29 Aralık 2022 Perşembe

çalakalem: solomon çalışma dosyası

Bilicedeki börek sağlıksızmış. Niye? Çünkü çok yağlıymış. Sakatatlar, baklavalar da yasakmış. Kolestrolmüş, şekeri çokmuş. Ekmekler, makarnalar, açmalar da yasak. Glüten var içinde. Akide şekeri de yok, reçeller de. Isırdığınızda kenarından suyu akan hamburgerde de yasak. Acıbadem kurabiyesi de.

Saçma değil mi ya?

Bu dünayda yediğimiz lezzetli her bi şey sağlıksız, yasak. Lezzetsiz şeyleri yemek serbest. Marketten kereviz, pırasa, kabak ye yediğin kadar. Ne ile beslendiği belli olmayan tavukların göğsü, butu serbest. Ne tadı var, ne dokusu. Otlar bile şartlı serbest.

Çok saçma.

Canım cağ kebabı çektiği ve bir türlü yiyemediğim için yazmıyorum bunları. Bi düşünün, gerçekten çok saçma değil mi? Öyle bir tat algımız var ki "olur bu, yiyebilirsin" dediği istinasız her şey faul. "meeeh, bu ne bee" dediklerine istediğin kadar dayan ama. Biz bu kafayla doğada bir dakika yaşayamayız. Bir konuda anlaşalım. Dilinize güvenin.

LEZZETLİ HER ŞEY SAĞLIKLIDIR.

Tamam mı? Tamam. Anlaştık. Sipariş vermeden önce şu iki hikayeyi bi okuyuverin gayri, sonra dilediğiniz yağlı böreğe, makarnaya, ete, tatlıya girişebilirsiniz.

İlki bir çocuğun hikayesi. Misafirliğe gittiğimiz evin yeni veleti. Büyümüş ortada dolaşıyor, sıradan herkese sarıyor. Misafir gelecek diye hazırlık yapılır benim bidiğim. Hanımefendi ve beyefendiler yemek yapmazlarmış, en sevdiğim insan tipi. Hamburgerciden sipariş ettiler, herkes bi kenarda bir şeyler kemiriyor. Bu arada bizim velet - ismini hatırlamıyorum, ondan velet, yoksa tatlı bişi- ortalığı birbirine katıyor. Halimden pek mumnun olmadığımı anlamışsınızdır. Bi ben memnun değilim, bi de bizim velet. Patates veriyorlar, iki kemiriyor, hop yere. Hamburger veriyorlar, tükürüyor atıyor.  Kola verdiler, CPR ile geri döndürdük çocuğu. Tamam, tamam- teşbihte hata olmaz- kalp masajı yapmadık çocuğa. Ancak verdiği tepkiye bakacak olursanız, oracıkta boğazından aşağı zehir dökseydik daha iyiydi. Yıktı geçti ortalığı.

Uyumamışmış dün gece. Ondanmış huysuzluğu. Yalan!

Salim Abisi -siz kirpi diye tanıyorsunuz- cebinden elma çıkardı. Dünyanın en şekilsiz, delik deşik, kurtlu elması. Kırdı elmayı ikiye, yarısını velete verdi, yarısını kendine sakladı. Velet elmayla ne yapacağını düşünürken odayı bir koku sardı. Tamam tamam, gene abarttım,  yağ kokusunu bastıracak kadar elma kokmadı oda, ama çocuğun ilgisini çekecek kadar koktu. Bir ısırık aldı, daha doğrusu almaya çalıştı. Sakinledi. Geldi ayaklarımın dibine oturdu. Herkes hunharca hamburger, patates kızartması gömerken, biz kenarda kurtlu elma kemirdik.

Sonra muhabbet bana döndü haliyle. Salim çocuklardan çok iyi anlarmış. Yok, yalan. Anlamam.

Ben kafaya işte bunları takarım. Ya niye bu veletcağız patates kızartması, hamburger, dondurma dururken, benim kurtlu elmaya bitti? Biz hep kola, cips, ciklet peşinde koşardık 90'larda.

İkinci hikaye.

Kendimi bildim bileli ağır spor yapıyorum. Yüzmeyi ne zaman öğrendiğimi sorarsanız inanın hiç bir fikrim yok. Ha babam yüzdürdüler beni çocukken. Uyan, yüz, okul, yüz, ödev yap, uyu. Tekrar. Takımda filan da değildim, babamdan. E haliyle büyüyünce devam ettim spora. Eskisi kadar kasmasam da, her gün, koşudur, ağırlıktır, bir şeyler yapmaya çalışıyorum. O kadar ağır idmanlar yaptım sakatlanmadım, basit basit hareketler yaparken sakatlandım. Sakatlandığım dönemde yaptığı hareketere, programa vs aşırı dikkat ediyordum ama beslenmeyi önemsemiyordum. Doktor şöyle bir silkeledi beni, zorunlu full kolejen diyetine girdim. İlikler, tavuk kemikleri, kıkırdakları, her tür sakatat. Üç yılda iyileşti omzum, yüzmeye eskisinden daha güçlü döndüm, ama bir farkla. Arada lahmacunları gömsem de yediklerimin çoğunun besleyici gıda olmasına çok dikkat ediyorum, boş şeyler, dengesiz yemekleri tüketmiyorum. Yani genelde. Takıntılı diyebilirsiniz benim için, sebzelerin çoğu bahçeden, toprağa deniz tuzu atıyorum, tavuklara böcek topluyorum, eve deniz yosunu taşıyorum. 

Tek takıntılı ben değilim. Sporcuların çoğunda var bu takıntı. Triatloncu bir arkadaşım excel tablosu oluşturmuş, cevizi şu üreticiden, et şuradan, balık şu tezgahtan diye. Çıktısını aldık 15 sayfa sürüyor. Datçadan bal aldım diye -ki bence #teamdatça her türlü efsane- dis yedim soyunma odasında. Bal Hakkari'den alınırmış, dağlardan topanırmış. Evet, soyunma odasında kim nereden hangi sebzeyi, eti, balı aldığı konuşuluyor. Taze Mutfak en çok nerelerde konuşuluyor diye ısı haritası çıkarsalar, soyunma odaları kıpkırmızı çıkmazsa bahçeyi kapar giderim. "Abi sen karabuğday ekmeğini nereden alıyorsun?" "Tazemutfaktan" "A, öyle mi, geçen gittim yoktu, bitmiş" "sonuncuları ben aldım" "tamam, senden önce gidelim kalmıyor hahah". Bu arada ben kabinde "İnsan kaç tane karabuğday ekmeği alır ki?! Sonuncularmış, yuh!"

Sebebi recovery hikayesi. Spordan sonra vücudun kendini toparlama süresi ve şekli. Kimi günler -rüzgarlı günlerde genelde- kümeste yumurta olmuyor, marketten yumurta alıyoruz. Market yumurtası kaslarımdaki ağrıyı almıyor. 3-4 gün en fazla, sonrasında ağrılar dayanılmaz oluyor, takviye almam gerekiyor. Bir de market yumurtasından az miktarda yersem kaşınmaya başlıyorum, bizim kümesten 7-8 yumurta yiyorum kaşıntı maşıntı yok. Durumu abarttığımı sanmayın, kürsüye oynayanlara kıyasla benim hikayeler solda sıfır. Doğrudan üreticiden vişne avlayıp -tabi öncesinde üreticiyi avlayıp-, sonra evde kilolarca vişnenin çekirdeğini tek tek, çıkarıp donduran/kurutan arkadaşım var. Eleman şirket yönetiyor, sabah 4'de kalkıp her gün saatlerce idman yapıyor, bir de yetmezmiş gibi boş vakitlerinde vişne ayıklıyor.

Olayın özü şu. Bizim veletin kurtlu elmayı sevmesinin tek nedeni besleyici olması. Pazardan alınan elmalardan değildi o elma, şekerli sulu bir şey değildi. Çocuğun tat duyusu daha bozulmamış, en besleyici gıdaları arıyor. İçi boş yağlı patates ya da 15 dananın etinin karışımıyla hazırlanan eti değil. Şeker bombası kola'yı hiç değil. 

Benim tat duyum daha çocukken bozulmuş. Yediklerimin zararlı mı, yoksa boş gıda mı, hiç anlamıyorum. Daha doğrusu anlamıyordum. Bahçeyle ilgilenmeye başladıktan sonra yavaş yavaş tat duyumu geri kazandım. Şimdi hamburger yemiyor muyum, yiyorum. Ama lezzetli gelmiyor. Kola da, cips, şekerler, çikolatalar da. Marketten karnabahar, kereviz - düşman başına. Bahçeden bir adet turp ile doyacakken insan niye sebze görünümlü plastik alsın ki.

Muhtemelen bu yazıyı okuyanların çoğunun tat duyusu bozuktur. Çayı şeker atmayı bırakanlar, ekmeğe ara verenler, sigarayı bırakanlar. Uzun uzun yazmayayım, anlıyorsunuzdur duyunun kaybolmasını. Besin değeri yüksek gıdalarla beslenmeniz gerekiyor. Bunun için de tat duyunuzu geri kazanmanız gerekiyor. 

İşte o zaman bu lezzetli, bu bozuk diyebiliyorsunuz. Tat duyunuzu geri kazanın, dilinize güvenin ve istediğinizi yiyin. Lezzetli demek, besleyici demek. Vücudunuzu tamir edecek gıdalar demek. 

Not: Olay haliyle subjektif. Üşürseniz şekerli, yağlı gıdalar ister vücut. Tabii o zaman yağlı yağlı böreklere yükselirsiniz. Yukarıdaki yazı "normal şartlar altında" durumlar için geçerli. Bağımlılar, dengesiz ve stresli hayat süren insanlar ve benzerleri için değil. Kim gerginken abur cubur yemez ki :)

.

Hop! Bu blog yaşam, yemek blogu değil. Bahçe, permakültür bloğu. Besin değeri yüksek sebzeleri, meyveleri ve tavukları nasıl üreteceğinizi yazayım. Ya da yöntemlerden birini mi desem? Yöntemler gani!

.

Hangi yöntem olursa olsun olay toprak.

Besleyici gıdanın hikayesi toprakta başlıyor, toprakta bitiyor.

Bu kadar :)

Önce toprağı toparlamanız lazım. Topraktaki besin değerlerinin yükselmesi gerekiyor. Öyle sadece kimyasal gübreyle de değil, hayat ile. Toprağın yaşaması gerekiyor, hayat dolu olması gerekiyor. 

Peki nasıl? Orası karışık işte. Biyolojiye yüklenenler var, olayın kimyasına abananlar. Farklı fikirler var. Bugün bunlardan yalnızca biriyle ve hatta yöntemini de değil, hesapta kullanılan excel tablosunu vereceğim. Olayın derinliklerine girmiyorum, giremiyorum, çünkü (1) öyle bir yazıyla hatta bir kitapla anlatılacak bir konu değil (2) ben de yeni öğreniyorum. Şöyledir böyledir deyip, hatalı önerilerde bulunmak istemem. Fukuoka'da, biyokömürde, kompostta geri durmam. Yılardır kullanıyorum, yapıyorum, geliştiriyorum. Toprak öyle değil ama. Uçsuz ucaksız bir konu, disiplinler arası.

Bu yüzden iş başa düşüyor, kaynakları okumanız ve yorumlamanız gerekiyor. Şaka yapmıyorum, gerçekten, okuyuverin gayri. Gelelim Steve Solomon'n dediklerine.

Steve Solomom diyor ki topraktaki kimyasal denge bozuk olduğunda sağlıklı sebze yetiştirmek mümkün değil. Toprak değerleri tam olmalı ki sebze de tam olsun. Buradan yola çıkarak hedef değerler belirlemiş ve toprak analizlerini buna göre değerlendiriyor, toprağa gübre katıyor.

Açıklamaları, niyesi, nasılı kitabında. Steve Solomon - The Intelegent Gardener: Growing Nutrient-Dense Food, Gardening When It Counts. (libgen'de var). Bir de bi pdf dosyası var - Intelegent Gardener - Worksheets.

.

Solomon'un dediklerini beş senedir bahçede deniyorum bahçede. Küçük bir yatakta başlamıştım denemelere, çok memnun kaldım, gitgide büyüdü ve bu sene bahçenin yarısında Solomon'u uyguladım. Lafı fazla uzatmadan artıları eksileri:

Artıları:

  • Bitkiler daha güçlü; böcek saldırılarına, aşırı yağış, rüzgar vb. daha dayanıklı
  • En lezzetli sebzeler bu yöntemle yetişiyor. Çapasız tarım yöntemlerinden biri hariç diğer yöntemler Solomonla yarışamıyor - Charles Dowding ikinci sırada.
  • Toprağın kendini toparlaması hızlandı. Eklediğim kompostu daha çabuk kabül ediyor, toprak malçı "yiyor" ama tüketmiyor, kendisine katıyor.
  • Daha az kompost kullanma imkanı sunuyor bu yöntem. Kompostu toprağın organik madde seviyesini yükseltmek için kullanıyorum, gübre olarak değil.

Eksileri

  • Gübreleri temin etmek, toparlamak biraz dertli. Eskiden daha dertliydi, pamuk küspesi vb'ni bulamamıştım ilk yıllarda.
  • Pahalı.
  • Hangisi kimyasal hangisi organik gübre? Bu yöntemin organik olmadığından eminiz ancak kimyasal da diyemeyiz. Bence bir çeşit agresif tedavi yöntemi. Kimyasalcı damgası yiyebilirsiniz, dikkat edin. Ancak kimi gübreler de organik olarak yok. Nereden bulacaksınız pirinç samanını.
  • Solomon herkesin bol miktarda komposta ulaşma şansı olmadığını söylemiş. Doğru. Ancak bu kompostu bu kadar az kullanmak için bahane olamaz. Yani bence.
  • Bu yöntemde sulamaya mutlaka dikkat etmek gerekiyor. Bilhassa yazın yeterli sulama yapılmazsa büyüme duruyor, bitkiler afallıyor ve toparlamaları -bol bol sulasanız da- 2-3 hafta sürüyor. Sulamayı ihmal etmeyin, saatlari ve hortumları düzenli kontrol edin.
  • Toprak analiz sonuçları, analizi yapan labratuar/yöntemlerden bağımsız değil. Sonuçları yorumlamak, kullanılan yönteme göre değerleri azaltmak/arttırmak, Solomon'un önerilerine göre kalibre etmek gerekiyor. Bu aşamada yapılan hatalar da ufak hatalar değil, sonuçları uçuruyor. Dikkat etmek gerek. Bu yöntem malesef fazla karmaşık. Hata yapabilirsiniz, temkinli olun.

Solomon tek kaynak değil, Elaine Ingham var, başkaları var. Siz araştırın, bu arada bu dosya da bir kenarda köşede bulunsun.

Excele geçmeden önce yorumlar:

  • Solomon olsun ya da olmasın, toprağınızı analize gönderin ve sonuçları görün.
  • Solomon'un önerdiği seviyelere bence çıkmamalı. Ne onun dediği labratuarlarda analiz yaptırma şansımız var, ne dediği gübreleri harfiyen uygulamamız. İlk hedef olarak %50-%70 bandı iyidir (azot, kalsiyum hariç). Sonraki sezonlarda bitkilerin davranışına göre/doku analizine göre devam etmekte fayda olabilir.
  • Analiz ve excel ne derse desin önden (gübreleri eklemeden 2-4 hafta önce) alçı/jips vb uygulamakta fayda var. Karstik toprakta bile.
  • Kompostu ihmal etmeyin. Solomon'u uygulasanız da uygulamasanız da organik madde yüzdesi olarak %5 değerini aşmakta büyük fayda var. Bol bol ekleyin.
  • Biyokömür mevzusunu çözemedim. Solomon'a biyokömür ekleyince ya efsane ötesi sonuçlar alıyorsunuz (dev turplar, ancak fındık turptan daha sulu, taze ve kıtır kıtır) ya da ilk sene hiç sonuç almıyorsunuz. İkinci sene toparlıyor ama ilk sene saçmalarsa hiç şaşırmayın. Toprağın tuzluluğuyla alakalı bir durum olmalı, bilemedim.
  • Misal yemeğin tuzu azsa, ideal değil tabii ama eklersiniz olur biter. Yemek çok tuzluysa.. çöp. Toprağa gübre eklerken, hele böyle ince ince hesap yapıp eklerken sınır değerlere dikkat etmek, aşmamak, bir tık mesafe koymakta fayda var. %80'den sonrasını yıllara yayın derim, ilk sene %50-70, ikinci sene %70-80 takip eden senelerde %5 arttırarak (kompost uygulaması yeterli gelecektir zaten) fayda var. (bu öneri akdeniz iklimi için)

.

Bu excel dosyası çalışma dosyam. Daha bitmedi değil, hiç bir zaman bitmeyecek. Defaten kontrol ettim ama hatalar olabilir. Ticari bir amaçla da paylaşılmadı. Bu dosyaya bakarak kendi dosyanızı oluşturmak isterseniz ne ala. Aynısını kullanacağım diyorsanız dikkat ederek ilerleyin. Üniversitede hazırladığımız dosyalar gibi hazırladım, tıklayınca formülü gözüküyor. Modül vs eklemedim formüller kolay değiştirilsin diye, dedim ya çalışma dosyası. 

Türkçe açık kaynak yoktu. Artık var. 

.

 Bu dosyalar "katyonu bol" ve "karstik" toprak için (pH>7). Asidik toprak cinslerinde hesap değişiyor, düzenlemeniz gerekiyor. Açıklamalar içinde.

.

Karstik hesap tablosu: https://docs.google.com/spreadsheets/d/1tCBCI0Om9cJZPcKokM8sxbMUvU4mhm0x/edit?usp=sharing&ouid=114408016874764833857&rtpof=true&sd=true

Katyon hesap tablosu: https://docs.google.com/spreadsheets/d/1iu49cYx-ltFUD11Hdi_JuFqqd4IT-cmP/edit?usp=sharing&ouid=114408016874764833857&rtpof=true&sd=true

Kolay gelsin :)

19 Aralık 2022 Pazartesi

hede hödö: sıkça sorulan sorular - 1

Tavukları bahçeye salıyorum bu aralar. Öyle özgür olsunlar, diledikleri gibi koşsunlar eşinsinler diye değil - kümeste zaten fazlasıyla eşelenecek çalı çırpı, koşacak alan var- bahçeyi temizlesinler diye. Yolları, sebze yataklarının civarını karıştıryor, böcek arıyorlar. Salyangoz, akrep, siyah asker sineği larvaları, solucan.. Tek bir sıkıntımız var, adı Kermit. Sürü köpeği ya kendileri, tavukları sürüsü belledi aklınca, toplayıp toplayıp kümese geri sokuyor. Kimi zaman kümesleri karıştırıyor, yanlış kümese sokuyor hayvanları. Gün aşırı mahalle kavgası çıkıyor bahçede, horozlar birbirine giriyor, aşağı kümesin tavukları yukarı kümesin tavuklarını yoluyor, civcivler başlıyor birbirlerini kovalamaya. Kermit efendi de her seferinde bütün bu keşmekeşin ortasında kalmayı başarıyor. Gagalanmamak için gözlerini kısarak bana yardım bakışları atarken, uzaktan usulca kahvemi yudumluyorum. Burnumu sokar mıyım hiç. Geçenlerde baldırımı yardı bizim beyaz horoz, kaç gündür seke seke dolaşıyorum. Fazla doğal oldu bizim tavuklar. Böyle her sabah horozla kavga etmek bana göre değil. İktidar değişimi yakındır, ben diyeyim.

.

Yalan yok özendim, ben de bi sss patlatmak istiyorum :) Hem böylesi benim için daha rahat olacak, yoksa bu tempoda mevzu yazısı çıkması zor. 

Haydi o halde.

  • Yükseltilmiş sebze yatağı olmaz diyorsun, niye?

Olmaz değil de, Akdeniz ikliminde olmasa daha iyi. Malesef sebze/permakültür deyince akla ilk yükseltilmiş/yüksek sebze yatağı geliyor. Köpek besliyorsanız, çocuğunuz varsa, zemin berbat/beton/sıkışmış topraksa, beliniz ağrıyorsa/fıtık varsa tabii ki bir kutu yapıp içini toprakla doldurun, rahat rahat sebze yetiştirin. Ancak Akdeniz ikliminde (ve haliyle karasal iklimde) eksikliği en çok hissedilen şey su. Toprağın nemi azsa gübre bitkiye yarar sağlamaz, zarar verir. Sonuç olarak gübre dediğimiz şey tuzun binbir çeşidi. Çoğu uygulamayı nemi toprakta tutmak için yapıyoruz, malç seriyoruz nemi hapsetsin diye, kompost ekliyoruz daha çok su tutsun diye, organik maddeyi arttırmaya çalışıyoruz, düzenli suluyoruz. Gibi. Yükseltilmiş yataklar daha hızlı nemi kaybeder, o yüzden düzenli sulamayı ihmal etmeyin. Aksi taktirde verim çoook düşer. Alacağınızın dörte birine razı olursunuz, haberiniz bile olmaz.

Benim durumlar şöyle: Hem köpeklerim var, hem de bahçedeki tek düz alanın toprağı betondan daha zor kazılıyor (toprak da değil esasında, ayrışmış kayanın ta kendisi). O yüzden kiremitlerden yatak yaptım onun içinde yetiştiriyorum.

  • Sebze fidelerini nereden alıyorsun?
 İlkbahar fidelerini kendim yetiştiriyorum. Sonbahar/kış fidelerini -yerim olmadığı için- dışarıdan alıyorum. Salgın olduğu için arkadaştan, dosttan değil, doğrudan bu işi yapan, markası ve kimliği olanlardan. Bizim antin kuntin cins eksikliklerini herşeybahçeden'den kapıyorum. Sebzeyi yalnızca kendimize yetiştirmediğimden, üretim için gerekenleri ya Gelibolu'dan çiftçinin aldığı yerlerden (etiketli sertifikalı), ya da gidemezsem internetten alıyorum - son birkaç senedir fidedeposu adlı internet sitesinden.
 
İstanbul'da yassı solucan (nematod) salgını var. Domatesleri söktüğünüzde kökleri kalınlaştıysa, büklüm büklüm olduysa muhtemelen size de geçmiştir. Dikkat edin, steril toprak karışımı kullanmayan üreticilerden kesinlikle fide almayın. Benden tavsiye.
  • Hangi gübreyi kullanıyorsun?
O kadar yıldır bahçeyle uğraşıyorum iki yıl aynı gübreyi kullanamadım, hangi gübreyi kullansam o sene fiyatı deli gibi artıyor. Yarasa gübresi kullanıyordum, uçtu gitti. Kan/kemik ya da balık unu kullandım geçen sene, sonra o da uçuşa geçti. Tavuk sayısını arttırdım, artık onların ürettiği gübreli kompostu kullanıyorum. Takviye gerekirse hangi gübre kolayda ucuza varsa. Ayçiçeği, pamuk gibi bitkilerin küspesini daha yeni yeni kullanmaya başladım. Hiç fena değil (solomon mix). Fiyatlara dikkat etmem gerekiyor, 350 mertrekara sebze bahçesinin ihtiyacı hiç de az değil (250 + 100 metrekare yeni).
 
 Sebzeleri sezon boyunca düzenli olarak besliyorum, 2-3 haftada ya bir yarasa gübresinden yaptığım seyreltilmiş şerbet döküyorum diplerine ya da 5-6 cm kalınlığında kompost serip iyice suluyorum. Yarasa gübresi için Turkuaz markası iyidir, toz halini alıyorum. 2,5 ltlik şişeye 1 tatlı kaşığı kadar katıp iyice çalkalıyorum. 5 kglık paket almıştım yıllar evvel, hala yarısı duruyor. Kompost çayı ya da benzeri (solucan gübresi çayı gibi) biyokarışımlar hazırlamıyorum, kullanmıyorum ya da çok nadir. İhtiyaç duymadım. Yapraktan gübrelemeye de ihtiyaç duymadım.
  • Kümese ne kadar harcadın? Tavuklar masraflı olmuyor mu? Tohumlara ne kadar harcadın?
Bahçede ne yaparsam yapayım bütçeye dikkat ederek ilerliyorum. Mesleki alışkanlık da diyebilirsiniz, deformasyon da. Geçimimi sebzeden kazanmak gibi bir amacım olmadığı için amacım birbirini dengelemesi sağlamak, şimdiye kadar da üç aşağı beş yukarı hedefi tutturdum. Bu arada onlarca tekniği deneme şansım oldu. Hesap yaparken organik sebze fiyatlarını dikkate almadım, çünkü o fiyatlara sebze mebze satın almam. Bence organik sebzenin fiyatı hakettiğinin çok üstünde. Üretici, aracı vs değil, direkt verimsiz üretim/nakliye söz konusu.

Yalnızca tavuk yumurta olarak düşünürseniz, tavuklar çok net zararda. Her bir yumurta, sezona göre, 5-8 tl arasına maloluyor (benim durum için). Satış fiyatı herhalde 8-12 tl arası olurdu. Olaya buradan bakınca haliyle akıl karı değil. Ürettikleri kompost/gübreyi hesaba katarsanız bir yumurtanın maliyeti 0,3-0,5 tl'ye düşüyor. Üretilen kompostu bahçede ve sitede kullanıyoruz, bütçeden büyük tasarruf sağlıyor. Hesabını instagramda paylaşmıştım. (Kümesi inşaa ederken harcadıklarımızı da düşünürsek, günde ortalama 6 yumurtadan (hastalık vs dahil ortalama), 365 gün, takribi 2000 yumurta yapar. Bu kümesi inşaa edeli oluyor bi 4-5 yıl. Yumurta başına 1 tl dersek, fazlasıyla yeterli gelir herhalde. Her yumurtayı en çok 1,5 tl gibi düşünebilirsiniz- satış fiyatı 3-4 tl'ye düşüyor).

Tohumlar net zarar. O konuya hiç girmeyelim :)
  • Doğal tavuk yetiştirmek zor mu? Tavuklara ne veriyorsun?
Doğaldan ne anladığımıza bağlı. İlk akla gelen köy tavuğu. Mesela ben bizim köyde tavuk olmak istemem :) Hepsi bitlenmiş, kuru ekmeğe talim. Hani köpek besleyenler muhabbetin tam ortasında köpeğine bir bakıp "Karaburun'nun tuvaleti gelmiş" diyor ya, bir süre sonra tavukların dilinden anlamaya başlıyorsunuz. Tavukların derdinin ne olduğunu niyahet anlıyorum diyebilirim. Mutsuz, heyecanlı, kaygılı, rahatsız vb. tavuklar öter, bağırır, cikcikler. Mutlu tavukların sesi çıkmaz, öyle bir kenarda tembellik yapmayı seviyorlar. Horoz dahil. Bizim köydeki tavukların derdi tasası bitmiyor, durmadan ötüyorlar o yüzden. O yüzden doğal tavuk deyince aklınıza köy tavuğu gelmesin.

Zorluğu burada. Öğrenmek gerekiyor. Esasında horoz her öttüğünde size bir şey anlatmaya çalışıyor, da anla anlayabilirsen. Tavuklar ne ister diye bir liste yapın, oradan başlayın. Eşelenmek ister, alan ister, eş ister, yem ister, su ister. Gölge ister, güneş ister gibi. Neler sevmezler, istemezler listesi de hazırlayın. Gübre kokusunu sevmezler mesela. Abes gelebilir ama buradan başlamakta fayda var.

Fukuoka'nın kitaplarını okuduysanız onun da en çok bu noktada zorlandığını görmüşsünüzdür. Budama yapmadan meyve ağacı yetiştirmek istiyor ama ağacın doğal formunu bilmiyor. Önce "doğal formunu" tespit etmeye çalışıyor. Ancak doğada aşılı ağaç yok? Aşısız falan filan ağacı doğada yok? Hayvanların doğal davranışlarını tespit etmek gerekiyor. Tabii ki tam olarak doğadaki halini değil. Yoksa atmaca, tilki, çakalın kovaladığı Stephen King romanından fırlamış paranoyak psikopat tavuk istemiyoruz. Sakin, mutlu, huzurlu bir canlı elde etmeye çalışıyoruz. Köy tavuğunu örnek alırsak halimiz vahim.

Bir de hata yapınca ya da bir sıkıntı olursa inat etmeyin, kurtarabileceğinizi kurtarın, durumu düzeltin tekrar başlayın bence. Doğal tavuk yetiştireceksiniz diye hayvanların bit içinde, çelimsiz ve hastalıklı dolaşmasına gerek yok. Demek ki bir şey yanlış, diatom düzenli kullanılmamış ya da kum banyosu ıslanmış (horoz bunları size hep söylüyor esasında). İnat etmeyin, ilaçlayın bu seferlik. Hayvanlar bitten bi kurtulsun, bi sağlıkları yerine gelsin. Bu sefer daha dikkat ederek tekrar başlayın. Zamanla alışacaksınız, "bitlenmeden kümesi bi temizleyeyim, kireçleyeyim" diyeceksiniz.  Geçen sene fena düştüm, biliyorsunuz, kümes komple öldü -babane hariç. Düşmeden koşulmuyor mu deniyordu, öye bir şey işte.

Bizim tavukların esas besini buğday. Takriben bir haftalık yemi 5-7 gün suda bekletiyorum, iyice şişiyor ve yumuşuyor. Fermente oluyor bile diyebilirsiniz. Sonra her gün aldığım buğday kadar kaba su ekliyorum. Bu şekilde buğdayı daha kolay sindiriyorlar, daha az tüketiyorlar. Arada mercimekle takviye ediyorum - protein. Onu da suda iyice şişirerek. Bunun dışında kümese attığım her şey esasında kompost için. Midye kabuğu, mutfak atıkları, bahçe atıkları, böcekler vs.. Tavuklar önden sindiriyor sadece :) Kompostu fazlasıyla iyi besliyorum :) 

Sebze yetiştirecekseniz toprağı besleyin, tavuk yetiştirecekseniz de kompostu besleyin demiş bilge biri :p

  • Kuluçkalık yumurta satışı olacak mı?
Evet! Hem de umarım çok yakında :)
  • Toprak analizini nerede yaptırdın? Yaptırmak şart mı?
Şart mı? Değil. Tavsiye ediyor muyum? Kesinlikle! Sonuçlar yüzde yüz doğru mu peki? Hayır. Orada tavsiye edilen gübreyi uyguluyor muyum? Hayır.
 
1 dönüm ya da daha geniş alanlarda bir şeyler yapmak istiyorsanız (200 m2'den büyük alanlarda tercihen) toprak analizi yaptırmanız şiddetle tavsiye olur. Toprağınızda ne fazlaymış, ne eksikmiş hepsini görün. Alacağınız ürünün miktarı da, kalitesi de, tadı da buna bağlı. Konu çok uzun, mevzu yazısı çıkar bundan. Okunacak kitabın yazarı Steve Solomon. Solomon'a göre hesap programı hazırladım (excelde), ilerleyen günlerde mevzu yazısıyla paylaşırım.

Son iki yıldır Orbit ekolojide yaptırıyorum analizleri. İzmir'de. Bambu ağacına sarılan biri tavsiye etti :)
  • Bahçe bütçesi ne kadar? Aylık/yıllık ne kadar harcıyorsun?
Yeni bir projeye yoksa 250 metrekare bahçeye yılda beş bin tl harcıyorum. Enflasyon arttı, fiyatlar uçtu gitti, bizim bahçe bütçesi 5 bin tl olarak kaldı. İlk başlarda dışarıdan toprak alıyordum, aletler almak gerekti; artık onlar yok. Aylık 500 tl evin sebze için çok değil bence. Yeni projeler varsa - ki hep var- onları ayrı hesaplıyorum. Kuyulardan, kara deliklerden -durmadan para harcadığım ama getirisi olmayan- şeylerden mutlaka sakınıyorum- lale soğanı gibi. Bahçenin bütçesine tohumlar dahil. Tohum merakım olmasa yarıya hatta çeyreğe inebilir. Dedim ya tohuma girmeyelim :)

Kirpinin aletlerini üretmeye başladığımdan beri - kur artışı, ekonomi vs sağolsun- bahçenin bütçesi de zamanı da Kirpi'ye gider oldu. Bahçe işte bu nedenden son iki senedir bakımsız, dağınık.
  • Kitapları nereden temin ediyorsun? Kaynakların neler?
Libgen candır. Yabancı kaynakların çoğu oradan. Eskiden kitap almak için kenara bir miktar ayırırdım, kur arttığından beri ayıramıyorum. Gene de her yıl 3-4 tane yabancı kaynak getirmeden olmuyor. Yeni yayınların libgen'e düşmesini beklemeden okumak, gelişmeleri takip etmek gerekiyor.
 
Kitaplara ilave Kickstarter'ları takip ediyorum. Ayrıca Permies.con evim gibi zaten. Bir konuyu araştıryorsam mutlaka literatürü tarıyorum, makele bulmaya çalışıyorum. Permakültürcüler abartmayı seviyor malum. Ayrıca "Permakültürcü", "atacı", "doğalcı" olduğunu iddia eden ama alakası olmayan truva atı gibi elemanlar var piyasada. Onların özgüven dolu temelsiz iddialarını sorgulamada da işe yarıyor makaleler.
  • Kirpi'nin ürünleri/aletleri neden hep gecikiyor? 
Kurdan değil, tembelikten değil, yasal mevzuattan değil. Üretim adettinden. Şayet her aletten on biner adet üretiyor olsak... var yaaa.. oooo. Amma öyle bir durum yok. Adet az olunca üretimde sıranın en sonuna kalıyoruz, malzeme bulmak zorlaşıyor - hatta kimilerini temin edemiyoruz. Kalıp gibi teknikler yok vee çoğu iş rica. Aceleye getirdiğim işler oldu - prototipler mesela. Fiyat uçuyor. Ondan.
  • Prototipleri deneyecek üreticilere nasıl karar kılıyorsun? Ne yapmak gerekiyor? Beklentin ne?
Genelde önceden gidip ziyaret ediyorum. Hangi aletleri kullanıyorlar, nasıl üretim yapıyorlar ona bakıyorum. Belli başlı birkaç alet var, almışlar mı, kullanmışlar mı? Yeni fikirlere açık olup olmadıklarını anlamaya çalışıyorum. Sonrasında başlıyoruz paslaşmaya. Prototipleri deniyorlar, o ara  nazımı çekiyorlar. Ürün çıktıktan sonra yeni üründen taze taze sarıp gönderiyorum :) Yani önce tanışmak lazım.
  • Bu kadar kiremiti nereden buldun?
Hesap hatası. Çatı tamir işi yapılıyordu, eski kiremitlerin moloz-nakliyesini hesaplarken hata yapmışım, 60-70bin kiremit başıma kaldı. Her kiremit 1 kg 200-300 gr ağırlığında - evet tarttım :)- toplam 80 ton gibi. Atsan atılmaz, satılacak hali de kalmamış. Ben de bahçede kullanıyorum, yatak yapıyorum, kırıp yere seriyorum.
  • Niye mısır?
Mısırdan önce balkabağı ve biber vardı. Sıradan yetiştiriyorum :) Mısırın da sonuna geliyoruz, 2 sene daha devam eder, sevdiklerimi ekerim sadece. Balkabağının pek bir hikayesi yok, bir tek annemi dev balkabağı yaprağına sarmıştık battaniye gibi. Öyle büyüktü bitki. Biber hikayeleri paylaşmak için zaman aşımının geçmesini bekliyorum :)
  • Bahçe nerede? Ziyarete gelebilir miyim?
Malesef. Sitede her şeye müdase var, ziyaretçi olmuyor. İstanbuldayım.
  • Nerede eğitim aldın? Sertifikan kimden? Ne zaman merak sardın?
Almadım. Yani, permies'ın online PDC ve ATC'larını bitirdim. Projelerini hazırladım da şimdiki kurslar gibi bilgisayar başında saatlerce oturup sertifika almadım. Sertifika merakım yok zaten. Belki bir gün Wheaton Lab'e giderim. Belki Lübnan'a. Tek bildiğim Avusturalya bana çok uzak.    
 
Üniversite bittiğinden beri araştırıp, okuyup, uyguluyorum. 2010 dersek, 12-13 yıl olmuş.
  • Ne işle uğraşıyorsun/mesleğin ne? Doktora bitti mi?
İnşaat mühendisiyim. Bir fiil çalışıyorum. Okul İtü - Suny at Buffalo 2010 - inşaat müh, İtü 2013 - yapı müh, doktorayı 6. senemde çeşitli sebeplerden bıraktım. Teknik olarak "atıldım". Zor oldu analizleri bitirirken, tezi yazmayı yarılamışken bırakmak. Bir gün af çıkarsa - ki malum bizim ülkede zırp pırt çıkıyor - baştan başlamam gerekse dahi bitireceğim. Öyle hırslandım. İkinci bir şansım olursa Kirpiye bir süre mola verebiliriz.
  • Tohum çekilişi ne zaman?
Bu ara değil. İlkbaharda başlarız. Tohum var ama ben yokum, yetişemiyorum.