22 Ekim 2022 Cumartesi

hede hödö: mısır yarışması

Yarışma bitti, 2022 yılının en güzel mısırını (ya da mısırlarını) seçtik. Aklımdan geçenleri yazayım :)

  • Öncelikle başka hiç bir hesapta yarışma düzenlendiğini görmedim, bilmiyorum. O yüzden duyuru yaparken nasıl olacağını, nelere dikkat edilmesi gerektiğini, platformun nasıl bir tepki vereceğini bilmiyordum. İlk elin günahı olmaz dermiş atalar. Bizimkisi o hesap.
  • Yarışma düzenlemek için instagram doğru platform değil. Doğru platformun neresi olduğu hakkında da bir fikrim yok gerçi. İnstagram (platform ve takip edenler) sevmedi oylamaları, geriye attı Kirpi'yi. Yarışma öncesinde paylaşılan hikayeleri sayfayı takip edenlerin %45-65'i görürken (takribi dört bin+ kişi iken), yarışmadan sonra paylaştığım hikayelerin görülme oranı %10'a düştü (600-900 arası). Bu hiç mi hiç iyi değil. Mısırlardan bayıp sessize alan olmuştur elbet, ama yani üç bin kişi de azalmaz.. Önemli değil, algoritma birkaç aya toparlar. Kısa yarışmalar görüntülenme oranlarını pek etkilemiyor ama eleme dediler mi orada durmak gerekliymiş.
  • Yarışma çok sevildi. Aynı mısır fotoğrafını 4-5 kere görünce insanlar takip etmeyi, like'lamayı bırakır diye düşünmüştüm. Öyle olmadı. Yarışma ilerledikçe yorumlar ve beğeniler arttı. Demek ki yarışmayı ve yarıştırmayı seviyoruz, olay algoritmayla. 
  • Kategori şart. İki taneden daha çok sayıda mısır olacaksa komposizyon katogorisi, glass gem ve boyalı dağ gibi renkli mısırlar için ayrı bir katogori, farklı şekillerdeki mısırlar için ucube katogorisi (gerçekten çok değişik mısırlar vardı :), yerli cinsler, kendi geliştirdiğiniz cinsler için ve diğerleri gibi.. En az 5 kategori olmalı. Olmalı ki yarışma amacına ulaşsın.
  • Gelen resimlerden hangilerinin yarışmaya katılacağına ben karar verdim. Sonrasına müdahale etmedim. Dile getirmedim ama bot (robot) hesapların sayesinde biri öne geçseydi, bir tek o zaman müdahale edip  eleyecektim. Gerek olmadı. Bence böylesi iyi oldu. Yarışma sırasında 4 hesabı engellemem gerekti (yarışan değil de deli saçması mesajlar attıklarından, küfürlü). Şöyle düşündüm: altı üstü mısır yarışması yapıyoruz, durumu abartmaya gerek yok. Vurdum kırbacı.
  • Tohum satışı yapanlar bu yarışmaya katılamadı. Kimi darıldı, kimi nasıl olsa katılamıyorum diye yarışmayı duyuracakken duyurmadı. Garip mesaj atanlar oldu. Çoğuna karşılıksız tohum gönderdim, benim elimdeki cinslerin en iyi tohumları varken yarışmaya katılmanız adil olmazdı. Tohumlarınız benden olmasa bile özel cinsleri topladığınızı ve çoğalttığınızı biliyoruz. Evinin arkasında ufak bir alanda hevesle bir kaç koçan mısır yetiştiren biriyle yarışmanız söz konusu değil. Aynı nedenden yakın arkadaşlarım da katılmadı (katılamadı değil katılmadılar). Malesef tohumcu çoğunluk ayıp etti. Engellediğim hesaplardan üçü tohum satışı yapanlardan. Keskin sirke kabına zarar verir derler ya.. hırs iyidir... böylesi değil ama. Amaç reklamsa onun usulü başka.. Destek veren, paylaşan tohumcu azınlığa buradan teşekkürler. 
  • Yarışma sonrası soru-cevap kısmına en çok yazılan fotoğraflarda komposizyona neden izin verildiğiydi (bir resimde ikiden çok mısırın olması). Aklıma gelmedi açıkçası :) Tek tük mısır komposizyonu gördüm hesaplarda ama yarışma için özel çalışılacağını düşünemedim. Eleştiride haklısınız, seneye bunun için ayrı bir kategori olacak. Ancak müdahale etmedim. Sebebi de elemedeki en baskın özelliğin o olmaması. İlk elemede eh işteler elendi. Ancak diğer elemelerde özellikle sevilen kişiler üst tura çıktı. En çok sevilen derken mısırdan bahsetmiyorum. Öğretmenler, hemşireler, takipçileriyle sohbet edenler, paylaşım yapmaktan keyif alanlar.. Güzel şeyler bunlar :) Final elemesine çıkanların her biri ödüle layıktı. O yüzden müdahale etmedim.

Katılan, takip eden, oy veren herkese teşekkürler. Kazananı buradan tekrar tebrik ederim. Seneye -muhtemelen başka bir platformda- görüşürüz.

16 Ekim 2022 Pazar

kavram: kararlılık

Kararlılık derken kavram olan kararlılıktan bahsediyoruz :) Nam-ı diğer stabilite.

"Doğada her şey dengededir", "doğal dengeye" benzeri sözlere permakültürde, Fukuoka'nın doğa tarımında, eğitimlerde vb. denk gelmişsinizdir muhakkak. Yalan!  :) Mesele denge değil, kararlılık. Doğa hiçbir zaman dengede değildir, ancak kararlı olmayı arar. Açıklayalım.

Kararlılık bir sistemin/yapının dengesini bozduğunuzda kendiliğinden eski haline dönmesine deniyor. Dönerse kararlı, dönmezse kararlı değil. Çukur ya da tas içinde bir top/bilye hayal edin. Kenara itseniz de rüzgar esse de sonunda çukurun en derin noktasına dönecektir. Bir parmağınızın ucunda basketbol topu hayal edin, dengede düşmüyor. Ancak durum kararlı değil, çünkü rüzgar eserse ya da eliniz titrerse düşer gider. Parmağınızın ucuna kendiliğinden geri dönmez di mi? Kararlı değil.

Doğada buna benzer bir durum var. Kendi haline bırakırsak yangınlardan sonra ormanlar tekrar yeşeriyor, çapalanan alanları tekrar yabani otlar sarıyor. Hatta şehirleri ya da kasabaları terk edersek doğa tekrardan ele geçiriyor, yapıları sarmaşıklar sarıyor, binalar yıkılıyor. Orman, çöl, deniz geri geliyor.

Kararlılık ekolojide üzerine bol bol çalışılan, modellemeler yapılan bir konu. Modelleme demek matematik demek, matematik demek birbiriyle çelişen ancak işe yarayan onlarca denklem demek (matemetiğin keyifli kısmı başlamadan sınıfı terk edenler için 1 dk'lık saygı duruşu :) O yüzden onlarca tanımı var. Gelin en genelinden kavramı açıklayalım da doğa-denge-doğa diye kekelemenin öteye geçelim. Geçelim ki konuşalım, tartışalım, anlayalım.

Önce kararlı bir sistemi ele alalım. Çukur! Çukur derin olabilir, geniş olabilir. Yan yana çukurlar olabilir. Çukurun merkezinde olabilirsiniz, kenara yakın olabilirsiniz. Bunların herbirinin bir adı var.

  • Direnç (resistance): Kararlı durumdan çıkma zorluğu. Bahçenizde milyon tane salgangoz mu var, toplayıp çöpe atın! Zor ama :) O zorluğa deniyor. Çukur benzetmesinden devam edelim. A ile B çukuru aynı derinlikte. Ancak A'nın kenarları daha dik. Topu içinden yuvarlayarak çıkarmanız daha zor. Direnci B'ye kıyasla daha fazla.
  • Kararlılık eşiği (latitude): sınır değer, bu değer aşıldığında artık eski duruma dönmek mümkün değil. Aynı örnekten devam edelim. Salyangozları toplayın da toplayın. Bir noktadan sonra salyangozları göremez oluyorsunuz. Artık sanki sayıları artmıyor gibi. Bir eşiği aştık sanki, başka bir kararlı duruma geçtik. Ben topladım salyangozları, hatta tarttım. Dönümden takriben 85 kg salyangoz toplarsanız -ördek almanıza gerek kalmadan- salyangoz eşiği aşılıyor. Burada sorulacak iki soru var, bir salyangoz kaç gr? ördek fiyatı ne? :) Çukurdan devam. 1 nolu çukur daha sığ, 2 daha derin. 1'den daha kolay çıkarsınız, çünkü eşiği düşük..
  • Sapma mesafesi- (precariousness): Diyelim ki 100 keçi 4 çakal olunca sistem kararlı oluyor. Keçilerin sayısı artacak ya da çakallar keçi avlayacak. Belki çakallardan biri ölecek. Sistem asla ideal kararlı durumda (yani çukurun dibinde) kalamaz. Biraz kararsızlaşır, sapar, toparlar sonra tekrar. İşte mevcut durumun ideal duruma olan uzaklığa sapma miktarı/mesafesi diyoruz. Daha doğrusu ben öyle diyorum. Ekoloji kitaplarında tercümesini bulamadım.  Çukura benzetmeye devam...

  • Panarşi (panarchy): Muhtemel tüm kararlı durumları kapsayan döngüler dizisi. İlla bir adet kararlı durum olacak diye kural yok. Mesela Yellowstone Milli Parkındaki hayvanlar... İlk başlarda herkes dengedeyken (birinci kararlı durum) insanlar önce bizonları avlamışlar, kurt sayısı azalmış, elk (bir çeşit geyik) ve çakal sayısı artmış ve dengelenmiş (ikinci kararlı durum). Sonra kurtları avlayıp yok etmişler. Elk sayısı deli gibi artmış, çakal sayısı da. Bizon sayısı da artmış. Ancak ne dere kalmış ne orman. Elkler her tarafı tahrip etmeye başlayınca (ve üçüncü kararlı duruma ulaşmak üzereyken- elk sayısı ve çakal sayısı dengeleniyorken) kurtu geri getirdiler. Şimdi park birinci kararlı duruma geri dönüyor. Bu öyle hemen, zart diye olan bir şey değil. Adaptasyon döngüsel bir şey. Uzun bir konu, tek başına 3-5 mevzu yazısı çıkar. Bence şimdilik bu kadarı yeterli bizim için.

Hani konu anlatımından sonra örnek soru çözümü vardır ya, konuyu anlamaya yardımcı olduğu söylenir, ancak vize ya da finalde gelecek soruyla alakası yoktur. Tebrik ederim, o kısıma geldiniz :) Topraktaki organik madde azsa onu toparlamanız da o kadar zor oluyor, çünkü öncü canlılar bölgesine giriyorsunuz. Ayrıkotu, kaynaş, dikenler, böğürtlen, akasyalar gibi.. Bu bölgeden çıkmak zor. Toprağı anlamak için kendimce bir şeyler karaladım. Benim gözlemediğim kadarıyla toprakta 3 kararlı bölge var.


İlki öncü bitkiler bölümü. Hem eşiği hem de direnci büyük. Gözlemlediğim kadarıyla kendi haline bırakırsanız %1-2 organik madde oranlarında dengeleniyor/kararlı. İkinci kararlı bölge topraktaki organik maddenin takriben %5 olması durumu. Sebze yetiştirmek için güzel bir bölge :) Ancak ilk bölge gibi eşiği ve direnci büyük değil. Kendi haline bırakırsanız %5'e ulaşıyor, yani %3'ün üstüne geçtiğinizde işiniz kolaylaşıyor. Bir sonraki kararlı durum %8-9. İkinci kararlı durumdan üçüncüye kararlı duruma geçerken önce bir zorlanma hissedeceksiniz- eşiği aşıyorsunuz-, ancak birden ikiye kıyasla bu eşik hiçbir şey.  Sonrası bayır aşağı. %8-9'dan daha yüksek oranlara ulaşmak isterseniz daha çok çabalamanız gerekiyor*

*Gözlemlerim bu yönde. Doğrudur yanlıştırını bilmiyorum. Örnek olsun diye var burada :) 

*Niye elle çizdiğimi inanın bilmiyorum. Blogdur, üzerine gitmeyin.

6 Ekim 2022 Perşembe

kavram: #tekbirkötügün

Kirpi bu aralar biraz değişik. Kendimden değil şirketten bahsediyorum (gerçi, yalan yok, beni de etkiliyor :). Satışa başladıktan 2 ay sonra kurun patlaması pek iyi olmadı açıkçası. Planları alt üst etti,  artık plan yapamaz hale geldim. İki ileri on geri şeklinde yol alıyorum. Baktım kısa vadeli hedef koyamıyorum, ben de hedefi büyüttüm. Aralıksız tasarımdayım kaç aydır. Yıl sonuna kadar 100 aletin argesi, tasarımı ve seri üretim modeli bitecek. 120 günde 100 tasarım mı? Evet. Tabii ki imkansız -ben de biliyorum- ama ormanda yolunu kaybettiğinde yıldızları hedef almak gerekiyor ya, onun gibi :) Elemek yok, seçmek yok. Bakalım kaçıncıya kadar nefesim yetecek, kaçıncıda patlayacağız.

Yazılara yüklenememem işte bu yüzden. Yazıları son kez elden geçirmem gerekiyor, ancak kafayı toparlayıp bakamıyorum. Mevzu yazıları bekliyor, çalakalemler ve hatta şipşaklar bile. Şipşaktan daha kısası gerek bize. O halde yeni başlık tipi; kavram. Permakültürcülerin ya da üreticilerin cümle içinde kullandığı, arkasında dağlar kadar fikir, iddiası olan kavramlar. Hızlıca söyleyiveriyorlar ama ardını, ardında yatanı bilmek gerek.

Mesela #tekbirkötügün. Bir slogan.

Sebzecigillerin (vegeteryan, vegan ve diğerleri) iddia ettiği bir fikrin tam tamına zıttı. Veganlığa karşı çıkmış bir akım da değil gerçi.

Genelleme yaparsak şunun tersi: "Dünyada kaynaklar hızla tükeniyor, et yemezsek daha sürdürülebilir bir yaşam mümkün. Hayvancılık doğaya zarar veriyor."

Olay şu. Bizim ya hayvanlara ya da petrol, gaz, lityum gibi sürdürülebilir olmayan kaynaklara ihtiyacımız var. Ya traktöre mazot koyup kompostu döndüreceğiz ya da böcek ararken kompostu tavuklar çevirecek. Ya hayvan gübresini kullanacağız ya da dev tesisler/madenler kurup yapay gübre üreteceğiz. Temel fikir/iddia şu: hem vegan olup hem sürdürülebilir olmaktan bahsedemezsiniz. Sürdürülebilir olmak için et yemeniz gerekiyor (burada holiganlık yapmayalım, zıttı demiştim size). Konu dahası var da.. kavram yazısı.. hızlı geçiyoruz.

Hmm..

Hemen bir örnek. Kuluçkaya yumurta koydum. 21 gün sonra civcivler çıktı. Yarısı dişi yarısı erkek (yani öyle olması gerekiyor, ne hikmetse bazen hepsi erkek ya da dişi çıkabilir). Dişiler tamam da erkekleri ne yapacağız? Kuluçka tesislerinde civcivlerin cinsiyetlerini belirleyip erkek civcivleri kıyma makinesine benzer bir makineye atıyorlar. Ya yem oluyor ya da gübre üretiliyor. Kıyma makinesinin insani olduğu iddia edemem, ancak doğada olana kıyasla daha insani olduğunu söyleyebilirim. Hiçtiyse bir sn bile sürmüyor. Doğada erkek civcivler büyüyünce -horoz olunca- birbirlerini öldürür. Öyle uzaktan uzun namlulu silahla vurarak değil. Birbirlerini parçalayarak. Yaptım bu hatayı, sansar bile insaflı kalır. (Bence buradaki esas mesele erkek civcivlerin öldürülmesi değil, masraf olmasın diye yaşama şansı vermeden, yumurtadan çıkar çıkmaz öldürülmesi)

Keçi, koyun, sığır, manda.. Hepsi. Tekrar soruyorum, ne yapacağız bu erkek hayvanlarla? Tavuk beslemeyelim o halde. Hiç hayvan beslemeyelim, mi?

İşte burada bir açmaz var. Beslememiz gerekiyor. En azından fikir bunu iddia ediyor. Ben kendi kas gücümle yılda 5 metreküp kompost üretiyorken tavuklarla 10-12 metreküp üretebiliyorum (çünkü işin çoğunu artık onlar yapıyor). Komposta biyokömür ekledim artık 15-16 metrekübü zorluyoruz (biyokömür kompostlaşma sürecindeki verimi arttırır). Atıkları kompostla geri dönüştürüp bahçede kullanıyorum. Bahçe için kompost gerek, kompost için tavuk (bkz: istiflemek).

#tekbirkötügün hayvan beslemenin/ et yenmenin gerekli olduğunu ancak o güne kadar doğalarına uygun en ideal şartlarda yaşatmanın ahlaki zorunluluk olduğunu iddia ediyor. Diyelim ki sütü için inek besliyorsunuz. Memeli bir canlının süt vermesi için doğum yapması lazım. Buzağı kesileceği güne kadar elinizden gelen en iyi şekilde bakılacak, sağlığına dikkat edilecek. Kendi boku içinde yatmayacak. Uyduruk yemlerle beslenmeyecek, mineraline besinine dikkat edilecek. Koşabileceği, gezebileceği bir ortam sunuacak ve daha bir çok başka şey. Vakti geldiğinde elenecek. Bir tek o günü kötü olacak (burada bir tek kısırlaştırma istisna olabilir diyorlar, o da gerekli olduğu için).

Bu bir hedef. İmkanınız izin verdiği kadar iyi bakıyorsunuz. Ancak imkan varken, amaaan %16'lık protein oranıda yetiyor zaten diye tavuğu proteinsiz bırakırsanız, tüyleri dökülürse- o olmadı işte (genel bilgi ortalama %18 olmalı -bazen %20-, proteini kaliteli olmalı). Tavukları beton zeminde yetiştirmek de yok, eşelensin hayvanlar. Böcek arasınlar. Doğasına uygun davransın.

(Ya da suya sabuna dokunmayalım - veganları karıştırmayalım-, ilkokul çocuğuna anlatır gibi anlatalım. Çok çok iyi bakıyoruz hayvanlara. Bir tek ölecekleri günleri kötü gün oluyor. Bu kadar :)

Burada erkek hayvanlardan konuyu inceledik de, eti için de hayvan besleyebilirsiniz. Dişilerin de elenmesi gerekiyor. Yaşlısı, verimsizi, kolay hastalanı, cinsin özelliklerini göstermeyeni.. Aynı ilke geçerli. Mümkün olan en güzel şartları sunmalısınız o #birtekkötügün'e kadar.

.

Benim durumumu da açıklayayım. Bu sene yumurtadan civciv çıkardım. Çoğu horoz çıktı. Karşılıklı maç yaptırırsın o kadar. Elimden geldiğince en iyi şekilde baktım. Yemi, besini eksik olmadı. Suyu hergün değişti, bazen 3 kere, hep tazeydi. Denizden midye kabuğu da taşıdım, siyah asker sineği üretip de verdim. Günü geldiğinde -birbirlerine dadaşmaya başladıklarında- elendiler, şimdi buzluktalar. Her haftada birini pişiriyoruz. Hem marketten aldığımızla ölçülmeyecek kadar lezzetli hem de karnımız doyuyor. Çıkardığım civcivlerin kalanı tavuk. Bir kısmı düzenli yumurtlamıyor, bir kısmının da elenmesi gerekiyor (yeni cins geliştirmek için istenmeyen özelliklerin elenmesi gerekli). Mutlular, yani o güne kadar.. Yalan yok içim rahat. Hayvanlar sağlıklı ve mutlu.

.

#birtekkötügün yabancı kaynaklardan gelen bir kavram/slogan. Bizim kültürümüzde de tabii ki aynı ya da benzer ilkeler var. Daha doğrusu her kültürde var..

.

Bunun bir ötesi var. #tekbirkötüan diye. O son günle alakalı. Hayvanın yaşadığı yerde öldürülmesi, yani mezbahaya gitmemesi gerektiğini iddia ediyor. Korkmaması, kanının akıtılması, acı çekmemesi vb. gibi bir çok başlık var. Ayrıntılara girmeyeceğim. Her sene kurban kesiliyor zaten, bildiğimiz konular. Dini ve kültürel şartlara da girmedim. Gene bildiğimiz konular diye.. (burada baltayla kurbanın kafasını uçuran maraza tipleri örnek göstermiyorum, hayvan kesmenin de onlarca adabı, kuralı var)

.

*Yazıda öldürmek yerine elenmek/elemek dedim. Açıklaması kolay olsun diye gene horozlardayız. Doğada horozlar birbirlerini eler, en güçlüsü ve 1-2 tane daha güçsüzü hayatta kalır. Bu 2-3 horoz yerdeğiştirir, birbirini öldürür filan.. #birtekkötügün'de ise bu eleme işini biz yapıyoruz. Hasat yaptığımız doğru, ama biz karar veriyoruz kimin gideceğine kalacağına. Kavram bunu vurguladığından elemek dedim.