30 Kasım 2020 Pazartesi

kasım 2020 - dördüncü hafta

 Patlıcanların bir kısmı geçen hafta gözümden kaçmış. Alışılagelmiş olan sezon bitince tüm fideleri söküp, tertemiz bir bahçe elde etmek. Ben bırakıyorum yarısını, üçte birini. Yalnızca patlıcanlar yok, örümcekler ve peygamber develeri de kışı geçirmek için saklanmış yaprakların altına.

  

Brokoliler büyümeye devam ediyor. Sabırla bekliyoruz efenim.

Cumartesi pizza günüydü. Pizza ıspanaklı çok güzel oluyor. Pazılısı da hiç fena değilmiş. Sökmeden üstten kestim. 3-4 kesim alabiliyorum böyle toplayınca. 

Saplarını, güneşin yaktığı yaprakları (susuz kalmışlar) ve bir kaç avuç solucan yığınını tavuklara verdim. Bilirsiniz tavukları, bayram yaptılar.

Sonbaharda taze sarımsak :) 

Bu haftaki hasat: zıplayan soğan, taze sarımsak, pazı, biber, patlıcan ve kekik. İhtiyacım kadar topluyorum çünkü kış olsa da büyümeye devam ediyorlar - biber, patlıcan hariç. Onlar yaz sebzesi.

Sonuç - fırına girmeden önce. Fırından sonraki halinin resmi yok. Sebebini tahmin etmek zor olmasa gerek :)

Bu haftanın olayı civcivler. Kümesteki işe yaramaz tavuklardan bahsetmiyorum. Yağmur yağmayıversin, hemen ölüyor biri ikisi. Cinsmiş, yumurta tavuğuymuş, yılda 300-320 yumurta yumurtlarmış. En iyisi ataksmış, lohman brownmış. Külahıma anlatsınlar. Geçen sene bir gün yağmur yağıyordu, hem de ne yağmur! Sel götürüyor. Bu salaklar yağmur altında birbirlerine bakıyor. Öyle ıslanmışlar ki, suya soksan o kadar ıslatamazsın. Biri boğulacaktı durduğu yerde. İkisi öldü takiben. Bir de bu salaklara iki ay toprağın nasıl eşeleneceğini öğretmiştim. Valla! Bir keresinde de solucan verdiydim, korkup kaçtı "Zekiye". Düşün en zekisi de o olacak. Üstüne üstlük antibiyotik bağımlısı bu fabrika tavukları. En çok 5 yumurta mı yumurtlar 15 tavuk! Bir yağmur sonrası, yine ıslanmış bu salaklar, herhalde düşünüyorlar ne zaman ölsek diye. Tamam doğal olsun her şey, hiç ilaç kullanmayalım. Gel gör ki bırakırsam hepsi ölecek. Antibiyotik verdim. Takip eden gün hepsinin keyfi yerinde. Antibiyotikli diye yiyemeyeceğiz yumurtaları. Toplayıp çöpe atacağım. 15 tavuk 16 yumurta mı yumurtlar! 

Ben horoza bakıyorum, horoz bana. Acaba horoz da mı yumurtladı? O da şaşkın.

Kısacası kanım bir türlü ısınamadı atakslara, lohmanlara. Köy tavuğu arıyorum iki yıldır. Bu-la-mı-yor-um! Yok abi tavuk! Kalmamış. Bir söylentiye göre köy köy dolaşıp "teyze/amca bunlar daha çok yumurtluyor" deyip toplamışlar tavukları. Bir başka söylentiye göre de kuş gribini bahane edip yerli türleri yok etmişler. Onu bunu bilmem, bulamıyorum bildiğin köy tavuğunu. Edirne'de bir adamda buldum, 150 tl istiyor tavuk başına. Bana 20 tane gerekli. Cık. Başka bir teyzede buldum, tavuğumu vermem dedi de durdu. Teyzem bırak civciv çıkarsın, alacağım büyüyünce dedim. Dalga geçiyorum sanmış olacak ki biraz tatlı biraz da sert kovdu evinden. Ah teyzem ya! Karşı komşusu yumurtasını satıyor ama. Hem de teyzemin tavuklarının. Komşusunun bahçesine yumurtluyormuş. Aldım hemen. Kaç yıllık komşular...

Bir de kuluçka makinesi aldım. Evet aldım. Hele sor niye? Bu ataks salakları yumurtaya oturmuyor da ondan! Gurk murk yok kitaplarında. Gerizekalılar ya, teyzemin yumurtaları yalan oldu. Sonra öğrendim ki birbirlerine girmiş teyzeler benden dolayı. Gene yumurta arayışına girdim ve nihayet geçen ay bulduk!

Makinada 21 gün bekledikten sonra çıktı ufaklıklar. Bende de biraz gerilik olacak ki hiç bir hazırlık yapmamışım. Hiçbir şey yok. Kasım ayı, civcivler ve ben. Yuva yok. Yem yok. Işık, ıstıcı, termostat vb, yok. İlaç yok, vitamin yok. Pazartesi sabahı, cik cik! Buzdolabından yaptık bir şeyler. Altısı çıkmadı ya da çıkar çıkmaz öldü. 12'de 6. İlk sefer için hiç fena değil. Nemini doğru ayarlamamışım, son 3 gün nemi fazla olmalıymış. N'etcen, öğreniyorum.

Karşınızda civciv poposu!


Ve anadolu rock'ın son temsilcisi, civcivler! En önde balbadem, arka sırada vanilya, şaşkoloz ve alamancı!

Ata tavuğu değiller tabii ki. Karışmış genler. Keyfimi hiç bozmayın, şu duruşa bak ya! Kamera görünce poz veriyor, öyle kalp krizi geçirip ölmüyor salak salak. Helal!

Yeşil yumurta aldım internetten. Ne kadar yeşil olduğu şüpheli. Bir kısmı zeytin rengine kaçıyor. Sırada onlar var.  Maranlar koyu kahve renkte yumurtlarmış. Onlardan da mı çıkarsam.

Hamiş: Yumurtalar farklı farklı renklerde olabiliyor. Belki benim tavuklarım da renk renk yumurtlar bir gün. Resim internetten aşırma.

22 Kasım 2020 Pazar

kasım 2020 - üçüncü hafta

Klasik kasım haftasonu. Kısıtlama da var var olmasına da bahsettiğim doğal kısıtlama, kasım ayı. Hava kapalı, soğuk. Kaç gündür yağmur hem yağıyor hem de yağmıyor. Tüm yapraklar ıslanmış ama ağaçların altında toprak kupkuru. İnsanın içinden dışarı çıkmak gelmiyor.

Bu mevsimde ilk kez bahçeden taze sarımsak topladım. Evvelsi yıllarda şubat ayını beklerdik sarımsak çıksın da yiyelim diye. Bu sene yataklarda yer olunca daha erken ektim. Kükürt işini biraz abartmışım. Tadı o kadar keskin ki, yemekten sonra herkes bir koltuğa bayıldı. Yemeğin yanında katur kutur, mmm. Tadını özlemişim ya. Bahçeye çıkmışken bu yılın son patlıcanlarını da topladım. Geçmiş yıllarda eylül sonu geldi mi patlıcanlar tohuma kaçıyordu, tadı bozuluyordu. Bu sene yeni bir şeyler denedim. Sağlam bir budama, kökleri havalandırma ve iyi bir gübremeyle yeni gibi oldular eylül ortasında. Çok hoşlarına gitmiş olacak ki çiçek açıyor patlıcanlar. 

Prototiplerden sekizinin çizim ve kesimleri tamam. Kaynak ve boya işleri var daha. Prototip oldukları için plak kalınlığının üzerinde pek durmadım, tüm parçalar 4 mm saçtan kesildi. Herhalde istesem de duramazdım, çizimde üç cmlik parçayı görünce adam -zaten hatır gönül!- tabiyatıyla soruyor kaç bin adet diye - Ben ise gayet ciddi bir yüz ifadesiyle " bir " diyorum, eheh. Bazıları olması gerekenden dört kat kalın. Varsın olsun. Atacak değilim ya, niyahetinde prototipleri ben kullanacağım. Hele bir tanesi var ki akıllara zarar; okullarda overdesign örneği olarak okutulur. Üzerinden tank geçse tankın paleti yamulur da buna bir şey olmaz.

Şu aletler için iki saatliğine sanayiye kaçtım cuma. Bu haftalık bahçeye ayrılan zaman budur, daha fazlası değildir. 

Sonbahar brokolisi. Geliyor..

İlkbahar brokolisi/karnıbaharı ve turplar. En üst sıra karnıbahar, alt sıralar brokoli. Salyangozlar da yemek seçiyor anlaşılan. Neyse ki ben brokoliye daha çok seviyorum :)

 Pazıları çok sık ekmişim. Bir de üstüne seyreltmeyi unutunca orman oldu.

Sanılanın aksine öyle büyük bir bahçeye ihtiyaç yok esasında. Mesela bu resimde pazıların ekili olduğu yatak 4 metreye 1.1 metre.  Bu yatağın üçte biri bir aileye fazlasıyla yeter. Diğer yatağı da dikkate alınca altı-yedi ailelik pazı yetiştirmişim ben. Bu hafta herkese benden pazı! İştekiler, komşular, tavuklar.


Kış turpları da geliyor. Arkada bir yerde daikon da olmalı

Ocak ayı sonuna kadar pek vaktim olmayacak malesef. Allahtan kış geliyor. Yaz olsa fasulyesi, domatesi, patlıcanı var. Fasulye, misal, gün aşırı toplansın ister, domatesin piçlerini en kötü 3 günde bir kırmak gerekir. Patlıcanı her gün kontrol etsen iyi olur, ilk onda görürsün "zararlıları". Turp öyle mi, kendi halinde de mutlu. Salyongozlar pazıya saldırmıyor mu, saldırıyor. Bana mısın demiyor, orman olmuş. Sarımsağın üstüne battaniyesini örttüysen dokunma keyfine. Kış sebzelerinin en güzel yanı da bu. Ocak sonuna kadar sadece iki şey var yapılacak - o da yaparsam. Birincisi şu prototipleri çıkarmak. İki günlük iş aslında. İkincisinden pek emin değilim. Sebzelerin üstünü mü örtsem mi örtmesem mi, bir türlü karar veremiyorum. Richard Perkins 4 mm çapındaki teli bükerek alçak yatak örtüleri yapmış (row cover). Masterclass'ında anlatıyor. O demiyor ama ben diyeyim, karbon fazla olmalı demirde - yük altında kolay eğilmesin. Yaylık telin kilosu 18 lira gibi. Denemek için ilkbahar brokoli-karnıbahar yatağını örtebilirim. Fiyat farkı da pek yok aslında, çapı niye 5 mm seçmiyorum ki? Denemek lazım.

Köpek olan yerde burun olmaz mı! Kocaman olur hem de!

15 Kasım 2020 Pazar

kasım 2020 - ikinci hafta

Bu sene nasıl başladıysa öyle devam ediyor. Ben de bahçeye çıkıp iki kazma sallasam mı dedim, buz buuzz! Üstüm başım çamur olmadan eve dönmezdim aslında ama bu seneki yirmi birinci cenazeden sonra içimden gelmedi bir şeyler yapmak. Zaten iki haftada bir cenaze oluyor. Zorlamak istemedim. Bugün bir bardak sıcak kahveyle bahçeyi dolaştım, kuşları seyrettim. Nefes aldım. Yağmurlu günlere en çok kahve kokusu yakışıyor.

Yağmur toplama sistemi mük-kem-mel çalışıyor. İyi ki kurmuşum vaktinde. Gökten su topluyorum daha ne isteyeyim. 

Lahanagiller - brokoli, karnabahar, turp gibi- amansız bir savaş veriyor sümüklüböceklere ve tırtıllara karşı. Evet tırtıllara! Kasım ayında tırtıl olur muymuş? Olurmuş. Onu da bu sene öğrendik. Kayda geçen en sıcak eylül ve ekim aylarından sonra şaşırmamalı. Ah şu kelebekler! Lahanagilleri delik deşik görünce insanın içinden kelebekleri karşısına alıp, bir bir fırça çekesi geliyor: "Siz hayırdır!? Kar yağacak, hala üreme derdindesiniz! Biraz karıncalardan, ateşböceklerinden feyz alın!" Laftan anlamayacaklarını çok iyi bildiğim için tırtıllar balık arkadaşlarını görmeye gittiler. Salyangozları da boş araziye tatile çıkarmaya az kaldı. Akıllılık edip brokoli ve karnabahara bulaşmamışlar, turp yapraklarına dadanmışlar. Yesinler yapraklarını. Kale'a dadanmasınlar yeter.

Kale'ın durumu hiç iç açıcı değil. Çalışmıyor. Amacım bu sene tohum alıp seneye daha çok ekmekti. Haline bakılırsa -o da şanslıysam- 4-5 tanesi belki tohuma kalır. Gökkuşağı pazı da ondan iyi değil. Yerli türü üçüncü kez biçtim, bunların boyu 10 cm etmez. Onlardan da tohum almak zor olacak.

Bu sene halinden en mutlu olan kesinlikle sarımsak! Bir ay önden gidiyorlar. Geçen hafta övdüm diye herhalde.

Zıplayan soğan ekibi (egyptian walking onions) sarımsakları yakalamaya çalışıyor. Karantina döneminde mevcut soğan yatağını bozduğum için bu sene taze/yeşil soğan hasadı yok malesef. 

Sebzeleri yazdım yazmasına ama bu hafta mahşette mantar ve el aletleri var. Mantar derken fırında pişen güveç mantardan bahsetmiyorum. Saksıda mantar yetiştirdim. Meraktan bir saksı komposta mantar sporu aşılamıştık yaz başında. Havanın yağışlı olmasını bekliyormuş, yeni verdi. Saksıda mantar! Öyle marketten satın aldıklarımızdan değil, farklı tip ve renklerde mantarlar fışkırmış saksıdan (mikoriza mantarlarından sermiştik). Salyangoz dönemine denk gelmesi büyük şansızlık. Salyongozlar rahat bırakmamış her tarafını kemirmiş. Herkes birbirine çiçek hediye ediyor, saksıda mantar hediye etsek güzel olmaz mıydı? Çok mutlu olacak bir kaçını tanıyorum. Saksı toprağına mantar aşılı olsa, çiçek diplerinden onlar da çıksa, mesela?  :)

Türkiye'de olmayan, bulunmayan, yurt dışından getirmenin aşırı pahalı olacağı sayısız bahçe aleti var.  Bunların çoğu tekrar tekrar yapılan işleri çok daha verimli yapmayı sağlayan aletler. Seeder (tohum ekici) bunlardan biri. Kabası -ek parçaları hariç- 500 dolar. Kargo ve gümrük hariç! Türkiyedeki organik üreticilerin neredeyse tamamının traktör kullanmaya devam etmesinin, yatak yerine sıra ekim yapmasının başlıca nedeni de bu. Seeder'lara vereceği parayla 2 sene işçi çalıştırabiliyor. Bir başka örnek de "mevzu: sarımsak"taki dipper. Yurtdışındaki fiyatı 350 dolar. Fideler arası mesafenin ne kadar önemli olduğunu niyahet kafama dank edince resimdekini tasarlamıştım. İngilizcede "to dip" batırmak/sokmak anlamına geliyor. Türkçesi herhalde batırgan olurdu (bataklık da demekmiş batırgan. Bundan böyle iki anlamı olsun). Batırgan/dipper seçili mesafede toprakta ideal derinlikte konik izler/delikler bırakarak işi o kadar hızlandırıyor ki, saatte binlerce diş/fide ekmek mümkün hale geliyor. Ekmekten daha çok sarımsağı/fideyi/tohumu deliğin içine bırakıyorsun/atıyorsun. Bu prototipi geliştirmek bana biraz pahalıya patladı yalan olmasın, ama seri üretime geçince çok daha ucuza çıkacağından eminim. Aslında tasarımın o kadar karmaşık olmasıına gerek yok. Ben 5 farklı aralık ve derinlik için tek bir batırgan tasarladım. Pahalı dediğime de bakmayın: 10-15 kg yaş sarımsak fiyatına, saatte 2000-2500 diş eken bir alet bu. Bir-iki günde maliyetini karşılıyor. Neyse reklamını daha sonra yaparız :) Bunun gibi daha bir sürü alet var. Türkiye'de market üretiminin yaygınlaşması ve verimin artması için bunun gibi aletlerin halihazırda temin edilebilir ve yaygın olması gerekli. Kur oranları sağolsun, yurt dışından bırak satın almayı bir tane örnek getirmek bile neredeyse imkansız. İlk bakışta -benim gibi- hobi bahçesi olanların (200-300 metrekareden az) bu aletlere ihtiyacı olmamalı gibi durabilir. Altı üstü 500 sarımsak, 100-150 fide domates, patlıcan vs. Peki tüm haftasonunu yabani ot sökerek ya da eğik bükük halde fide ekerek geçirmek mi istersin, yoksa iki saatte tüm işleri bitirip keyif kahvesi içmek mi? Toprak işi uzun soluklu bir hobi. Benim başıma geldiği gibi her şeyin üst üste geldiği zamanlarda bahçeyle ilgilenecek zamanı nereden bulacaksın? Çocuğun olabilir, hastan olabilir, başka başka ihtimaller. Misal bu sene doktora ve dramlar üst üste gelince haftada 2 saatten fazla ayıramaz hale geldim. Ya haftada 2 saatte 200 metrekare bahçeyi ekip biçmeyi mümkün kılan aletleri temin edecektim ya da vazgeçecektim. Ya da kendim tasarlayacaktım! Mühendisim ya, ben yaparım dedim. Tasarımlar tamam, hatta birkaçının prototiplerini deniyorum. Doktora tezinden vakit bulup kalan prototipleri üretebilirsem sonuçları buradan paylaşacağım. Seeder'ı üretmek vakit alacak, nasıl olsa içlerindeki en karmaşık, en hassas olanı o. Yaz başından önce üretirsem yaz sebzelerini onunla ekebilirim. Bakalım..

Komşum hediye olarak safran getirdi geçen ay. Çok güzelmiş çiçeği

Bu sarı gül de ilk kez çiçek açtı. 

 
 
Taze sarımsak is loading :)


 
 

13 Kasım 2020 Cuma

mevzu: sarımsak

Sarımsak turp gibi ucuz değildir. Öyle toprağa tohumunu savurup yirmi gün sonra hasat edemezsin. Hemen açmaz kendini, nelerden hoşlanır neleri sevmez iyi bileceksin. Yazın diğer sebzeler için hava durumunu takip ettiğininiden haberdardır, kışın o bahçedeyken havaya bakmazsan küser. Battaniyesini iyi örteceksin. Sıcak için değil ha! Soğuk tutsun diye çünkü soğuğu sever kendileri amma rüzgar ve kardan pek hazzetmez. Başka hiç bir sebzeyi evde iki ay bakıp, bir de bahçede altı ay kovalamazsın. Gübresi farklıdır, öyle standard gübreyle günü kurtaramazsın. Hasattan sonra da bakacaksın. Kurutulmak ister, ama güneşi sevmezmiş kendileri. Onu bile kendi seçer. Aslında uğraştırması görünürdedir, yalnızca ilgi ister. Yoksa böceklerin, otların, kötü havanın da tek başına üstesinden gelmesini de bilir. Kaparsan sarımsağın gönlünü öyle güzel ödüllendirir ki, her yemekte iyi ki ekmişim dersin.

Nazlıdır sözün özü. Herhalde ondan seviyorum.

Bizim sarımsaklar iki çeşit. Boynu bükükler (soft neck) ve dik duranlar (hard neck).

Boynu bükük olanların ortasında sopası/dalı yok. Devrilirler zamanla. Dişleri de ufaktır. Eskiden hep bunlar vardı pazarlarda marketlerde. Sonra iri dişleriyle dikkat çeken dik sarımsaklar geldi. Pazarcılar boynu bükükleri örüp satarken, bunların dördünü beşini paketleyip satıyorlar. Her ikisini de severim sevmesine de kimse beni tencere başında ufak dişlerle uğraşıyorken hayal etmesin. Dik duranları soyması da daha rahat. Tek sorun dik duran cinsi bizim iklimi pek sevmiyor olması. Daha soğuk yerleri tercih ediyor.

Mutfakta vakit geçirenler arasında biri daha acı, diğerinin tadı yok muhabbeti hep döner. Toprağınız kuvvetliyse aralarında tad farkı olmuyor.

Boynu bükükü sarımsaklar (soft neck) diğerine kıyasla o kadar zorlamaz insanı. Hava çok soğuk olmasa da diş verir, büyümesi için de daha az yer ister. Ben daha nazlı olan dik duran sarımsakları yetiştirmeyi seviyorum. Öyle ki geçen sene 450-500 baş hasat ettim (takribi 35 kg yaş ağırlığı vardı). Bu yıl durumu biraz abartmış olabilirim. 1200 diş ektim. Herkes benden sarımsak istiyor, ondan. Dik duran sarımsağı tercih etme sebebim ise çok basit, dişleri daha iri, temizlemesi yemek yapması daha rahat oluyor. Boynu bükük olanlar kadar dayanmıyor olabilir, daha çok yer de istiyor olabilir.

Ufak bir uyarı: Bahçemde yalnızca dik duran sarımsak ektiğim için, bundan sonra yazdıklarımda her sarımsak dik duran sarımsaktır efendim.

Her yıl aşağı yukarı aynı işlemleri takip ediyorum. O sırada anlatayım.

Ağustos ayı gibi büyükçe bir leğeni ya da plastik bir kutuyu gözüme kestiriyorum. Bu leğen buzdolabına girecek. Geçen yıldan kalan en büyük dişli başları bu leğene dolduruluyorum. Hastalık olmayan dişleri seçmeye özen göstermekte fayda var. Kat kat beyaz kağıtlarla kaplı olmayan sarımsaklar da uzun süre dayanmıyor. Üstündeki kağıdı yırtık, az ya da olmayan sarımsakları da diğer tez vakitte yemekte kullanılacak ekibine transfer ediyorum. Altına üstüne kalın bir tabaka peçete koyarak nem-küf işini kolayca çözebilirsiniz. Leğen hınca hınç dolmadıysa marketten bulduğum ucuz ama sağlıklı sarımsaklarla ekibi takviye ediyorum.  Bizim evde sarımsağı çok ekmişsin diye bir endişemiz olmuyor. Daha şubat ayını kendi sarımsaklarımızla geçmek nasip olmadı. İçi kilo kilo sarımsak dolu bu leğeni buzdolabının normal kısmına koyuyorum ve buzdolabında takribi 2-2,5 ay dinleniyor. Amacım sarımsakları kandırmak. Sansınlar ki kış gelmiş.

Şayet sarımsakları buzdolabına koymazsanız ektiğinizde çimlenmesi vakit alıyor. Bu bir. Kış da soğuk geçmezse, sarımsaklar bir acayip büyüyor ve tek diş kalıyor. Bu da iki. Öyle diş diş koca bir baş elde etmek yerine, kocaman (2-3 diş boyutunda) soğan gibi bir şey ortaya çıkıyor. Sarımsakların iri ve diş diş baş vermesi için güzel bir kış geçmesi şart. İstanbulun kışı hiç belli olmadığından (bazı yıllar yarım metre kar yağıyor, bazı yıllar da ocak ayında tshirtle dolaşıyorum) bu işi garantiye almakta fayda var. Kışları soğuk geçmeyen yerlerde bile olsanız, mesela Antalya, sarımsağı buzdolabında iki ay süreyle kandırırsanız iyi bir hasat yapabilirsiniz. Florida'da öyle yapıyorlar => -Growing Garlic Bulbs in Florida (Some Say It Can’t Be Done)- Kar yağacağından eminseniz bu numarayı yapmaya gerek yok, hatta yapmayın. Kar yapmadan önce ekmeniz kafi. Erken ekilirse kar uzun narin filizleri kırıp dondurabiliyor. Sarımsak pes etmez, kökten inadına sürecektir, ama rekoltesi az olacaktır.

Şimdi baktım da sarımsak nötr ya da nötre yakın hafif asidik toprakları seviyormuş (6-7 ph). Bana bakmayın pH mevzusu esasında önemli bir konu. Toprağın pH'ı doğru değilse bitki topraktan besinleri, mineralleri alamıyor. Alamıyor almasına da, organik tarım/permakültür/regeneratif/no-dig/do nothing yani kimysal tarım hariç herhangi bir yöntemle bahçenize bakıyorsanız öyle aman aman bir konu değil bu. Toprağın canlı olması fazlasıyla yeterli. Organik maddenin artması (kabaca siyah bir renk kazanması, orman toprağı gibi kokması) pH'ı dengeliyor. Toprak sağlıklıysa, düşük pH isteyen likapa (blueberry) ile daha yüksek ph isteyen kuşkonmaz gibi sebzeleri/meyveleri yan yana yetiştirebilirsiniz. Kabaca pH'ı düşürmek için kükürt, yükseltmek için kireç kullanılıyormuş. Gerisi biraz fazla detay. Merak eden baksın :)

Sarımsağı ekeceğin yerdeki toprağın yüzeyinde su birikmemeli, iyice derine gidebilmeli. Fazla da kuvvetli olmamalı, yani sarımsak için yatağa hayvan gübresi/kompost eklemenize gerek yok. Azotça yüksek gübre eklerseniz (hayvan gübresi, tavuk gübresi, balık unu gibi) -ki ben nedense yapıyorum- sarımsaklar çıldırıyor. Kompostu yüzeye sermek yerine toprakla karıştırırsanız da aynı şey olabilir. Bu çıldırma anında toprak altında her diş bağımsızlığını ilan ediyor ve diş kalacaklarına baş gibi davranıyor. Onlar da ayrıca büyüyor, çoğalmaya çalışıyor. Bizler ise tek bir sarımsaktan fışkıran 4-5 bazen 10 adet sap görüyoruz. Hasat zamanı 4-5 ay bile dayanmayan, aşırı iri başlı ya da birden çok başlı acayip bir şey ortaya çıkıyor. Bunları ya direkt mutfağa, ya da buzdolabı ekibine transfer etmeli. Bu sarımsaklara çılgın sarımsak diyordum ben, sonra öğrendim ki meğerse adı cadı süpürgesiymiş (witches broom). Aynı hata şayet sarımsaklar büyürken hava saçmalarsa da oluyor imiş. Benim ekip buzdolabında iki ay tatil yaptıkları ve battaniyeleri de kalın olduğu için havalardan cadılık etmediler; ama gübreyi fazla kaçırdığımda hiç affetmiyorlar, hemen çıldırıyorlar. Allahtan sarımsağı çok tüketiyoruz.

"Eee, olur mu öyle şey, toprağa bir şey katmayacak mıyız?" diyorsanız, katın efendim, sizi tutan mı var. Azotu düşük olsun sadece. Kemik unu mesela. Toprak drenajı artsın diye perlit ya da vermikülit de koyabilirsiniz. Toprağınız killiyse toprağa alçı- alçı taşı katabilirsiniz. Alçı bu naz niyaz şeyi iyi yetiştirmenin ikinci püf noktası. Bence en ilginci.

Hiç merak ettiniz mi Kastamonu- Taşköprü sarımsağı niye ünlü. Tek ünlü o değilmiş, koçovası sarımsağı da varmış. Açıklayayım. Öncelikle oralarda kışları soğuk oluyor. Biz bu meseleyi sarımsakları buzdolabında ağırlayarak hallettiydik. Diğeri de her iki bölgenin de Anadoludaki yanardağlarının küllerinin döküldüğü, biriktiği alanlar olması. Toprak mineralce zengin ve kükürdü bol. Sarımsağa tadını veren de şeyler de (allicin, ajonene vs, wikide yazıyor) hep kükürt bileşenleri. Denklem basit, toprakta kükürt var, sarımsağın tadı keskin. Kükürt az, sarımsak meh. Düz mantık gaza basıp toprağa kükürt katsak mı? Hiiiç katmayalım. Doğrudan kükürt eklersen toprağa, toprak asitleşiyor. Çare alçı! Alçı ya da alçı taşı hem kükürt hem de kalsiyum içeriyor, toprağın phını değiştirmiyor. Toz halini nalburdan temin edebilirsiniz. Kalsiyum kısmı kili parçalamaya yarıyor. toprağa granit, bazalt tozu gibi volkanik taşların tozunu eklerseniz toprağın daha dengeli bir şekilde mineralce dengeye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. Türkiye'de kaya (granit gibi) tozu satılıyor mu peki? Yok. Elimizde yalnızca alçı var. Toprağı bazik olan/ph'ı yüksek -karstik bölgelerde yaşayan- derbeder insanlar alçı yerine kükürt kullanırlarsa bir taşla iki kuş vurmuş olurlar, hem pH dengelenir hem de kükürt eklemiş olursunuz. O bölgelerde zaten haddinden fazla kalsiyum var. Malesef karstik toprak başlı başına bir dert ve sadece kükürt kurtaramayabilirsiniz. Allah kolaylık versin.

Benim toprağım daha toprak olamadığı için (taş kaya içinde sebze yetiştiriyorum) her ekimden önce her yatağa çeyrek yoğurt kabı yarasa gübresi serpiyorum. Ben sonuçlardan memnumun ama kararı size bırakıyorum.

Sarımsağı hep ekim sonu kasım ayı başında ekiyorum İstanbulda. Dalgalanmaları sevmiyor ya sarımsak, o tarihlerden sonra pek ısınmıyor havalar. Battaniyesi de örtülü olduğu için ufak dalgalanmalar pek etki etmiyor. Mesela İzmir'de olsaydım daha ileri bir tarihte ekerdim.

Ekiyorken hep en büyük dişleri ekin. Sivri tarafı yukarı gelecek. Çok derine ekmenize gerek yok, kendi kadar ya da az biraz daha derine ekebilirsiniz. 300-400'den daha çok baş diş ekecekseniz bir çeşit dipper yapmakta fayda var. Öyle benimki gibi karmaşık bir şey olmasına gerek yok. Toprakta 10 tane delik açsın yeter. Ufak cılız dişleri başka bir yatağa dip dibe 3-5 cm arayla ekip taze sarımsak yetiştirebilirsiniz. İlkbaharda hastalanmıyorsam muhtemelen bundandır. Tavsiyedir.


 Ekiyorken aralarında ne kadar mesafe bırakmalı? 2018'de bu soruya kafayı takmıştım. Her yatağa farklı mesafelerde ektim, kimine gübre verdim kimine vermedim. Detaylara boğulmadan; Ben az alana ekeyim, çok alayım, boyutu önemli değil diyorsanız 10-12 cm arayla dikin. Bunaların dişleri biraz küçük olacak, baş ebatları da düzensiz. Bir kısmı büyükçe bir kısmı yenmeyecek kadar küçük olabilir. Boyutu güzel olsun, hepsi takribi aynı boyutlarda olsun, dişleri de marketten aldığımız kadar olsun diyorsanız, metrakarede 250-300 gram daha az sarımsak alacağınızı bilerek 15 cm arayla ekin. Benim en sevdiğim sarımsak, taze sarımsağın tepesini kesip biraz tuz biraz da kekik koyup fırında pişen, ekmeğe sürüp yediğim diyorsanız (ki bu ben oluyorum); 30 cm arayla ekin. Risk alıp basın gübreyi. Yumruğunuzdan büyük başları olacak. Diğerlerine kıyasla en az rekolte bunda, ama değer. Ben bu sene fırınlıklar hariç tüm iri dişleri 15 cm arayla ektim. Araları muntazam olsun diye bir alet de yaptım - üstteki resimdeki "şey", yani dipper. Abartıp alet yapmaya ya da cetvelle ekmeye gerek yok esasında. Sarımsak ekmeden önce avucunuzu açıp parmak uçları arasındaki mesafeleri ölçün. Ekiyorken, artık hangi ikisi arası 15 cm ise, o iki parmağınızla ölçerek ekin. Bu şekilde 10-15 tane ekin, geri kalanı için göz kararı fazlasıyla yeterli olacaktır.

***2021 sezonu sonrası güncelleme. 15 cm yeterli ancak yeriniz varsa 20 cm arayla ekin. bir aksilik olsa bile dişler iri kalıyor bu şekilde***


Taze sarımsak yetiştireceseniz, baş sarımsak için ayırdığınız dişlerden arta kalan ufak dişleri kullanabilirsiniz. Aslında micro-yeşillik yetiştirmekten pek de bir farkı yok. Toprağın güçlü olup olmaması hiç önemli değil, günde 4-5 saat güneş görüp görmemesi de. 4-5 cm arayla ekebilirsiniz. Sapının - beyaz kısmının- uzun olmasıını istiyorsanız ya daha derin ekin ya da yüzeyi kalınca bir battaniye tabakasıyla örtün. Kalın dediğime bakmayın, 10 cm fazla fazla yeter. Kasım ayında ekerseniz şubat sonu- mart başı toplamaya başlayabilirsiniz. Taze sarımsağı istediğiniz zaman ekebilirsiniz. Yazın ekecekseniz, diğer sebzelerin gölgesinde kalmasına dikkat edin. Şimdiden afiyet olsun.

Sarımsak sıcaklık dalgasını sevmiyor. Yabani otlarla kendi başına başa çıkmada da zorlanıyor. Malç bu iki probleminde çözümü. Çoğumuz toprak yaratmaya kalanımız da toprağı terbiye etmeye çabaladığı için bu iyi haber. Peki nelerle örtmeli? Akla ilk gelenler saman ve güz yaprakları. İkisi de bu iş için ideal olsalar da dikkat edilmesi gereken noktalar var. Yurt dışında saman üretiminde yoğun olarak ot öldürücüler kullanılıyor. Bu sene risk alıp 1-2 metrekarede deniyorum. Umarım sıkıntı yaratmaz çünkü ilaçlı saman örtülen sebze yatakları 4-5 yıl bu ilaçlardan arınmıyor ve sebze yetiştirilemiyormuş. Çözüm de olmadığı için, mevcut yatakları bozup toprağı çöpe atmışlar. Bu ot öldürücünün yonca üretiminde kullanıldığını duymadığımdan bir balya da kuru yonca aldım. Diğer yatakta da o var. Sonuçları buradan paylaşacağım. Güz yaprakları bu iş için biçilmiş kaftan, ama sarımsak aralardan güneşe uzanırken zorlanabiliyor. Ya yaprakları çim biçme makinesiyle iyice kıyacaksınız ya da yaprakları sarımsaklar 10 cm boya ulaştıktan sonra aralarına sereceksiniz. Sarımsak filizleri kıyılmış yaprak katmanını delip geçmede hiç sıkıntı yaşamıyor. Bir diğer seçenek yataklardan söktüğünüz yaz sebzeleri: patlıcan, biber, domates. Makasla 20-25 cm boylarda kesip yatağın üzerine serebilirsiniz. Halihazırda kompostunuz varsa, kalın olmamak şartıyla o da bir seçenek. Talaş ya da dal öğütüğünün kullanıldığını görmedim. 4-5 yaşında "back-to-eden" tarzında bir bahçeniz yoksa şansınızı denemenizi tavsiye etmem. Örttüğünüz battaniyenin kalınlığı kıyılmış yaprakta 5-8 cm, kompostta 4-5 cm, kıyılmamış güz yaprağında 5-10 cm, samanda ise 10 cm'i geçmese iyi olur. Sarımsağın üzerini battaniyeyle örtmek toprağa verebileceğiniz en güzel hediye. Bu yıl öğrendim ki birine hediye vereceksen, ona en yakın olduğunu düşündüğün zaman vermeliymişsin. Günü geldiğinde nasıl olsa veririm dersen bir daha şansın olamıyormuş. O yüzden ötelemeyin sarımsağın hediyesini verin gitsin; battaniyesini ekimden hemen sonra örtün derim.

Sarımsakları ektikten sonra gübre vermenize aslında hiç gerek yok, hele de toprağınız kuvvetliyse. Ben toprak yaratmaya çalışıyorum, yoğun tarım yapıyorum, sarımsaktan önce/sonra da toprağa yükleneceğim ya da baş ebadı benim için çok önemli diyorsanız, sarımsak kökü büyümeye başlayıncaya kadar (genelde nisan) ocak ayından itibaren bir ay arayla çevresine yarasa gübresi serpebilirsiniz. Bu işlemi yağmur yağmadan önce yaparsanız sulama derdi de olmaz. Azotça kuvvetli gübreler kullanmamanız ve gübreyi fazla kaçırmamanız önemli - witches broom hikayesi.

Sarımsaklar nisan ayına kadar büyüyecekler, sapları ince kalabilirler de 2 hatta 3 parmak kalınlığında pırasalara dönüşebilirler. İnce olanlar baş vermeyecek sanmayın, her ikisi de baş bağlıyor. Haliyle sapı kalın olanın başı daha büyük oluyor. Sarımsaklar nisan ayı gibi yeteri kadar büyüdüğünü fark edecek ve kök çevirmeye başlayacaktır. Bu dönemde kökler kuru kalmasın, çiçek başı verirse kırın da gücü çiçeğe gitmesin. Baş çevirmeye başladıktan sonra gübre vermeyi kesinlikle kesmelisiniz. En çok 2-3 günde bir sarımsakların çiçek saplarını kırmayı da ihmal etmeyin, hem yemeklere salatalara katabileceğiniz enfes bir tat kazanmış olursunuz, hem de başları daha iri olur. Beş günden sonra koparsanız da bir yararı olmaz. Bir de kök çevirmeden önceki evrede sarımsağı rüzgardan ve soğuktan korursanız başlar daha da büyük oluyormuş. Redgardens'da öyle yapmışlar, buyrun:  Epic Garlic Harvest . Bence fazladan iş çıkarmaya gerek yok. Zaten kışın yataklar boş kalıyor, iki sıra daha ekersiniz, olur biter.


Havanın durumuna bağlı olarak mayıs sonu, haziran başı gibi alt yapraklar bir bir sararmaya başlayacak. En alt 3 yaprak sararınca sarımsaklarınızı sökmeye başlayabilirsiniz. Bu aşamada sonra baş büyümesi yavaşlıyor. 4-5 yaprağın sararmasını da tercih edebilirsiniz elbette, ama toprakta fazla bekletmeyin sarımsağı. Bu aşamadan sonra sarımsağı koruyan beyaz katmanlar "kağıtlar" bozulmaya, yok olmaya başlıyor. Bu da raf ömrünü kısaltıyor. Mayıs-haziran ayları bahçe işlerinin en yoğun olduğu zaman olacağı için çok da hassas olamazsınız isteseniz de. Gene de siz bu ayrıntıya dikkat etmeye çalışın.

Sarımsak hastalıkları çeşit çeşit. Saymakla bitmez. Saymaya da gerek yok hani. Ektiğiniz dişler küflü, ezilmiş, fazla yumuşak olmasın yeterli. Bilhassa marketten gümüş renkli küfü olanları hiç almayın, evinize sokmayın. Başka bir şey yapmaya bence gerek yok.  Yaprakları ıslanırsa sarı pas olabilir, başka hastalıklar da olabilir. Toprakta bir sıkıntı yoksa tek başına hepsinin üstesinden gelecektir. Diğer tüm sebzelerde olduğu gibi seneye aynı yere dikmemeye özen gösterin. Topraktan sökerken boynundan tutup çekmeyin, önce kürekle ya da dişli bel ile alttan toprağı gevşetin ki topraktan rahat çıksın. Vurmayın, ezmeyin, yığmayın. Nazik olun. İlgi gösterin :)

Rüzgarlı, doğrudan güneş alamayan bir yerde bırakın kurusunlar. Kururken başları aşağıda, yaprakları yukarıda olmalı. 20-30'unu bir demek halinde yaprak uçlarından bağlayıp asabilirsiniz. No till dünyasından Jesse sapları 5-10 cm'den kesin, uğraşmayın diyor. Bilmiyorum, bir denemek görmek lazım. Harvesting and Curing Garlic

Ağustos ayı gelince başa dönüyoruz :)


Blog yeni, ondan biraz geç kaldı bu mevzu yazısı. Havalar bu sene ılık geçiyor, şanslısınız, vakti daha geçmedi, hala toprağa ekebilirsiniz. İşi garantiye almak için buzdolabı numarasını şimdi yapıp ocak sonu gibi de ekebilirsiniz. Haziran sonu temmuz başı gibi hazır olacaklar.

Not: Bu diyarlardan olan herkes sarımsağın sadece yemekte kullanılmadığını çok iyi bilir. Saça, yaraya, hastalığa, tansiyona, egzamaya vb iyi geldiği hep söylenir. Hatta kimileri daha da ileri gidip basura da iyi geldiğini iddia ediyor. Permakültür dünyasında bu konuda denemeler yapılmasa da çeşit çeşit yerlerde kullanılır sarımsak; tavuklara ilaç, akar kovucu, kene kovucu, böcek kafa karıştırıcı gibi. O konulara tek tek girmek daha iyi olur kanımca.

11 Kasım 2020 Çarşamba

insanın istemediği ot burnunun dibinde bitermiş

Yıl 2020. Kasımın ilk günü. Haftaya yataklardan güneş görenine ıspanak diğerine roka ektim mi tamamdır bu iş. Brokoli, karnabahar, sarımsak (baş ve taze), lahana, marul, kale, pazı ve çeşit çeşit turp ektim. İyi bir hasat olacağından da eminim. Onlara geçmeden önce iki çift sözüm var, onları haykıracağım :)

Doğrudur, 2020 yılı diğer yıllara pek benzemiyor. Yaz olsun da olimpiyatları izlerim diyordum yıl başlarken. Bunu yazarken düşündüm de kaç cenazeye katıldığımı artık hatırlayamıyorum. En yakınımdan en uzağıma kaç kişiyi yolcu ettim bu yıl? Abartmıyorum yaşadıklarımdan Türk dizisi çıkar. Çok net! Bunları yazarken şu karşı koltukta babam oturuyor olsaydı, bilseydi tüm bunların arasında bir de severken sevdiğime git dediğimi, ne gülerdi bana. Kızardı sonra. Ah, her gün kızsa ya. Babam da yok, o da bu sene gitti. Birlikte TRT'deki dizileri izlerdik ben çocukken. Nerden bileyim günün birinde Kaptan Onedin olacakmışım, her kulvarda debelenip duruyorum. Murphy senin de canı sağolsun, üst üste geleceğini biliyordum da sağlam yığdın be abi!

 

 

 

 

 

 

 

Dur gitme! Bahçeyle, sebzeyle, toprakla alakalı bu blog. Bu hariç :)

Hesabımda fareye dönüşen bir çocuğun babanesine söylediği sözü paylaştım. Söz banaydı, ama daha çok bu seneyi benimle birlikte çeken annemeydi. Güzeldir benim annem. Birine derdim vardı da entel entel laf soktum sandılar. Alınan alınana, yeteri kadar dram yokmuş gibi. Şaşkınım. Beni ciddi ciddi takip edenler varmış. Alınmış yıllardır görmediğim teyze. Kızına çirkin mi diyormuşum. Ayıp etmişim. Aradan on iki yıl geçmiş, bu arada kızın evlenmiş, yuvasını kurmuş!? Tahminim alzheimer, yoksa niye taksın bana. Diğerlerine gelecek olursam, "vay anam vay neler dönmüş serhat ya" diyoruz burada, lafı uzatmıyoruz.

Bütün yıl bunun gibi çeşit çeşit gereksiz muhabbetlere maruz kalınca kendimi bahçeye (ve spora) verdim; sebze ektim, büyüttüm, paylaştım ve kalanı afiyetle yedim. İşte bu cumartesi de standart modumdaydım. Önceki gün cenazem vardı, çok severdim yengeyi, kafam bozuk. Kendimi bahçeye attım. Bismillah diyeli on dakika geçmedi sırıl sıklam oldum yağmur altında. Daha gübre serpip, çapalayacağım, ekime hazır hale getireceğim. Üstüne üstlük adını bilmediğim bir ot sebze yatağını sarmış. Yüzeyde iki yaprağı var diye sanarsın küçük bir şey. Şerefsizin kökü toprak altında metrelerce gidiyor! Söksen sökülmüyor. Öyle naif, "Mazlumu getirin bana" sahnesi hiç mi hiç olmadı. Kuşlar dalların arasında yağmurdan saklanmış. Onlar beni izlerken ben kazma, kürek, çapa, yani elime ne geçtiyse saldırdım. Çamurlar küfürler havada uçuşuyor, "Jodete a ti y a la mierda con tus amigos!". Anca söküm bitince içim soğudu, duruldu biraz. Öyle de yorulmuşum ki aylardır ilk kez onu rüyamda görmedim. Gerçi gelse şikayet etmezdim ya. Bu sabah elimde kahvem bahçeye çıktığımda şaşırdım, unuttum mırıldandığım şarkıyı. O ot ekime hazır yatakta uzanmış, yapraklarını da usulca uzatmış, güneşi bekliyor! Sanarsın dün burada hiç meydan muharabesi olmamış. Bir de burnumun dibinde! Resmen bana nah çekiyor. Bir gün bile beklememiş, hemen açmış tezgahını. Güldüm. Elim telefonuma gitti. Durumuma başlıktaki atasözünü yazdım. Şu 14 corona günü geçsin, ormana koşuya gideceğim ve koşudakiler bu neydi diye soracaklar. Anlatacağım, hep beraber güleceğiz ve dalağımız şişecek. Ama sonra

Dikkatlice sildim yazdığımı.

Sanacaklar gene bir laf buldum da birine monte ettim. Açıklayamam ki! Yabani ot, hep çıkıyor desem; olmaz inanmazlar. Bahçe çapalıyorum desem, ona da inanmazlar. İstanbulda bahçe? Çapa? Mümkün mü? Hele bir bilseler şehrin orta yerinde evi ve bahçeyi hayvanat bahçesine çevirmişim, yağmurlu günlerde salyongozları toplayıp boş araziye salıyorum, kesin deli diyecekler. Haftasonu sarımsak ekeceğim dedim geçen, sen mühendis değil misin, ne işin var dedi ofistekiler. Gerçi onlara da hak vermiyor değilim. Şehirde yeşil alan kalmadı ki, ot deyince akıllarına Allah'ın yarattığı ot gelsin. Nereden bilsinler bahçedeki tosbağlara numaralar yapıştırıp yarıştırmanın en güzel oyun olduğunu (komşu çocuklarının iddiası). Nereden bilsinler ektiğin fidelerden salataya malzeme toplamanın insanın içi donarken bile iyi geldiğini. Hele hele nereden bilsinler her yaz başında yıldızların bahçeye indiğini ve en güzel hamakta ...

O kadar farklı bir dünyadayım ki, not tutmam lazım.

Facebook olmuyor. Twitter yetmez. Reddit'i boşver. İnstagrama yeni başladım, pek bilmiyorum. Permies meh, Paul'un sağı solu belli olmuyor. Aklına eser siler. Ben en iyisi bir blog açayım dedim kendime. Old school stayla. Daha çok bahçeyle alakalı olsun. Toprakla, permakültürle ilgili olsun. Ona laf soktun, bunu dedin olmasın. Dramdan da gına geldi bu sene. Mümkünse o hiç olmasın. Kemik/kaya tozunu merak eden, kompostu seven baksın. "Olmuyo bu!" olmasın. Deneyler olsun, denemeler olsun. Hatalar olsun. Brown'ı bol olsun, purple'ı pek olmasın (bu hariç). İsterim kızının eski arkadaşını yıllar sonra (belki de yıllardır??) stalklayan teyze biraz bahçe görsün, gönlü açılsın. Her zaman bir yol olduğu, bunun için de istemenin yeterli olduğu bilinsin. Ancak o* istemeyince, insan ne kadar tutkulu seversen sevsin tek başına çare olamayacağı da bilinsin.








Hoşgeldin!

 


     Not: Ben Salim. Ağaçlara tırmanmayı seven ve çoook okuyan biriyim. Toprak olmayan bir yerde inadına toprak yaratıp sebze yetiştiriyorum ve 10 yıldır permakültürle ilgileniyorum. Köprücüyüm esasında. Tüm gün beton-çelik-ahşap, deprem-rüzgar takılıyorum ve boş vakitlerimde kendimi bahçeye atıyorum. Ortaya da bu blogda paylaşacağım şeyler çıkıyor.

    Not2: Biliyorum. O hataları ben de gördüm. Takılmayalım, çünkü bu kervan yolda düzülecek.

*o olur, O olur. The one olur. Nasıl okursanız :)