28 Kasım 2022 Pazartesi

şipşak: hügelkütür mü odun yatağı mı?

Blogdaki ilk hügelkültür yazısını hazırlayalı olmuş iki koca yıl. Nasıl sevgililer gününde mum çırası tanıtımı yaptıysam o yazıyı da yılbaşı gecesi yayınlamışım, 31 Aralık 2020. Yazdığım yazıya dönüp bakma sebebim konunun en başta - isminde- patlamış olması. Odun yatağı mı, hugelkültür mü, hugelculture mı? Ne yani? Ayrıca herkes hügelkültür derken neden ısrarla odun yatağı diyorum? 

Şipşak özeti şuraya bırakayım. Hügelkültür asırlardır var. Sepp onu ileri bir forma dönüştürdü. Kitabını yayınladıktan sonra tekniği farklı farklı iklimlerde, şartlarda denendi. Yeni teknikler geliştirildi. Bunlara odun yatağı deniyor (wood bed). Tepe-kültürü (hügelculture) bunlardan yalnızca biri.

Hügelkültür yeni icat edilen bir şey değil. Sepp Holzer de icat etmedi, Paul Wheaton da, kimse. Tarım Avrupaya daha ilk yayılıyorken - Neolitik dönemde  (cilalı taş devri - milattan önce altı bin ila sekiz bin yıl önce) insanların bu yöntemi kullanmaya başladığı düşünülüyor (malum çürüsün diye gömdüğümüzden odunlardan geriye bir şey kalmamış). İlk yazıda yazın ortasında kuraklık döneminde ormanda hayat dolu alanlar vardır, kazarsanız devrilmiş bir ağaçtan kalanları bulursunuz diye, aynen o. Tarım yapan ilk insanlar da herhalde bunu farketti ve uygulamaya başladı. Mesele yalnızca nemi hapsetmesi değil, bereketsiz toprağı işe yarar toprağa dönüştürmede, bu arada da hem atıkları geri dönüştürüp hem de drenaj sıkıntısını çözdüğü için günümüzde de en çok tercih edilen "çekirdek" yatak yöntemlerinden biri (gardening beds with .... core).

1980'lerde ortama Sepp Holzer giriş yapıyor. Yatakları kuzey güney, doğu batı aksında ya da, yamaca dik ya da paralel yapsak nasıl olur demiş. Yatakları daha dik yapayım demiş. Düz yapacağıma yılan gibi kıvrılır yapsam nasıl olur demiş. Tek kat odun dizmek yerine üst üste katmanlar yapsam, odun-dal-toprak yerine odun-toprak-dal-toprak-iyi toprak-malç yapayım demiş. Don havuzları yaratabildiğini, bu sayede kayısı, badem gibi bitkilerin çiçeklenmesini öteleyebildiğini ve geç donlardan sonra bile hasat alabildiğini görmüş. Yatakları kat kat yaparak daha yüksek yataklar yapabildiğini görmüş. İki metre (hatta 2,40m) yüksekliğinde yataklar yapmış. Yazıda bahsetmedim ama dışarıdan içeriye yığını tutan dallar atarak bu yatakları çok dar inşa edebileceğini fark etmiş. Marketlerdeki reyonlar gibi hügelkültür yatakları yapmaya başlamış. Elinde sepetle bahçeye çıkıyorsun, reyondan makarna, pirinç alır gibi sebze toplayıp çıkıyorsun. Sulamaya ihtiyaç duymayan yatak tipleri geliştirmiş (çoğu ihtiyaç duymadığı için bu özelliği pek vurgulanmıyor ama Sepp fide ekmiyor, sebzeleri tohumdan doğrudan ekiyor). Gibi gibi. Kitapları Türkçe'ye tercüme edildi, orada çoğu var (Pembe hikayeler anlatmayı sever, o yüzden okuduklarını uygulamadan Sepp'in dedikleri doğruymuş demeyin).

Hügelkültür deyince akla ilk Sepp Holzer'in gelmesi işte bu sebepten. Katkısı paha biçilmez AMA orada bir durmalı. Hügelkültür ile bilinen bir çok yanlış anlaşılmanın çıkış noktası da Sepp. Sulama gerektirmez diyor, yanlış. Dar yüksek yapın diyor yanlış. Portekizde bile oldu diyor, yanlış. Daha doğrusu hem doğru hem yanlış- kime göre neye göre derler ya o. Geliştirdiği tekniklerini insanlar tüm dünyada uygulamaya kalkışınca, en net ifadeyle Sepp'in fikirleri sağlam zortladı çünkü.

Nereden mi biliyorum? Hem kendimden hem de permies'ten. Hügelkültür konusu altında açılan 14870 başlık var. Çoğunu okumuşumdur. Hügelkültür Akdeniz ikliminde çalışmıyor. Nokta. İstediğiniz kadar büyük yapın, istediğiniz şekilde yapın. Zor. Diğer tekniklerden hügelkültür-swale (yağmur hendeği içine hğgelkültür yapmak) tehlikeli olsa da oluyor, beton zemin üzerine hügelkültür oluyor, en aleopatik odunlardan (başka bitkilerin büyümesini engelleyen) yatak yapın oluyor ama Akdeniz ikliminde olmuyor. Damla sulama kurmadığınız sürece- cık. Nope. Daha doğrusu hügelkültürü tepe şeklinde yaparsanız Akdeniz ikliminde çalışmıyor. Sepp'in dediği gibi 2 metrelik olanlar zaten iptal, 60 cm yüksekliğinde olanlar bile zor. Tepe işi yaş.

Peki hügelkültür iptal mi? Yani Akdeniz ikliminde odun gömme fikrini çöpe mi attık? Yoo, hiç bile. Teknik bambaşka bir forma dönüştü. Yaklaşık 14-15 yıldır permies'teki tartışmalar ve paylaşılan deneyimler sonucu Akdenizde hügelkültüre hügelkültür demiyorlar artık, odun yatağı (wood bed) demeye başlandı. Çünkü artık tepe yapmıyoruz, odunları gömüyoruz. Gömülü odun yatağı - burried wood bed.  Doğu karadeniz bölgesi dışında Türkiye ya Akdeniz iklimi ya da karasal iklim. İkisinde de odunları üst üste yığmak yerine gömmek daha doğru. Daha genel ifade edersek yaşadığınız bölgedeki yıllık ortalama yağış 800-1000 mm'den az ise gömülü odun yatağı yapmanız tavsiye ediliyor. Yani bizde hügel değil, grabenkültür :)

Hügelkültür (birebir tercümesi tepe/yığın-tarımı) kelimesini kendi durumumuza uyarlarsak abes bir durum ortaya çıkıyor. Gömülü hügelkültür ya da toprak altı hügelkültür dersek gömülü tepe tarımı ya toprak altı tepe tarımı gibi saçma bir ifade ortaya çıkıyor. Hadi siz biz anladık diyelim, konuyu yeni öğrenenler? O yüzden lütfen :) Biz odunları yığmıyoruz, gömüyoruz. Yığanlara da selam olsun, yığmayın, verimli çalışmaz - tecrübeyle sabit (çoktan yığdıysanız damla sulama sistemi kurun, farkı görün).

Permies'teki deneme yanılmalar yalnızca Akdeniz iklimi için yapılmadı. Dev hügelkültür yatağı fikrini görmek için Paul Wheaton labraturara 2 kat yüksekliğinde yatak kurdu. Kaç yıl geçti, hala çalışmıyor.  Planı E ya da F harfine benzeyen yataklar kuruldu. Farklı ağaçlardan odunlar alındı, denendi. Yükseltilmiş sebze yatağı kurarken yatak sade toprak karışımıyla değil, önce hügelkültürdeki gibi odunla sonra toprakla dolduruldu. Sonuçları tartışıldı. Daha onlarca deneme yanılma... Uzun lafın kısası Sepp hügelkültürü artık geçmişte kaldı. Sepp Holzer hügelkültürü aldı ve onu olabilecek en ileri forma taşıdı. Permies'tekiler de bu çabadan esinlenerek hügelkültürü o kadar çok çeşide, farklı formalara dönüştürdü ki ona artık hügelkültür diyemiyoruz. Odun yatağı diyoruz, çünkü hepsinin ortak noktası içinde odun olması. Hügelkültür ya da odun yatağının ne olduğunu anlamak için permies'e bakın. Çoğunu burada özetliyorum, dilerseniz buraya da bakabilirsiniz.  

Sonuç: Biz bütüüün bu geliştirme sürecinin dışında kaldık. Tekniğe sondan bakıp "hee buralara varmış, buraları doğruymuş, buraları noksanmış" diyebiliyoruz. Varsın Amerikalılar tepe formuna hügelkültür, gömülü olana gömülü odun yatağı desinler. Geri dönüp hügelkültüre odun yatağı diyemiyorlar, bir kere yerleşmiş dillerine, literatüre. Bizde taşlar daha yeni yeni yerine oturuyor. Gelin hügelkültür demeyip odun yatağı diyelim, Akdeniz iklimine uygun olana da gömülü odun yatağı. Yükseltilmiş sebze yatağı önce odunla doldurulursa odun yatağı mantığıyla/tekniğiyle dolduruldu deriz. Hem tertipli olur hem de herkes anlar ne demek istediğimizi.

Şöyle bir şeyler çizdim- daha anlaşılır olsun diye:

Bunların dışında çok önemli bir neden daha var. Dışarıdan aldığımız her kelime için geçerli bir neden.. Hügelkültür derseniz sokaktaki kimse sizi anlamıyor. Permakültürle uğraşan yirmi bin kişi birbirimize hava atmaya devam edelim diyorsanız ne ala. Ne yaptığımız bilinsin, çevreye ve insanlara bir katkımız olsun diyorsanız lütfen kendi dilinizde konuşun. Matbaanın gelmesini engelleyen zihniyet ölmedi. O hastalık malesef devam ediyor. Dil bariyeri diye bir şey yok, durmadan kendi ayağımıza sıkmamızın dışında..

Sevgiler, saygılar, hürmetler

Hamiş: Tohum topuna (seed ball) ısrarla kil topu demem de buna benzer bir nedenden. Kil topları toprağa hayat aşılar, içimde tohum olmak zorunda değil. Mantar, bakteri topları hazırlayabilirsiniz. Aradaki farklı görmek için steril tohum ve kil ile top hazırlayın bir de mikoraza ya da verimli toprak aşıladığınız kil topunu. Bir de içlerine tohum koymadan hazırlayın. Bu dördü arasındaki farkı görün. Biz tohum diyoruz ama o kil bilyeleri özel kılan şey toprak biyotasını aşılaması. Bunu da kil ile yapıyoruz. Tohum olayın en önemsiz kısmı. Bu muhabbet de kil topu üzerine çoğu hintçe geyiklerin döndüğü yahoo grubundan. Artık grup var olmasa da (yahoo gruplar kapandı) orada bu karar alındı.

*Bu yazıyı yazmadan önce hatırı sayılır kişilerle konuyu tartışma şansım oldu. Malesef içlerinde ego savaşı çıkaranlar var. O ego bana işlemiyore. Niye? Ziya Paşa'yı anıyoruz burada, yolumuza devam ediyoruz :)

**Peki niye hügelkültür Akdeniz ikliminde çalışmıyor da, gömülü odun yatağı çalışıyor? Pipette su çekiyorsunuz diyelim. Hava alırsa, hüpürürse suyu çekemezsiniz ya onun gibi. Akdeniz iklimi 3-4 ay yağmurun yağmadığı yazlarıyla meşhur, bu sezon kimi zaman 6-7 ay bile sürüyor. İşte bu sürede hügelin içindeki su zinciri kopuyor, boşluklar oluşuyor. Sonra da tekrar oluşamıyor. Yığındaki toprağın odunlarla teması kalmıyor, toprak su itici bir özellik kazanıyor. Game over. Odunlar yaş bile olsa toprak kuruduğu için nem toprak yüzeyine - bitkilere- ulaşamıyor. Gömülü odun yatağının yanları açıkta değil, adı üstünde toprak altında. Bu nedenle buharlaşma daha az. Kuraklığa daha uzun süre dayanıyor. Diyeim ki kuraklık çok uzun sürdü ve toprak su itici özellik kazandı. Yağmurlar başladığında çukur su ile doluyor. Kuru toprak uzun süre su ile temas edince "su itici" özelliğini kalmıyor. Zincir tekrar oluştu. Hügelkültürde bu mümkün değil, çünkü nemi içinde hapsedip odun-toprak-bitki bağının tekrar oluşmasını sağlayamıyoruz.  Yanları açık olduğundan suyu hapsedemiyoruz.

***Bu yazıda farkı vurgulamak için hügel ve gömülü odun yatağı diye yazdım. Bundan böyle sadece odun yatağı derim ben.