19 Mayıs 2024 Pazar

şipşak: dört nala doğa

Geçen sene dolu dolu 6 hafta süren toprak hazırlığı ve ekim işlerini bir haftada, bir de yetmezmiş gibi tek başıma, tamamladım. Perişan haldeyim ama yüzüm gülüyor. Bu bir haftaya birkaç yaralanma, birkaç yılan, bir tutuklanma + cezaevi kombosu (ben değil), bir de İstanbul sığdırdım ya, damarlarımda adrenalin akıyor.

O halde blog! Konumuz ekoloji. Konu doğanın geri gelmesi. Önce kısa hikâye.

.

Sene 2014’dü zannedersem. Gelibolu’dayım, haldır haldır kara kaplumbağası arıyorum. Hani şu tosbağa dediğimizden. Neden diye soracak olursanız, bahçe geçen dört senede toparlamış, kuşlar böcekler geri gelmiş. Ancak kaplumbağalar hala kayıp. İstedim ki onlar da geri gelsin, bahçe eski müdavimlerine kavuşsun.

Gelibolu yarımadasında gitmediğimiz yer, dolaşmadığımız tarla kalmadı dersem yalan olmaz herhalde. Bir tane bile bulamadık. Bula bula eski belediye başkanının mandırasının yanındaki bataklıkta bizim yerli su kaplumbağasına denk geldim. Su kaplumbağası deyince akvaryumcularda satılan tipler gelmesin aklınıza, bizim çeşit ninja kaplumbağalardan. Mevsim kurak geçerse kara kaplumbağası oluyor, yağışlıysa su kaplumbağası. Duruma göre ot yiyor, duruma göre avlanıyor. Düz duvara da tırmanıyor, uzun süre nefesini de tutabiliyor. Eleman coğrafya kaderdir dememiş, coğrafyayı dize getirmiş. Tam bir arıza.

Etrafı bu kadar ayağı kaldırdıktan sonra eli boş dönmek olmaz diye yakaladık bunlardan 8-9 tane, koyduk evin önündeki çöp kovasına, az biraz da su. Kapadık kapağını, geçtik aile evine yattık. Sabah bir kalktık ki ninjalar kaçmış. Aradık taradık dördünü bulduk, tıktık arabaya, yola koyulduk. Bir ay sonra geri geldiğimde komşumuz Kamile Teyze canıma okudu. Hem de ne okudu. Aradan 10 yıl geçti hala yolum Bolayır’ın önünden geçerse önce geldiğimi ona haber vermeden geçmem, geçemem.

Meğerse biz yokken neler olmuş. Sen git kaplumbağalar kaç, bahçenin etrafı duvarla çevrili olduğu için kaçama, odunların üzerinden bizim komşunun tek katlı evinin damına çık. Tabii altta Kamile Teyze ve eşi uyuyor. Damdan tıkırtılar gelince Kamile Teyze eşinin eline fener verip dama çıkarmış. Adamcağız elde fenerler dama çıkıp etrafa bakıyor, tabii ki aklına damda kaplumbağa olacağı gelmiyor. Kaplumbağalar da siniyor. İniyor aşağıya, bir şey yok diyor, yatıyorlar. Tıkırtılar gene başlıyor. Adamcağız gene dama çıkıyor, bakıyor tarıyor, kimse yok. İniyor aşağıya. Tam uyuyacaklar tıkırtılar... Uyuyamamışlar o hafta, 3 harfliler geldi diye gözlerine uyku girmemiş. Kimseye de söyleyememişler.

Olay burada kalsa iyi. Bir hafta sonra benim yeğengiller de aile evine gelmişler. Yeğenim hayvanları çok sever, köydekiler de hiç sevmez. Toplamış köydeki bütün köpekleri, beslemiş hepsini. Yıkamış, yıkananı da ilaçlamış. Tabi yorgun düşmüş o kadar köpeği yıkayınca, uyuyakalmış. Bahçenin demir kapısının kapandığını fark etmemiş.

Gece olunca köpekler haliyle sokağa geri dönmek istiyor. Yıkanıyorken, besleniyorken iyi hoş da kanlı bıçaklı olduğu diğer mahallenin köpeğiyle birlikte uyuyacak değil herhalde. Şaka değil, Bolayır’daki köpeklerin tamamı, sahiplisi sahipsizi o gece bizim bahçede. Bahçeden çıkacaklar, ancak bir türlü çıkamıyorlar. Odunların üstünden Kamile teyzenin damına çıkmış çoğu. Damdan da inememişler. Gece tıkırtılar başlayınca Kamile Teyze tutuşturmuş feneri, eşini dama göndermiş. Dama çıkınca feneri açmış Kâmil Amca. Onlarca köpek evin çatısında tam karşısında.

Bir süre kekeledi Kâmil Amca. O bir şey demedi de Kamile teyze çok kızdı bana. Bir tek Kamil’im var benim dedi, öyle böyle kızmadı. Hala geçerken ben geldim derim. Kendilerini hazırlıyorlarmış, öyle diyor.

.

Bu arada Kamile Teyze’nin adı Kamile değil, olay gerçek- sorabilirsiniz, isimleri değiştirdim.

.

Gelelim bugünkü konuya. Yılana basacaktım az kalsın. Yılanların geri gelmesini bekliyordum, ancak bu sene değil, tahminim anca 2 seneye bu sayılara ulaşacaklarıydı. Çiftlikte doğa beklediğimden daha hızlı toparlıyor, daha hızlı iyileşiyor. Bence şu dört nedenden:

  • Yalandan. Dayımın ölüp, bahçenin başına geçmem arasında 7 sene var. Bu yedi senede -sözde- bahçeye bakıldı. Sözde ot ilacı atıldı. Ancak belli ki atılmamış. Belli ki bakılmamış. Misal 10 kamyon gübrenin parası alınıp, görülen yerlere bir kamyon gübre atılıp geçilip gidilmiş. İhmal ve dolandırıcılık bu durumda işe yaramış. Bahçeye kimyasallar az girince doğa kendini toparlamaya benden önce başlamış olmalı.
  • Av, avcı dengesine dikkat ettim. Yeni kurulan bahçelerde yapılan uygulamaları hatırlayın, sulama, gübreleme, budama, otların kısa kesilmesi. Ben bunların çoğunu yapmadım. Ağacı budar, dibine gübreyi de basarsanız ilk sene deli gibi büyür. Büyür büyümesine de zayıf büyür. Hastalık, böcek çeker. Hızlı büyüdüğü için savunması güçsüzdür. Örümcek, uğurböceği ve diğer avcılar. avlar ile başa çıkamaz ve denge bozulur. Bu yüzden ilk sene gübre verilir ve bakımı yapılır (azot ağırlıklı değil, mineral dengelemesi gibi düzeltici/iyileştirici uygulama), ikinci sene budanır, üçüncü sene budama bakımı yapılır, azotlu gübre verilmeye başlanır. Sıralamayı şaşırırsanız işiniz zor. Yılanlara gelecek olursak, ilk sene otları uzun bıraktım. Hem işlere yetişemediğimizden hem de öyle olması gerektiğinden. Ektiğimiz o kadar sebzeye fareler zarar vermedi mi? Verdi. Ancak yılanlar da avlanabildi. Otları uzun bırakmam avcının işini kolaylaştırdı, dengeyi avcının lehine bozdu. Bu “dengeyi avcının lehine çevirmek” doğaya planlı yapılan insan müdahalesi çeşidi. Bir gün çeşitlerini inceleriz. Benzer bir şekilde mineral dengelemesiyle sebzelerin güçlü başlamasını sağladım. Hiç sıkıntı yaşamadık, etraf örümcekten geçilmiyor.
  • Çiftliği kuraklığın son senesinde kurmaya başlamış olmam. Kuraklık senelerinde hem av hem de avcı nüfusu baskılanıyor, azalıyor. Kuraklık geçtikten sonra her iki nüfus da toparlanmaya başlıyor. Çiftliği kurmaya başladığımda zaten yılan sayısı baskılanmış haldeydi. Kuraklığın bitmesiyle -benim müdahalem olmasa da- bu sayı artacaktı. Avcı-av dengesine dikkat etmem bu toparlanmayı hızlandırdı ya da dengenin bozulmasını engelledi.
  • Etrafta başka doğal alan kalmaması, vaha etkisi. Bahçede gördüğüm her yılan, her köstebek buranın yılanı ya da köstebeği değil. Av ararken gelip geçerken ya da zorla yerinden edilen gerçmek zorunda kalan ve mekânı beğenip yerleşen tipler de vardır muhakkak. Yoksa bir senede 2 metrelik yılanın büyümesine olanak yok.

.

Bu konu uzun ve eğlenceli. Devamı gelecek..