16 Mayıs 2021 Pazar

çalakalem: tohum topu / kil topu

 Permakültürün dedelerini say deseler herhalde kimse Fukuoka'yı saymadan geçmez. Fukuoka'nın kitaplarının Türkçeye tercümesi var. Merak eden herkes alıp okuyabilir. Onun keşfettiği yöntemlerden biri de kil topu ya da diğer adıyla tohum topu. Aslında antik mısırda nehir taşkınlarından sonra tarım arazilerini kurtarmak için kullanılan bir teknik.

Bitkilerin milyonlarca tohum vermesiyle bizim kil topu yapmamız arasında aynı neden var. Bitkiler milyonlarca tohumdan birinin hayatta kalmasını umut ederken biz de kil topuyla saçtığımız her tohumun hayatta kalmasını istiyoruz. Ya da ona benzer bir şeyler :)

Kil topu bir çeşit tohum ekme yöntemi, ama tohumu toprağa ekmeden. Tohumun etrafını kille kaplıyoruz. Her nasıl yumurtada kabuk içini koruyorsa, kil topunda da kil tohumu koruyor. Kil esasında çok sıradışı bir malzeme. Her bir danesi o kadar ufak ki birbirini tutuyorlar. Çok ince olduğu için boşluk da kalmıyor. Kuruyunca da -toprağı killi olan herkes bilir- kaskatı kırılmaz bir malzeme haline geliyor. Tohum korumak için ideal malzeme. Tohum topu yapmak için zaten bir kil lazım bir de tohum. Başka malzemeler de var, onlar tuzu biberi. Şart değil.

Kil nasıl elde edilir?

Topraktan :) Bahçenizde yoksa dere kenarlarında (suyun en yavaş aktığı, vıcık kısımlar), taş altlarında ya da bir yerde yığılı halde. Çok zor değil kili bulmak. Saf da olmak zorunda değil. Elinizdeki toprağın killi olup olmadığını anlamanın kolay bir yöntemi var. İyice nemlendirin, sonra avucunuzla sosis gibi bir şekil vermeye çalışın. Şayet oluyorsa toprak killidir. Bozuluyorsa, şeklini koruyamıyorsa başka yerlere bakın. Ne kadar ince uzun olursa kil o kadar saf demek.

Yıllar önce kil elde etmek için yaptıklarım şöyle. Bulabildiğim kadar kili topladım ve büyükçe bir varilin içine koydum. Bu aşamada içinde taşlar, otlar, kökler, kum vs de var tabii. Varili suyla doldurdum ve matkabın ucuna boya çevirmek için takılan uçla suyu çırpmaya başladım. Otlar, kökler vs yüzeye çıktı, taşlar ve iri kum taneleri de dibe çötü. Yüzeyde birikenleri attım. Bir yandan da düz bir yere naylon serdim (sebzeler için don kırağı örtüsü gibi geçirgen bir malzeme de serebilirsiniz). Kenarlarına taşlar koyarak yükselttim. Varildeki çamurlu suyu (dibini kaldırmadan) bu havuza döktüm. Dökerken de bulabildiğim en ince elekten geçirdim çamurlu suyu. Elek derken naburdan bulabildiğim en ince eleği kullandım. Burada biraz ek bilgi, esasında kil 0,002 mmden küçük parçalara deniyor. 0,002 mm ile 0,05 mm arasında ise toprak, ona silt ya da mil. Ondan da büyükse kum deniyor. Tabii ki 0,002mm'lik bir elek bulup kullanmadım. Zaten isteseniz de kullanamazsınız, hemen tıkanır. Öyle ince bir eleği kullanmak için çamurlu suyu büyükten küçüğe doğru belki 10 kere elekten geçirmeniz gerekecek. Bizim bu kadar ideal kile ihtiyacımız yok zaten. İlk başta çamurlu suyu karıştırmıştık ya matkapla (ya da sopayla), acele etmeyin su biraz otursun. Önce taşlar dibe çökecek, sonra iri kum, sonra ince kum, sonra silt en son da kil. Tabaka tabaka halinde birikiyorlar. Varili karıştırdıktan sonra 15-30 dk kendi haline bırakırsanız taş, kum ve siltin büyük bir kısmı dibe çökmüş olur, sizin elinizde de içinde yanlızca kil olan çamurlu su. Dibini dökmüyoruz tabii ki. Süreyi toprağınıza göre kendiniz ayarlayın, baktınız hala kumlu geliyor, daha çok bekletin suyu. Dediğim gibi ideal olmasına hiç gerek yok, kile silt karışması da kil topu yapmanıza engel değil.  

Elekten (ya da mutfaktan aşırdığınız süzgeçten) geçirdiğiniz suyu kendi haline bırakın. Güneş altında (rüzgarda) buharlaşsın suyu. Kilin birden çok kullanım alanı var (havuz yapmak, kaçakları tıkamak, çanak çölek, ev yapmak gibi gibi). Akmaz, kokmaz zaten. Yapıyorken bol bol yapın. Yıllar önce bir yaz ürettim, hala kullanıyorum...

Son bir nokta, plajdan kum getirmediyseniz her toprakta kil var. Killi toprak bulursanız bu işlemi bir kere yaparsınız, ideal toprak bulamazsanız üç beş kerede yaparsınız.

"Kim bu kadar uğraşacak yahu" diyorsanız seramikçilerin kullandığı kil var, internette satılıyor. Onu kullanabilirsiniz. Kiltopu için fazla ideal o malzeme, fazla iyi. Onu kullanarak yaptığım kil topları, tohum topundan daha çok taş bilye gibi oldu.

Kil topu yapımı

Terbiyeli köftenin köfteleri nasıysa kilden öyle toplar yapıyoruz. İçine de tohumları koyacağız. Farklı usüller var ama işin özü bu. Toplar çok büyük olursa uzun süre dayanıyor, daha büyük tohumlar koyabiliyorsunuz ama saçtığınızda parçalara bölünebilir, yamaçtan yuvarlanabilir, çimlenmesi için de bol yağış olması gerekir. Toplar çok ufaksa daha çok sayıda üretirsiniz, etrfa saçması rahat olur ancak az yağmurda tohumlar çimlenip sonra güneşte kavrulabilir, yağışta yüzeyde hareket edip suyun biriktiği yerlere yığılabilirler. Ben kendi yaptıklarımda -bizim iklim için- 1-1,5 cm çapında olanları ideal buldum. Daha sıcak yerlerde daha büyük, daha sık yağış alan yerlerde ise daha küçük yapabilirsiniz. İstanbul ve marmara bölgesi için 1 cm'in altına düşmeyin derim, 3 cm'nin de üstüne çıkmayın.

Yassı olanlar - para gibi- yamaçtan aşağıya yuvarlanmıyor bir de :)

Tohumları kilin içine nasıl koyacağız peki? Kimileri topa ilk şeklini verdikten sonra (mantı yapar gibi) tohumu içine tek tek koyuyor. Bu bir yöntem, yapılabilir. Ancak çok vakit alıyor. Çoğu ise kili bir leğene koyduktan (nemlendirip, ıslatıp) sonra -köfte yapar gibi- içine tohumu ve diğer malzemeleri (aşağıda açıkladım) koyduktan sonra yoğurup şekil veriyor. Tabii tohumların bir kısmı dışarıda kalıyor. Yaptığı topları da (terbiyeli köfte yaparken birbirlerine yappışmasın diye köfteleri nasıl una atıp unla kaplıyorsak) kil tozunu serili bir siniye atıyor. Bu da başka bir yöntem. Daha çok tohum harcıyorsunuz böylesinde. 

Kil topu makinesi var. Beton mikserinin kendin yap versiyonu. Önce tohumları atıp biraz suluyorsunuz, sonra da kil tozu atıyorsunuz mikserin içine. Bu şekilde her tohum kille kaplanmış oluyor. Ben yaptım, kullandım. Kil topları elle yaptıklarınıza kıyasla daha ufak olsa da bir saatte binlerce kil topu üretebilirsiniz. Güzel icat. Mikserin belli bir hızda dönmesi gerekiyor. Notlarımı bulamadım malesef, ayrıntılarını yazamıyorum. Videosu şurada:

 Permieste makineyle ilgili şu thread var: kiltopu makinesi

Diğer malzemeler

Kil topu yaparken nasıl köfteye baharat pirinç vb katıyorsunuz çeşitli malzemeler ekleyebilirsiniz.

  • Gübre tozu: Tohumlar çimlendikten sonra bir coşsunlar istiyorsanız ya da hazır kil topları saçıyoruz gübre de saçmış olalım diyorsanız toz halinde gübre katabilirsiniz karışıma. Tohumları yakmamaya dikkat edin. Yanmış keçi gübresi, yarasa gübresi gibi. 
  • Diatom: Böceklere karşı. Karışıma katak yerine topların üstüne nemliyken diatom serpmek de aynı işlemi görüyor. Doğrudan karışıma katınca top daha kırılgan oluyor.
  • Biokömür- Toz halinde. Gübre gibi, tohumların çoşmasını, ekerken mikrobiyal hayat da eklemek istiyorum diyorsanız karışıma bir miktar katabilirsiiz. %5'i geçmeyin. Ya da diatomda olduğu gibi kömürle kaplayabilirsiniz.
  • Üzüm çekirdeği tozu: Kuşları uzak tutmaya yarıyor. Bir kere topların içinde tohum olduğunu fark etmeye görsünler, hepsini paramparça ediyorlar. Nasıl birber bizim ağzımızı yakıyorsa üzüm de onların.
  • Acı biber tozu: Bu da memelileri uzak tutamaya yarıyor. Fare gibi. Bulabildiğiniz en acı biberin tozunu kullanın.
  • Mikoraza mantarı sporu: Mantar aşılamak için.
  • Hindistan cevizi lifi: nem tutsun diye (2 cm çapından daha büyük toplar için)
  • Geri dönüştürülmüş kağıt lifi- selüloz: Geniş alanlarda yaban hayatı canlandırmak, ağaç ekmek için uçaktan kil topu atıyorlar kimi ülkelerde. Toplar yüzeye çarpınca parçalanıyor doğal olarak. Bunu engellemek için lif katılıyormuş karışıma. 
  • Çimento: Aşırı yağış alan bölgelerde (hindistanda muson alan bölgelerde gibi) kil topları daha ilk yağışta eriyip gidiyor. Normalde bir süre nemli kalıp, tohumun çimlenirken topu parçalaması gerekir. Topun hızla erimesini engellemek için karışıma bir miktar çimento katıyorlarmış.

Diğer malzemelerden hangisini eklerseniz ekleyin kil oranı %60-70 'in altına düşmemesine dikkat etmek gerekiyor. 

Diğer Taktikler - Önemli Noktalar

  • Kil topuyla tohum ekmek gözü kapalı sebze bahçesi ekmek gibi. Hangi tohumun nereye düşeceği hiç belli olmuyor. Bu yüzden fazla çeşitte tohum kullanın. Top güneşli bir yere düşerse ayçiçeğinin hoşuma gider, daha nemli bir yere düşerse mısırın gibi.
  • Tohum karışımına bir miktar darı, kuş yemi gibi doğal hayatı besleyecek bitkilerin tohumlarından da koyun. 
  • Malç üstüne kil topu saçmak kesinlikle başarıyı arttırıyor. Fukuoka da böyle yapıyordu. Ya da saçıp üzerine ince bir malç tabakası (saman gibi) serebilirsiniz.
  • Kil topu yapmanın mantığına biraz aykırı olsa da sulamayı kontrol altına alırsanız (kendiniz sularsanız) hiç sürülmemiş toprakta bile bol bol sebze/çiçek yetiştirebilirsiniz (karışıma gübre katmayı unutmayın)
  • Kil topları aylarca (kimi örneklerde yıllarca) doğru zamanı bekleyecektir. İçinde tohumla doğru şartların oluşmasını bekler öyle. Ekim konusundaki baskı böylece azalmakta. 
  • Yahoo grupları varken seedball/kil topları içi bir grup vardı. Kiltopuyla ilgili bilgilerin çoğu o grup içindeki yazışmalardan geliyor. Ancak malesef benim bildiğim kadarıyla son yıllarda böyle bir kollektif çalışma yok. Yunanistanda Kostantis diye bir adam var, yol kenarlarına kil topu saçıp sonuçları permies'de paylaşan. Merak edenler için bilgi olsun diye yazdım.
  • Doğal hayata destek olmak için darı, çiçek tohumları, yonca, turp, buğday gibi tohumlardan karışımlar yapıp saçabilirsiniz.
  • Kil topu -diğer tüm yöntemler gibi- permakültürde başvurulan yöntemlerden yalnızca bir tanesi. Doğrudur ya da mandolarianda dedikleri gibi "this is the way" - bu iş böyle yapılır durumu kat-i suretle yok. Permakültürde bir alan bölgelere ayrılır, Z0 - zone 0  yani- ev, 1. bölge (Z1) evin dibinde, her gün vakit geçirdiğiniz alan, Z5 de sık gitmediğiniz yabani bölge anlamına geliyor. Kiltopu yöntemi (şehirde gerilla bahçeciliği ya da kırsalda yaban hayatı canlandırma gibi çabalarınız yoksa) bence Z3-4'e daha uygun bir yöntem. Çiçek tohumlarıyla kil topları yapıp eşe dosta hediye edebilirsiniz, ancak konuya üretim amaçlı yaklaşıyorsanız bahçenizin daha az ilgilendiğiniz bölgelerinde kil topu kullanacaksınızdır.


4 Mayıs 2021 Salı

kitap: The Lean Farm

Bu aralar kendimi pek yormamalıymışım. Öyle sabahtan akşama kadar kazma sallamak yokmuş. İyi madem, kitap okurum ben de.

Okuduğum kitabın adı The Lean Farm: Guide to Growing Vegetables. Yazarı Ben Hartman. Türkçesi var, "pratik sebze yetiştiriliciği rehberi, yeni insan yayın evi -30tl", İngilizcesi yeni çıktı (2017). İngilizcesinin fiyatı 30 dolar kadarmış, bana hediye geldi. İyi ki de geldi :) Ben aynı kitabı birkaç kere okurum. İlk okumam bitti paylaşmak istedim. 

Yalan olmasın bugüne kadar "lean" kelimesinin anlamını hiç merak etmedim. Sözlük yağsız diyor. Lean farmer= yağsız çiftçi?? Yağsız demek değil lean. Gereksiz şeylerden kurtulmuş hale lean denir ingilizcede. Diyelim ki her gün ağırlık çalışıyorsunuz, kas yapıyorsunuz. Lean vücut demek, sağlığınız için gerekli, yüksek performansta spor yapmaya devam etmeniz için gerekli yağ oranına deniyor. Daha az yağınız varsa spor yapmaya devam edemezsiniz (instagram resimlerinin aksine yağ oranının belli bir oranın altına düşmemesi gerekiyor), daha çoksa da size yararı olmaz ağırlık yapar gibi. Lean farmer demek de taş gibi vücudu olan kadın/erkek çiftçi demek değil; üretimi tıkır tıkır yapan, her yaptığı işin çiftliğe kazanç sağladığı, bir işi iki kere yapmayan çiftçi demek. Türkçesi verim odaklı üretim modeli olabilir. Ya da akıllı üretim modeli. Şimdi diğerleri biz akıllı değil miyiz diyecek, ondan biz verim odaklı üretim diyebiliriz. O da çok uzun oldu. Türkçesi İDEAL ÜRETİM olsun. Ben dedim :) Bundan daha verimlisi olamaz çünkü, iddiası o.

Dediğim gibi ideal üretimde amaç hiç bir işi iki kere yapmamak, en az çabayla en çok kazanç sağlamak. Mevzu organik üretim olduğu için bunu makinelerle, kimyasal gübrelerle değil akıllıca çalışarak yapacağız. Kitabı incelemeden önce birkaç örnek vereyim de kavram açıklığa kavuşsun. Hepimizin aletleri sakladığı bir deposu, bir duvarı vardır muhakak. Bu alan da muhtemelen eve yakın, atölyenin de dibindedir (tamiri, yağlaması rahat olsun diye). Bende de durum bu. Kaç kere ileri geri yürüyorum ekim yaparken inanın bilmiyorum. Oysa sebze yataklarının yanında bir alet durağı olsa - aletleri asabileceğim, yağmurdan koruyan, gerekirse kilitli- her seferinde getir götür olmazdı, ne güzel olurdu. Ekimden sonra alet durağında şunlar olurdu: yabani otlarala mücadele için ufak çapa, tel çapası, F çapası (bunları üretiyorum bu yaz gelecekler), 2 haftada bir sebzeleri gübrelemek için gübrelerden azar azar, domatesleri budama makası, ipe sardırma aletleri vs. WD-40 da olurdu muhakkak. Bir çifliğe belki 3-4 tane alet durağı gerekir bu halde, belki de aynı aletten bir kaç adet. Olsun, sen bahçeye çıktın mı arkana bakmadan çalışacaksın. Tak tak. Aa alet atölyedeydi, şimdi ne yapacağız olmayacak. Belki bir kayıt defteri de olur durakta. İş bitince sıcağı sıcağına yazarsın ne yaptığını, neyin eksik kaldığını. Bir daha geldiğinde açarsın defteri görürsün (telefon yoksa mesela)

Görüldüğü üzere en düşük maliyetle üretim değil amaç, değer katacak, verimi arttıracak şekilde üretim yapmak.

Kitaba geçelim:

Kitap haklı olarak japon üretim tekniklerinden çok etkilenmiş, malum adamlar karınca gibi tıkır tıkır çalışmak üzerine kurmuş sistemlerini. Sistem daha çok 5S organizasyon sistemi üzerine kurulu. Merak edenler vikipedide 5S diye aratabilir. Sıra ile şöyle -wikiden-  Seiri (ayıklama- gereksiz ya da anlık ihtiyaç olmayan şeyleri çalışma ortamından uzaklaştırmak), Seiton (düzen - sürekli ihtiyaç olan şeyleri kullanmayı kolaylaştırmak için yapılan düzenleme, dizme işi), Seiso (temizlik - üretimden kaynaklanan her tür kirliliğin yok edilmesi- hataları önceden tespit etmeye yarar), Seiketsu (standartlaştırma - olayın sürekliliği sağlamak için rutinler belirlemek, listler çıkarmak gibi) ve Shitsuke (disiplin - bu ilk 4 adımın birbiriyle çalışmasını sağlamak gibi, devamını sağlamak için eğitimler vb). Bir de safety var - işçi güvenliği. O da olursa 6S oluyor. 

 Ben mühendisim, biz bunları iş yerlerinde ve şantiyelerde uyguluyoruz. Bunu uygulamayan şantiyeler iflas ediyor. Şantiyeyi sesinden anlarım diyen mühendisler var ve dedikleri gibi gerçekten anlaşılır. Şantiyede 5S'i uygulmazsanız kaos oluyor. Paldır küldür gırla. 5S (ve ötesinin) ugulandığı şantiyelerde ise öyle sadece alet sesleri geliyor, o da ritmik. Peki tarımda nasıl olacakmış bu iş?

Giriş kısımda 5 taktik vermiş:

  1.  Sadece değer katan aletleri tut. Sık kullanmadığınız aletleri ayırın, depoya kaldırın (seiri)
  2. Ürünlerin değerine müşteri karar versin. Ne istiyorlar, ne zman istiyorlar ve ne kadar istiyorlar. Misal halapenyo biberi, almıyorlarsa ekme.
  3. Değer ketan adımları tespit et, ilişkilerini ortaya çıkar. Hangi adımda ürünler değer kazanıyor mesela. Bahçeye gelip dalından toplama mevya bahçeleri var yurt dışında. Toplamaya gerek yok, çünkü kendisi gelip toplarsa 5 lira veriyor kilosuna, sen toplayıp, temizleyip, paketleyip, paara götürüp satarsan 6 liraya. O kadar iş kata kata 1 lira değer kattı. Misal havuçları yıkamalı, havuçları yıkamak değer katıyor. Yıkanmamış havuca 1 lira bile vermezken müşteri, yıkanmışına 5 lira veriyor.  Paketlemek değer katıyor mu? Belki müşteri pek takmıyor bu durumu.
  4.  Muda'ları sil. Muda japoncada yaptığınız işe değer katmayan her şey. Boşa çaba harcamayın demek. Gereğinden fazla üretmek, beklemek, gereksiz nakliye işleri, gereğinden fazla işleme maruz tutmak (domatesleri tek tek etiketlemeye gerek yok mesela), kullanılmayan malzemelrin birikmesi, adım sayısınınn fazla olması (2 hamlede yapılabilecek bir işi 10 adımda yapmak) gibi gibi (kitapta dahası var)
  5. Kaizen, ara vermeden ilerleme. Bu iş böyledir demek yok. Her sene, her sezon hangi adımlar gerekliydi hangileri gereksizdi değerlendirilecek. Gereksiz olanlar silinecek. Bu şekilde Muda sıfırlanacak.

Birinci bölüm zamanı idealize etmekle ilgili, heijunka takvmiyle kanban takvimini açıklıyor. Heijunka takvimi sizin bir yıl içindeki yük dağılımınızı ayarlamanıza yarıyor. Niye böyle bir şeye ihtiyaç olduğunu açıklayayım. Sebzeleri ne zaman ekiyoruz? Nisan mayıs ayı gibi. Ekim yapıyorken yataklar hazır olmalı. Fideler de. Nisan ayında yatak hazırlıyorsanız, bir yandan da tohumdan fide çıkarıp fide aktarmakla, geçmiş olsun. İlkbaharda fide şaşırtanlar da var. İmkansız, yorgunluktan ölürsünüz. Yurt dışında şöyle yapıyorlar: yataklar sonbaharda hazırlanıyor ve üstü silaj örtüsüyle kaplanıyor. İlkbaharda yapılacak tek şey örtüyü açmak. İlkbaharda fide şaşırtması genelde tercih edilmez. Vakit yok çünkü. Viyollere hızlıca ekim yapılır. Gibi. Bu şekilde yükü yaydık. Tamam belki ilkbaharda tatile çıkamazsınız ama delirmeye de gerek yok. Kayıt defterinizi (her gün ne yaptığınızı) iyi tutuyorsanız yük defteriniz aşağı yukarı bellidir. Yükü yayın ya da yaymaya imkan veren sebzelerden başlayın. Sarımsak mesela. İlkbahardaki o yoğun ekim döneminde ilgiye ihtiyaç duymuyor, bozulmaz etmez. 6 ay satış yapabilirsiniz. Sarımsak kışın işin en az yoğun olduğu döneme yük koyarken, ekim çılgınlığı bittikten sonra hasat ediliyor.  


 Peki yükün ne kadarı? Kanban haritası da bununla ilgileniyor. Ne kadar iş yapacaksınız? Kaç yatağa hangi sebzeler ekilecek? Ne kadar üreteceğinizi bilirseniz o kadar az yatırım yaparsınız, o kadar az yorulursunuz. İhtiyaç ne kadarsa o kadar üretmeye çalışın. Ne az ne çok. Bunu nasıl yapacağız peki?

  • Ekim yapmadan satış. CSA modeli. Şimdi genel sebze satışından örnek veriyor, biraz karışık o konu. Ben tek üründen örnek vereyim. Diyelim ki sarımsak ekeceksiniz. Harcamayı ne zaman yapıyorsunuz? Ekim ayı gibi, toprağa alçı, gübre vs atılıyor. Satışı ekim ayında yapmaya çalışın. Diyelim ki piyasa fiyatı 100 tl ve siz kimine 70 tlden kimine de 110 tlden sattınız. Zararda değilsiniz. Maliyetiniz 20 tl değil mi, belki daha az. Her sattığınız 1 kilo için 3-4 belki 5 kilonun maliyetini çıkardınız. Ne kadar üretteceğiniz belli, ne kadar satacağınız belli. Risk alıp daha çok da üretebilirsiniz. Maliyeti çıktı nasıl olsa. Önden satın.
  • Toptan satışa imkan verin. Toptan satın alabilecek insanlarla iletişime geçin, restoranlar, oteller ve işyerleri gibi. 
  • Market satışlarında detaylı kayıt defteri tutun. Hangi üründen ne miktarda hazırlandı? Diyelim ki 100 kg domates, 20 kg pazı, 10 kg mısır ve 20 kg biber. O hafta neler kaldı, satılmadı. 20 kg domates, 5 kg pazı, 10 kg ıspanak. Biber ve mısır bitmiş, kaçta bitti? 11:00'da son biber satılmış. Mısır da 16:00'da.  Hmm demek ki bibere talep çok, mısır ucu ucuna. Biberi arttıralım, mısır yeterli gibi. Bir sonraki haftaki aşağı yukarı aynı ürünler satıldı diyelim, sadece 20 kg biber yerine 60 kg biber götürdük pazara. Domatesi de 100kg değil de 90 kg yıkadık, paketledik götürdük. Bir de ıspanak çıkmış, ondan da götürdük 15 kg. Şöyle ki 90kg domates, 20 kg pazı, 10kg mısır, 60 kg biber, 15 kg ıspanak. Satış nasıl olmuş? Domates bitmiş saat 16:00'da. Güzel. Biberden 5 kg kalmış. Tamam onda da hedefi tutturmuşuz. Mısırdan 1 kg kalmış. Olabilir. 20 kg pazı satamamışız, 5 kg satılmış sadece. Ispanaktan da yalnızca 1 kg kalmış. Buna bakınca diyorsunuz ki, ıspanak satışı pazı satışını etkilemiş. Müşteri pazı yerine ıspanak tercih etmiş. Ancak toplamda aşağı yukarı aynı miktarda satın almış, ilk hafta 15 kg pazı ikinci hafta 19 kg(pazı +ıspanak) Başka bir örnek: havuç satışa çıkınca turp satışının düşmesi olabilir.

İkinci kısım yatak hazırlığının idealleştirilmesi: Kompost kullanın diyor. İkiye ayırmış kompostu, kahverengi ya da siyah. Kahverengi komposta ben zengin kompost demiştim önceki blog yazılarında. Gübrece zengin, çoşturan cinsten. Siyah kompost ise toprağın yapısını toparlamak için kullanılan kompost. Ağaç yaprakları, saman vb. ile üretilen mineralce zengin kompost. Ne akdar tükettiğiniz, o yatağa ne kadar eklediğinizi, ne zaman eklediğinizi hep not alın. Önceden ektiğinize ve ekeceğinize göre kompost ekleyin. Mısır ektiyseniz ve sonrasında ıspanak ekecekseniz, bol koyun kompostu ya da kahverengi kompost koyun. Ispanaktan sonra turp ekecekseniz abartmaya gerek yok, ya az koyun ya da siyah kompost. Kitapta hangisine ne kadar eklemiş tablo halinde vermiş.

Üçüncü kısım kompost yapımıyla alakalı. Merak eden okuyabilir. Kitapta 927 yılında yazılmış bir kitaba atıfta bulunması dikkatimi çekti. Regulations of the Engi era (Engisiki) üretim için ne gerekiyor tek tek yazılmış. Kitaptan birebir almayayım ama her ürün için "ne'den ne kadar gerekiyor" temalı, şuna benzer bir listenizin olması gerekli. Diyelim ki 1 dönüm mısır ekeceksiniz:

Değerlerin hepsi uydurmasyon:

  • 5bin adet mısır tanesi (yarım kilo mısır)
  • Gübreleme için 80 kg kemik unu, 20kg balık unu, 120 kg hayvan gübresi
  • Hayvan gübresinin taşınması için 20 gün, 1 işçi
  • Diğer gübrelerin serilmesi 10 gün 
  • Çapa 22 gün (10. ayda)
  • Ekim 10 gün (3. ayda)
  • Ekimden sonra 3,10, 14 ve 21. günler yabani ot kontrolü ve temizliği

gibi

Bu şekilde 1 dönüme mısırı elle ekiyorsanız kaç gün gübre taşınacak, kaç gün çapa yapılacak bilirsiniz. Kompostla ilgili değil yazdığım, biliyorum, kompost kitapta yazıyor :)

Tohum başlatmayla ilgili 4.bölüm. Hangi tohum ne zaman ekilir, hangi toprak karışımına ekilir, hangi sıcaklıkta çimlenir? Kaç gün çimlendirme odasında tutulmalı, kaç günde seraya alınmalı? Çimlendirme odası nasıl yapılır? Niye fideler dipten sulanmalı?

Beşinci bölüm fide aktarımıyla ilgili. Fideler arası mesafe, toprağa ekim geometrisi çizmek, viyole çoklu ekim (4 turbu mesela beraber yetiştirebilirsiniz, her bir viyol kutusuna 4 turp ekmekle 1 tup ekmek aynı iş, 4 kat ürün). Malç'ın neden muda olduğu, fideleri iklime uydurmanın neden gerek olmadığını, hangi aletleri kullandıklarını, yer seralarını sb. anlatıyor bu bölümde.

Altıncı bölüm paper pot tekniği üzerine. Paper pot kağıttan viyol demek. Akordiyona benzer kağıttan viyollere toprak doldurup tohum ekiyorsunuz. Ekim zamanı bir ucundan tuttuğunuzda çorap söküğü gibi açılıyor, tek tek fide fide ekmek yerine viyolün tamanını bir seferde ekebiliyorsunuz. Bu viyollerin kendisi de ekim aleti de Türkiye'de yok malesef. Fiyatına bakacak olursak da yakın bir zamanda da olmayacak. Ne diyelim, inşallah belki bir gün yapmak nasip olur.

Tohumu doğrudan ekmekle ilgili yedinci bölüm; doğrudan toprağa ekmekle ilgili. Otomatik tohum ekici aletler var yurtdışında, seeder deniyor. Vitesleri, tohum ağızlarıyla toplamda 2bin dolar civarı. Niye bu aletlerin gerekli olduğundan açmış konuyu, tek tek incelememiş hangisi hangi işe yarıyor diye. Ben bir tanesini alabilirsek bayram yaparım herhalde :) 2022 yılına bu aletlerden bir tane kesinlikle yapacağım. Neden gerekli olduğunu anlamak için youtube videolarını izlemeniz yeterli. 30m yatak 5 dkda mı dikilir ya! İkinci ve üçüncü önerisi toprağın nemiyle alakalı. Toprağı ekinceye kadar, ondan sonra da tohumlar çimleninceye kadar nemli tutun diyor. Dördüncü önerisi tohumlar arası mesafeyle ilgili, çok sık ekmeyin diyor. Çok da seyrek de ekmeyin. Dengeyi bulun diyor, önerilerde bulunuyor.

Sekizinci bölüm zurnanın zortladığı kısımla alakalı. Yabani ot ve zararlılarla mücadele muda'sız (boşa emek sarf etmeden) nasıl yapılır. Beş önerisi var, tohumu doğrudan toprağa ekecekseniz kesinlikle en az yabani ot olan alanlara yapın, ekim yaparken şaşırtın: yabani otların çimlenme zamanından uzak durun, Temmuz 1 tarihine dikkat edin (bu ABD için geçerli, bizde haziran 15 olabilir, yabani otların çoştuğu tarihlere dikkat edin, bu tarihten önce otları kontrol altına almaya özen gösterin), yabani otların sebze bahçesine sızmasını engelleyin (tohum olur, yerden kol atar- plastikle kaplayın bahçenin etrafını), asla ama asla yabani otların tohuma kaçmasına izin vermeyin (bunu blogda açıklamıştım). Böceklerle ilgili olarak şu üçünü önermiş: yer seraları kullanarak böceklerin bitkilere ulaşmasını engelleyin, yararlı böceklerden faydalananın (peygamberdevesi, uğurböceği gibi), organik ilaçlarınız hazır olsun (görür görmez uygulayın, tereddüt etmeyin, güneş altında uygulamayın, doğru aletleri kullanın)

Dokuzuncu bölüm satışla ilgili. Hedef belirleyin. Size yakın olan yerler daha az kazandırabilir, uzak yerler daha çok kazandırmalı. Örnek olarak üç kat uzak bir yer size en az üç kat kazandırmalı'ya benzer bir teorisi var, açıklıyor.. Ya da birim satış yapmak için (diyelim 100 lira) kazanmak için ne kadar zaman harcıyorsunuz. Zamanı bol keseden harcayorken, satışlar kısıtlı kalıyorsa durumu bir tartın diyor. Büyük araç satın alamaya gerek yok diyor, açıklıyor. Ürünleri adet olarak değil grup olarak (1, 3, 5 kg domates gibi, 1,5 kg domates satmayın diyor, ona göre paketleyin diyor) satın diyor. Satılmayan ürünleri tartın, kayıt tutun diyor. Satışın büyük bir kısmının gününü takiben elde kalan ürünleri eritebileceğiniz tanıdıklarınız (restoranlar vs) olsun diyor. 

Onuncu bölümde en çok sattıkları yedi ürünü tek tek incelemiş: domates, yeşillikler, kale, marul, havuç, turp-şalgam-pancar ve biberler.

11, 12 ve 13. bölümler çifliğin nereye kurulması gerektiğini, altyapının nasıl tasarlanması, nelere dikkat edilmesi gerektiğini ve sera tasarımını anlatıyor. Bu üç bölümün özetlenecek bir hali yok, neredeyse her paragrafta taktik vermiş. İlginizi çektiyse kitabı temin edin derim. 


Kitabın fiyatına bakıp haksızlık etmemek gerek. Kitapta boş sayfa yok, akla gelebilecek her şeyi tek tek yazmışlar. Kitabı kalın göstermek için tablolar ve resimlerle de doldurmamışlar. Anlatımı rahat, laf ebeliği yok, tekrar yok. 

Bu kitap kesinlikle giriş seviyesinde bir kitap değil. Kitabı okuyanların yoğun tarım, fransız ekim modeli, market bahçeciliği gibi konularda bir kaç kitabı devirmiş, teknikleri yalamış yutmuş olması gerekiyor. Ancak her halükarda tarımsal üretim yapanların bu kitabı (ve ilkini) ciddi ciddi çalışması gerekiyor. 

Tohum ekicileri tek tek incelerken el aletlerine fazla girmemiş olmasına pek anlam veremedim. Arkada listesi var gerçi. Sulama sistemleri için de geçerli bu durum. Verimli çalışınca büyük yatırımlar yapmadan da bol keseden üretim yapmak mümkün olduğu doğrudur ama doğru altyapıyla. Altyapı konusu daha geniş incelenebilirdi. Bir diğer husus da verimle çelişen, ancak her verimli sistemde aranan bir kavramı açık bir şekilde incelememesi. O kavram redundancy. Türkçesi yok gene ya da varsa da ben bilmiyorum, unuttum? Diyelim ki bir taburenin 15 ayağı var. Bir kişi oturacak diye 15 ayağa ihtiyaç var mı, yok. Taburelerin ya 4 ayağı olur ya da 3. Şöyle bir durum oluyor üç bacaklı taburede, ayaklardan biri boşa gelirse devrilip düşüyorsunuz. Dört bacaklı taburede ise bir bacak boşa çıksa da düşmüyorsunuz. Üç bacaklı tabureler en "verimli" sistem, tüm bacaklar çalışıyor. Ancak biri kırılırsa, boşa çıkarsa sistem bozuluyor, yıkılıyor vb. Dört bacaklı taburenin ise bir bacağı fazla, yani birinci dereceden "redundant", yedekli. Fazla ayak sistemin yıkılmasını engelliyor. Bence bu gerekli-çelişkiyi incelemeliydi. Benim bu noktaya takılmamın esas nedeni Türkiye'de yaşıyor olmamız. Bizim ülkede iş yapıyorken baayaa bir redundant/yedekli çalışmak gerekiyor, öyle 4 bacakla bile kurtaramazsınız. En az 6 bacaklı tabure gerekli bize :) Ben Hartman ise çifliğini idealize ederken, verimini arttırırken kendi sistemini yedekli tasarlamamış. Kendi "yedeklerini" eleyip, yaşadığı ortamın "yedek"leri kullanıyor. Tabii ki fikirlerini başka ülkelerde uygulamadan bunları tespit etmesi imkansız. Adama hak versem de bu konuya değinmesi gerekirdi. Ya da değindi mi ki? Bir daha okuyayım ben.


Puan 9,5/10

 

Not: Kitabın tercümesini görmedim. 

Alakasız Not : Bu ara blog yazmak gelmiyor. İnstagramdan story olrak paylaşıyorum yaptıklarımı.