoruz, niye 15 m yüksekliğinde yapmıyoruz bu yatakları" dedi zat-ı muhterem ve yaptı. Dağ gibi bir şey. Kaç yıl oldu hala suluyor. Çalıştıramadı bir türlü.
  • Bu usta çırak ekibinin fantezileri her yerde işe yaramadğı için farklı formlar da ortaya çıktı. Biri gömülü odun yatağı. Bu cinsi yapmak için tepecikler yapmıyorsun, toprağı kazıyorsun. Benim yaptığım gibi. Bizim iklime en uygunu bu. Örneği aşağıda . 
  • Yükseltilmiş sebze yatakları var. Hani böyle tahtadan/tuğladan kutular yapıp içine iyi toprak dolduruyorlar. En alta odun döşeyenler var. Hugels in raised beds.

 Malzemeler..

Yatağın içine her şeyi koyabilirsiniz. Her şeyi mi? Her şeyi. Organik olsun, zehirli olmasın yeter. Odun ve toprak hariç hiç bir şey koymasanız da olur. Daha yavaş çürüyecek sadece. Üç ana malzeme var:

  • Odun: İnce olur kalın olur. Hep olur hiç sıkıntı yok. Büyükler daha derine, inceler daha yüzeye. Her odun olur mu? Genelde hepsi tamam. Bazıları sıkıntı çıkarabiliyor. Onlara dikkat etmek gerek. Bir diğer bitkileri öldüren bitkiler var. Ceviz var mesela, zeytin var. Kullanacaksanız derine koyun ve az. Bir diğeri hiç çürümeyenler. On yıl toprak altında kalsın, aynı çıkar. Mesela sedir - ya da alet yapımında kullanılan ağaçlar. Pahalı bu ağaçlar. İsteseniz de denk gelmeniz zor. İlla kullanacağım diyorsanız, o odunları da yiyen var. Bulun mantarını, yatağa aşılayın. Son olarak düğünlerde oynamadan duramayan teyzelerden kavak, söğüt gibi ağaçlar var. Yanlışlık olmasın bunlar esasında ideal. Ama ölü olduğundan yüzde yüz emin olmanız gerek. Yoksa beş m yataktan orman fışkırıyor. İyi odun- kötü odun başlığında ayrıntılı yazacağım bunları. Ne kadar odun? En fazla %40, hacmen.
  • Gübre vs: Gübre, kompost, sebze atığı, pazar atığı, kümes altlığı, ahır altlığı, ölü hayvan, kahve telvesi vs. Bunların hepsi çürümeyi hızlandıran yeşil malzemeler. Çok koyarsanız odun yatağınız kompost gibi davranır. Zararı yok. Pahalı sadece. Az koyarsanız ya da hiç koymazsanız sıkıntı yok. Sadece 10 sene alır yatağın çürümesi. Aceleniz yoksa neden olmasın. Orta karar en iyisi bence. Yoğun sebze yetiştireceksem, Allah ne verdiysem yığıyorum gerçi. Hacmen %15-20 olursa orta karar.
  • Toprak: Cins cins toprak var da kabaca iki cins diyelim.Biri koyu renkli, hayat dolu yüzey toprağı, diğeri kazıyorken karşınıza çıkan "toprak". Sırayı bozmayın, kalın odunları dip toprağı ile örtün, en üste yüzey toprağı gelsin. Taşları ayırsanız iyi olur. Toprağı elekten geçirmenize hiç gerek yok. 3-4 cmden büyük taşlar - ve kayalar- olmasın yeter. 

Hızlısından bir de odun yatağı yapalım ve bu yazıyı şimdilik noktalayalım. Teknikleri, dikkat edilmesi gereken noktaları vs. zamanla yazacağım. Linkleri eklerim.

Gömülü Odun Yatağı:

Öncelik düz bir yeri (ben de yoktu, yamacı düzlemem gerekti) en az 60 cm derinlikte kazıyoruz. Niye 60 cm diye soracaksanız, iklimden dolayı. İstanbul'un havası acayip, bazı yıllar bir metreye yakın kar yağar bazı yıllar da aylarca bir damla yağmur yağmaz. Uzun süre yağmur yağmadığı için klasik ya da standart odun yatakları kuruyor. 30 cm derinlik de yeterli olmuyor. 60 ya da daha derin olması gerekli. Makine yardımıyla yapıyorsanız 90 cm ile 120 cm arasını hedefleyin derim. Elle kazıyorsanız 60 cmden az olmasın ve kolay gelsin. Düz bir yer elde edip,

 60 cm derinliğinde kazdıktan sonra,

İçine odunları ve elinizde ne varsa (fazladan kahve telvesi vardı, onları da attım),

Üzerini toprakla örtüp (20 cm civarı), iyice suluyoruz. Göle çevirin ki toprak aralara sızsın. Boşluklar toprakla dolsun.

 İkinci kademeyi de benzer bir şekilde yapıyoruz. Bu sefer daha ufak dallar.

Üzerine kahve telvesi, gübre, yeşillik, ne varsa:

 Bu sefer daha iyi toprakla üstünü kapıyoruz

Yanına bir yatak daha yaptım. Merak edenler şu linkten bakabilir Buried Wood Bed (sunken hugelculture) and Terrace Combo 

Yatağın ekimden önceki son hali:

Zamanla çökeceği için 20 cm yüksek yaptım yatağı. Son 20 cm kat toprak ve kompost karışımı.

Ve domatesler, biberler, fasulye ekildikten sonra.

Ben bu yatağı yapmak için hiç para harcamadım. Toprak aynı toprak. Odun yatağından önce yabani otlar bile o toprakta yetişmekte zorlanıyordu. Kahve telvesi Starbucks'tan, isterseniz veriyorlar. Odunlar ve dallar bahçeden, oradan buradan. Sebze atıkları da marketlerden. Sıfır maliyet, bol miktarda zaman.

Ayrıntıları için yeni başlıklar yapacağım. Bu yazı yeteri kadar uzun oldu. Bağlantılar aktif hale gelecek.

Bu konuyla ilgili yararlı bağlantılar da şöyle:

Richsoil - Hugelculture

Permies - hugelculure

Taşlıbahçe 1

Taşlıbahçe 2

Ağaçlar - hügel

Permies - good wood bad wood 

Buried Wood Beds

28 Aralık 2020 Pazartesi

aralık 2020 - dördüncü hafta

Bu haftasonu da bir fincan kahve alıp gizli köşelerden birine kuruldum. Kışın en zor günleri başlamış. Tosbağlardan biri çıkmış saklandığı yerden. Kışın onu almasını bekliyor. Yıllar önce otoyolda bulduğumda kabuğu kırıktı ve ezilmek üzereydi. Alıp getirmiştim bahçeye. O gün kurtarmıştım ama bugün durum farklı. Kirpi olsun, tosbağ olsun hiç farketmiyor. Öleceklerini anladıklarında saklandıkları yerden çıkıyorlar. Son bir nefes almak istiyorlar sanki. Biliyorum, ne yaparsam yapayım kurtaramayacağım. Benim ilk kışım değil ki bu. Bugünlerde ne hissettiğinin bir gram önemi yok. Ne senin, ne benim ne de bahçedekilerin. Ağaçlar son yapraklarını döktü. Son 20-25 gün. İlkbahar geliyor. Nasıl sonbahar yaz akşamında insanın içini ürperten soğuk rüzgarla kendini belli ediyorsa, ilkbahar da ölümle. Doğada her yıl böyle başlıyor.

 

 Kermit geldiğinden beri gizli bir yer kalmadı kaçabileceğim. Son yeri de tüm mahalleye duyurdu sağolsun. Karaburun köpeği ya, sahibinden ayrılamıyor. Nereye gitsem hep peşimde. Gelemezse cıngar çıkartıyor. Doğmadan ya da doğar doğmaz bir parazit kapmış Kermit. Et yiyen, kas yiyen parazit. İki aylık değildi yol kenarında karşımıza çıktığında. Sapasağlamdı. İki hafta geçmeden topallamaya başladı. Veterinere götürdüm, bulamadık ne oldupunu. İki-üç gün içinde diğer bacağı da tutmaz oldu, sonra beli. Hayatını, belini ve bir bacağını bir şekilde kurtardık ama bir bacağı sakat kaldı. Ağlamaya başlıyor yanıma gelemeyince. Ah Kermit, porsuk ağacının altını kimse bilmiyordu. İki havlasan taşırdım seni yanıma. herkesi ayaklandırmaya ne gerek vardı!

Bahçeler bakımsız. Biraz vakit bulamadığımdan, biraz da  denemek istediğim yeni bir alet var, kendi tasarladığım. Terasların bakımsız durduğuna bakmayın, tonla sebze var orada.

 İnternetten tohum ve mantar siparişi verdim. Tohumlardan ilki bir cins balkabağı. Adı sanı yok, batı Kuzey Carolina'da Greg adında bir adam yetiştiriyormuş, küllenmeye de dayanıklıymış -powderly mildew. Geçen sene ektiği kabakların hepsi İstanbul'un nemine yenik düşünce Permies'de yazmıştım. Sesimi duymuş, yolamak istermiş. Sağolsun. Yerel ırk demişken Lofthouse'dan bahsetmeden olmaz. Yıllardır kendi cinslerini üretiyor. Permies'de çok muhabbeti dönüyor Lofthouse'un çalışmalarının. Lofthouse'un baklası, mısırı da gelecek. Ayrıca Amiş'lerin salçalık domatesi, arı-domatesi, yabani bamya da var listede. Hepsi yerel tür, dayanıklı. Mikoriza mantarı da sipariş ettim. Toprak altından birbirine bağlıyor bitkileri. Bitkilerin interneti gibi. Umarım gelirler.

Af buyurun, bu haftalık bu kadar

Tez yazıyorum

Doktora

Ah

21 Aralık 2020 Pazartesi

aralık 2020 - üçüncü hafta

Bahçeye vakit ayıramadım bu hafta. Haftasonu bir tur sebze topladım, o kadar. Bu haftayı resimler anlatsın. 

Bu haftaki hasat da "it ain't much, but it's honest work" temalı. Karnabahar, brokoli (yok resimde), daikon, kışlık turplar, fındık turp, taze sarımsak, yemeklik mandalina (zeytinyağlı kerevize koymalık) ve pazı. Yup pazı, gene pazı. Yaza kadar pazı. Hep pazı, her yer pazı.


Son domatesleri topladım. Aralık ayında domates toplamak garip bir his. Doğal değilmiş gibi. Çoktan ölmüş olmalıydılar. Gerçi tadları hala mükemmel. Hele hele mor rus domatesi. Ne kadar zahmetli olsa da seneye kesinlikle listede. Salatası şahane oluyor. 

Brokoli ve karnabahar topladım. O kadar güzeldi tadı. Özlemişim. Tırtıllara, salyangozlara ve diğer tüm bilumum "zararlılara" sonsuz teşekkürler. Onların sayesinde tad bu kadar yoğun. Kimi suyuna limon damlatırmış, kimi süt. Bence hiç gerek yok, koksun bütün ev. Havalar sıcak, bol bol tırtıl var. Kuşların keyfi yerinde.

Sebze yataklarındaki toprağı kontrol ettim. İlkbaharda kazmayla zor kazdığım toprağın bu hale geldiğini görmek insanı mutlu ediyor. Daha çoook kompost eklenecek bu toprağa, dolayısıyla benim bir ordu tavuğa ihtiyacım var.

On mavi yumurtadan çıka çıka bir tane civciv çıktı. Makina otomatik, nemini de sıcaklığını da hep kontrol etmiştim halbuki. Bu sefer nerede hata yaptım bilmiyorum. Aramıza hoşgeldin Bıdık! Ufacık minicik bir şey. Sırada kel boyunlular var. Çok çirkinler ama çok dayanıklılarmış. Ölmesinler de.

Kışın ortsında canımız haşlanmış mısır çekti. Buzluktan doğru tencereye. Mis. İyi yapmışım, seneye kesinlikle daha çok ekeceğim.

14 Aralık 2020 Pazartesi

aralık 2020 - ikinci hafta

Tavuktan nasıl özür dilenir?

Şaka yapmıyorum. Cidden soruyorum. Günahını almışım tavukların. 

Soba/şömine günleri başladı nihayet! Biraz gecikti bu sene. Kedi karı yağmadı bir türlü*. Dışarı çıkasım hiç mi hiç yok, hava zaten soğuk, güneş de yok. Sebzeler durmuş büyümüyor. Evde oturacaksın böyle günlerde, televizyon kapalı olacak. İster tenekeden soban olsun, ister kaplan postu mermerle kaplı şömine; en iyi ateş başında geçer bugünler. Kestane olur, mısır olur, patates olur. Havada hafif bir yanık kokusu.. Bir tık da kalabalık olacak, sohbet edeceksin. Ateşin sıcağı vuracak bacağına, yüzüne, ellerine. Kimi salep sever kimi ıhlamur. Bir şeyler içecek, sohbet edeceksin. Geçen yıldan akılda kalanlar, komiklikler, kazalar, maceralar... Anlatılacak ki geride kalsın. Anlar anı olsun. Oysa bazı anlar o kadar güzeldi ki bu sene, insan geçmişe bırakmak istemiyor. Bir kısmı da o kadar acıydı ki ne kadar istesem de geride kalmayacak.

 Bütün gün soba başında takılacak halim yok. Seneye neler yapacağımı bugünlerde planlamak gerekiyor. Neler ekeceğim? Nelere ihtiyacım var? Hedefim ne? Neler deneyeceğim? Dört sene önce kendime şöyle bir hedef koymuştum: 15-20 metrekare alanda insanları birbiriyle muhabbet ettirecek kadar sebze üretmek. Komşuların bahçelerine sebzeler ekmiştim. Herkesin bahçesine ikişer domates-biber fidesi değil. Birine yalnızca patlıcan, diğerine yalnızca domates, diğerine de yalnızca biber. E birinde çok patlıcan var, domatesi olandan istemesi gerekli! Manipüle ettim ama napıyım, iki senede iki muhabbetin belini kırmamışlardı. Güzel oldu :) İki sene önce basit üretim sistemiyle (simple garden) mümkün olan en fazla üretime odaklandım. Bir tona yakın domates, patlıcan, biber ürettim o sene. Komşulara, dostlara, tanıdıklara sebze dağıttım. Geçen sene ise olabildiğince çok çeşit sebze üretmekti hedefim. Çeşit çeşit biber, patlıcan, balkabağı, sakız kabağı, domates, fasulye, enginar, kereviz, pırasa, karnıbahar, pazı, sarımsak... Ama öyle olmadı. Kriz senesi oldu 2020. İyi değildim, yanlış tohumları ekmişim. 4-5 yıl yetecek kadar pul biberim var şimdi. 4 tane kabak ya aldım ya da almadım. Patlıcanların üçte ikisi bakımsızlıktan kurudu. Bu yıl neler yapacağıma daha karar vermedim. Acelesi de yok, ocak sonuna kadar yapsam da olur. Her halükarda gün doğumunu kaçırmamalı.

Pazı topladık bu hafta da. Yalan olmasın o ilk heyecandan eser kalmadı. Gerçi sarması enfes oluyor. Yaprak sarmayı gömer her türlü.

Tavuk yemi arıyordum, ucuzundan. Her yere sordum Gelibolu'ya, Malatya'ya, Antep'e, Konya'ya. Ümraniye'de buldum. Ancak bu böyle gidemez, hem yemin kalitesi düşük hem de pahalı. Seneye kendi tavuk yemini kendim harman edeceğim. Az yumurtlamaları da bundan herhalde. Bu fabrika tavukları aşağı yukarı her gün yumurtladıkları için -daha doğrusu yumurtlamaları gerektiği için- daha yüksek oranda proteine ihtiyaç duyuyor -muş. Yazın yeteri kadar protein almazlarsa kışın yumurtadan kesiyorlarmış. Öyle olursa yemlerine sorgum- sudan otu katın diyor internette. Yumurta az olur çok olur, her neyse de hayvanlar sağlıklı olsun. Yemlerine sorgun katıyorum şimdi, biraz topladılar gibi.


 Malzemeler geldi ama zamanım yoktu. Yer serası (low tunnel) demirlerini en geç haftaya bükmem gerekiyor. Richard Perkins 4 mm tavsiye ediyordu ama ben 5 mm çapında tercih ettim. Demiri paslanmaması için keten tohumu yağıyla yağlamak gerekirmiş. Sebzelerin üstüne motor yağı dökecek  ya da WD40 sıkacak halimiz yok herhalde. Organik antipas keten tohumu yağı imiş.

Kale lahanagillerden bir bitki. Ke-yl diye okunuyor. Lahanagillerden bazıları şöyle: turp, brokoli, karnabahar, lahananın elli çeşidi, brüksel lahanası, kohlrabi (alabaş). Kiminin gövdesini yiyoruz - alabaş, kiminin kökünü - turp, kiminin pişirip yaprağını - lahana, kiminin çiçeğini - karnabahar. Kale'ın yaprakları yeniyor. Lahanadan farkı pişirmeye gerek olmaması, ve bazı cinslerinin salatası enfes oluyor. Parmaklarınızı yersiniz. Red Russian cinsi hele en lezzetlisi. Ege bölgesini saymazsak salata konusunda tembeliz, yeşillik olması bizim için fazlasıyla yeterli geliyor. Dünyada belki 50 çeşit yeşillik var salatası yapılacak. Çoğundan haberimiz bile yok. Kale'ın üretimi görece kolay, kışa dayanıklı ve verimli. Vejeteryanların aradığı nimet. Ağız tadımıza da uygun. Zannedersem yakın bir zamanda tezgahlarda görmeye başlayacağız. Organik üreticiler agresif bir şekilde pazara sokmaya çalışıyorlar. Benim için ise her türlü resimdekinin büyümesi ve tohum vermesi gerekiyor :)

Tavukların günahını aldım derken, yemi eksikti de ondan yumurtlamadıkları anlaşılmasın. Meğerse yumurtaları biri alıyormuş. Yazın olandan çok farklı bu. Yazın çocuklar gizli gizli kümese girince öyle mutlu olmuştum ki. Bundan daha güzel başarı olabilir mi? Kümes çocuklar tarafından onaylanmış daha ne olsun! Malesef yumurtaları evlerine götürmek yerine birbirlerine atmaya başlayınca ailelere söylemem gerekti. En ufak olanı hala kapıyı açık bulduğu günlerde kümesten yumurta alıp eve götürüyor. Annesine Salim yumurtladı diyor. Eheheh. Bu seferki öyle değil, farklı. Söyleseydi keşke, iki yumurta için değer mi ya? Ayrıca insan kendi bir şeyler yetiştirince, en çok paylaşmak istiyor. Anlayamamış beni. Yazık.

Toprağı kolay sanar herkes. Bir tohum ekince kilolarca domates alacaksın gibi gelir ilk başta. Öyle değil işte. Ben daha ilk gün toprağın zor olduğunu öğrendim. Toprak ne kadar zor olsa da insanın yanında esamesi okunmaz. İnsan en zoru. Kimi güveniyorum der de sonra vazgeçer. Severken git der. Yanlış yapan şevkat, sevgi veya merhamet bekler. Çalana istediğin kadar kızabilirsin bir şey demez; ama saygını kaybedersen kinlenir, hiddetlenir. 

Permakültür her şeyi birbiriyle ilişkili kılmak ister. Hep toprak, bahçe diyorum ama asla unutmamalı ki en zayıf halka her zaman insan.

 

*Anneannem anlatırdı. İlk yağan kar kedi karıymış. Kediler için yağan kar. Az olurmuş, anca kedilerin patileri gömülürmüş. İkinci yağan kar köpek karıymış. Köpekler anlarmış onlar için de kışın geldiğini, yuvalarına çekilirmiş. En son insan karı yağarmış. Kimi zaman 30 cm kimi zaman 1 metre. Biz hiçbir seferinde eve kapanmadık gerçi; kartopu, kızak, kardan adam :)

 

7 Aralık 2020 Pazartesi

aralık 2020 - birinci hafta

Covid-19 ve kısıtlama olunca n'oluyor? Tüm ülke yemek yiyoruz. Sonra daha çok yiyoruz. Ekmek, börek, kek, akıtma, pancake yapıyoruz. Yiyoruz. Bu arada kimine iki çatal kimine iki bıcak konmuş olabilir. Gayet normal bir durum :) Yemek yiyeceğiz ya, heyecanlanmışız. Normal olmaması gereken ise akıllardaki o meşhur soru:

Tatlı ne var?

Şu salgının ilk günlerinde öyle odaklanmıştım ki. İkinci dönemde ise bir tek yemek konusunda o kadar istekliyim. Aralık ayında bahçede yapabileceğin pek bir şey de yok zaten. Bu iyi mi kötü mü bilemedim.

Karnabahar brokoli geliyor. Bekliyoruz. Biraz garip gelebilir ama ben bitkilerin "acı çekmesini" seviyorum. Böcekler saldırsın, yesinler yapraklarını. Biraz zor büyüsünler, rüzgar köklerini zorlasın. Tadları daha yoğun oluyor. Haşlayınca tüm evi brokoli-karnıbahar kokusu sarıyor. El bebek gül bebek yetiştirince kocaman sulu bir şey çıkıyor ortaya. Ne yediğini anlamıyorsun. Şehirli bahçıvan instagramda paylaşmış bir kaç tüyo, diyor ki kadife çieçeği ve yumurta kabuğu engelliyormuş zararlıları. Doğrudur, engelliyor, kafaları karışıyor. Denemiştim geçen sene. Gel gör ki istiyorum bahçede zararlılar da olsun, karnıbaharımda bir delik olsun. Olsun ki karnıbaharın tadı daha keskin olsun. Pirişince evi kokusu kaplasın.


Bir tutam diyatotm iyidir ama. Bize de yiyecek bir şey kalsın, di mi :)

Civcivlerin keyfi yerinde. Büyümekten daha güzel ne var bu dünyada. Gerçekten has köy tavuğu mu diye bir böceği feda ettik. Önce bacakları koptu, yutuldu. Sonra da kendisi. Evet, bunlar kesinlikle köy tavuğu! Bir de yemek yiyorken birbirlerinin kafalarına basmaya çalışmasalar. Biri yemleye başlamayı görsün, diğerleri hemen kafasına basıyor.

Yeşillikler de büyümeye başlamış. Çok geç kalmışım bu sene.

 Safranın yaprakları da güzelmiş. Bahçedeyken hep gözümü çalıyor. İlk kez yetiştirdiğimden olsa gerek.

Çimende yürürken ayağım bir şeye takıldı. Ellerim de doluydu, dengemi sağlayamadım, kapaklandım. Mantara takılmış ayağım. Mantar demeye şahit ister, hem  devasa hem de salyangozlar tanınmaz hale getirmiş. Bunlar aynı mantarın başka yerde pörtleyen uçları. Benim takıldığımın fotojenik bir tarafı kalmadı, eziliverdi. 

Bahçe permakültür olunca böyle ufak kazalar oluyor :)

Çok sevgili, zeki, çalışkan, şirin mi şirin şu 15 tavuk günde bir, bazen iki yumurta veriyor. Başarılarının devamını diliyor ve hiç vakit kaybetmeden erişteli tavuk çorbası tarifine bakıyoruz. Bol karabiberli olsun, insanın içini ısıtsın şu kış gününde. Hey kime söylüyorum!

Bu hafalık bu kadar :) Haftaya görüşürüz!