14 Aralık 2021 Salı

çalakalem: gerilla bahçeciliği

 Geçenlerde bu senenin 3. mısır hasatını yaptım. Üçüncü derken, üçüncü kez mısır topluyorum demiyorum aynı cinsi önceki hasattan aldığım tohumla ardı ardına 3 kere ektim, onu diyorum. Ek, yetiştir, topla, kurut, tohum al, başa dön :) Yoksa ohhooo, bu sene o kadar çok mısır ektim ki sayfayı takip edenler bıktıysa şaşırmam. Sayfaya koymadıklarım var bir de.

Son paylaşımda mısırı alışılagelmiş şekilde değil, gerilla bahçeciliğiyle ektim dediydim. Ola ki gerilla bahçeciliğini merak edenler olur diye de vikipedi'ye link verdim. Tembelliğime geldi, kolaya kaçayım dedim. Cık. Olmadı. Hadi bir çalakalem.

Gerilla bahçeciliği size ait olmayan bir toprakta/alanda izin almadan bir şeyler yetiştirmek anlamına geliyor. İzinsiz. Aykırı bahçecilik yöntemlerinden biri (Aykırıdan kasıt, mesela İstanbul Reşitpaşa'da keçilerini yol kenarındaki otları besleten br teyze vardı. Onun yaptığı aykırı hayvancılık). Politik olduğu da söyleniyor. Demokrasinin, eşitliğin temsili, kapitalist düzende bir vicdan haykırışı, otoriteye karşı asil bir duruş olduğunu iddia edenler de var...

Şey.

Iııııı. Yaanii. Okul, hastane bahçesine biber eken güvenlik görevlilerinin ne kadar politik düşüncelerle fideleri ektiği tartışılır. Bence boş vakitlerini değerlendiriyorlar. Eve bir poşet biber götürünce muhabbet oluyor. 

O yüzden politiktir demek abartılı geliyor bana. Bizde - Türkiye'de-  gerilla bahçeciliği bir akım değil, bir yöntem. Sebze, çiçek vb yetiştirmek, etrafımızı güzelleştirmek, enerji atmak için yaptıklarımızdan. Gerilla bahçeciliği adını New Yorktaki Yeşil Gerillalar grubundan alıyor almasına da bizim o grupla pek bir alakamız yok. Bizdeki gerilla bahçeciliğini ısrarla politik yorumlamak isterseniz, bence, NY'a değil 1700'lerin Britanyasına, 3. George'a, allotment kavramının çıkışına ve gecekondulaşmaya bakmak gerekli. Hatta ve hatta ata tohum merakına - ata tohum hareketine bakmak iyi bir başlangıç olabilir sanki. Politik kısmı en sona sakladım. Gördüğüm kadarıyla uygulamada iki çeşit gerilla bahçeciliği var. Biri olayın gerilla kısmını vurgulayan. Gizli saklı. Ketum bahçecilik diyorum ben ona. Diğeri de bahçecilik kısmınını vurgulayan, bendeki adı dikkafalı bahçecilik. İnsanın gözüne sokan. Alakasız yere bahçe kuran, millet bahçesinin ortasına patlıcan eken çeşidi (olmaz mı, var öyle biri... Okuyorsa sözüm ona: Bir gün başımızı belaya sokacaksın, başka yere ek şunları! Kimse anlamıyor protestonu :)

Benim yaptığımın adı ketum bahçecilik. Boş ya da kullanılmayan bir arazi buluyorsunuz ve kimseye çaktırmadan dilediğiniz bitkiyi oraya ekiyorsunuz. Sonra hasat ediyorsunuz :) Kesinlikle bakım yapma, bahçe kurma amacınız yok. Belki sadece orta kısımdan böğürtlen gibi bitkileri temizleyebilirsiniz, ancak kenarlar kalsın. Çok gerek yoksa araziyi yenilemek, çapalamak, gübre atmak da.  Tohumu ya doğrudan tohum serpiyorsunuz ya da kil topuyla. Fideyse fide ekeceğiniz yeri şöyle bir üstten çapalayıp hızlıca fideleri ekip araziden çıkıyorsunuz. Dışarıdan bakanlar "aaa burada balkabağı mı yetişiyor, kuşlar ekti herhalde" demesi lazım :)  Kil topunun ne olduğunu, nasıl yapıldığını bu blogda da instagramda da paylaşmıştım. Uzun uzun yazmacağım, hızlısından birkaç not:

  • Öncelikle bahçekondu (gerilla bahçeciliğinin yapıldığı yer) dikeceğiniz yeri iyice bilmek gerek. Hayvanlar giriyor mu? İdeal değil ama çaresi var. Her hayvanın sevmediği bitki illa vardır. Onların tohumlarından da katın kil toplarına. Memeliler pek sevmez dikenli bitkileri. Kediler kokularda hassas. Toprağı iyi mi, su tutuyor mu? Bunun da çaresi var. Kil topu yaparken içine gübre atabilirsiniz. Açıklamıştım. Su tutma işi biraz daha alengirli. Yer örten ama yavaş gelişen bitkilerin (malç) tohumlarından katın. Atık, çöp ya da herhangi zararlı bir şey var mı toprakta? Varsa uzak durun derim. Şaka değil, çöp varsa ya da otoyol/sanayi bölgesi yakınındaysa pas geçin.
  • Amacınız ne? Domatesler, biberler yetiştirmek istiyorsanız -yalan olmasın- işiniz biraz zor, çünkü bu işin espirisi herkesin (hayvan olur insan olur) balıklama atlamayacağı cinsleri ekmek. Bizim millet sever öyle dalından meyve koparmayı, göz hakkı diye karpuz tarlasını kaldırmayı. Kendinize ekiyorsanız göze çarpmayan bitkileri ya da hasat tarihini kestirmesi zor türleri tercih ederseniz iyi olur. Mesela turp, şalgam, yer elması gibi toprak altında yetişen bitkiler. Siyah domates, siyah/mor biber, değişik balkabakları, aşırı acı biber çeşitleri ya da domates görünümlü patlıcan. Dikenli bitkiler, arsız bitkiler. Arsızlara örnek tatlı patates.
  • Tavuklar için yemlik bitkilerden kil topu yapabilirsiniz, sonra gider hasat edersiniz. Buğday, darı, balkabağı, mısır. Gene göze çarpmayan, albenisi az çeşitleri ekmeye özen gösterin. Çilek mısırı, uzunçeroki mısırı mesela. Çelimsiz şeyler. Kimse onlar için bahçeyi alt üst etmez.
  • Yaban hayatı desteklemek için de gerilla bahçeciliği de yapılır. Tohum topuna darı, yonca, buğday ve çeşitli çiçek tohumlarından (akşam sefası gibi) katın. Kaplumbağalar için marul, yeşillikler, ötücü kuşlar için, deve dikeni ve diğer dikenler, yararlı böcekler için maydanoz ve sığ çiçekleri olan bitkiler, kelebekler için turp. Kendi karışımlarınızı yapın. Denemekten yanılmaktan korkmayın. Elinizde fazla sebze tohumu varsa, katın gayri. Yonca tohumu varsa ondan da katın. Arılar için karışımlar hazırlayabilirsiniz. Her bölgede arıların tercihi farklı, o yüzden karışım vermiyorum.
  • Benim en sevdiğim gerilla bahçeciliği yabani bitkileri, sebzeleri yetiştirmek. Daha doğrusu kendi başının çaresine bakanları. Sulak bir yer mi gördüm söğüt dolu sokuşturuyorum. Bir sene sonra gelip fidelerimi alıyorum. Ya da nane. Hemen sarıyor. Kim evde bayır turbu yetiştirir ki? Dikin bir yerlere, kendi yayılır zaten. Yol kenarlarında karakafes otuna denk gelirseniz bilin ki kirpi pek uzaklarda değil :) Arada bir orakla gidip hasat ediyorum, yaprakları bir bidona basıyorum. Sonra kendi bahçemde gübre olarak kullanıyorum. Bir iki kere çok yanlış bitkileri ekmişliğim vardır, siz siz olun kolay yetişiyor diye istilacı bitkilerden ekmeyin. 
  • Sapan gerilla bahçeciliğinin olmazsa olmazı. Kil topunu serpmek, dağıtmak için biçilmiş kaftan. de.. yasadışı. Yanınızda sapan taşımayın benden söylemesi. Odun yatağı yaparken yırtarsınız, sapanda yırtamazsınız.

Bahçecilik vurgulu kısmı da şöyle. Diyelim ki kimsenin kullanmadığı boş bir arazi var. Kimse ekmiyor etmiyor. Belediyeye ait olur, tren yolunun kenarı olur, kavşakların ortasındaki yeşil alanlar olur, mezarlığa/okula vb. ayrılan ama daha dahil edilmemiş alanlar olur. Karşı binadaki cadalozun arazisi olur. Oraya kimseden izin alamayıp bahçe kurarsanız -yolları, sebze yatakları olan- bu işte dikkafalı gerilla bahçeciliği. Arazi sahibinden izin almamak esas. Sanki arazi sizinmiş gibi. Tabii etrafını tel ile çevirmek bir risk, arazi sahibi gelip "hayırdır kardeşim" diyebilir. Olayın esası arazi sanki sizinmiş gibi bahçe kuruyorsunuz. İşte burada bizdekiyle yurdışında olanlar arasında fark var. Bizde olanı az buçuk herkes bilir herhalde. Biri gider ahşap, çöp vs bir çit kurar. Sonra bahçeyi ekmeye başlar. Genelde karalahana ekilir :) etrafı aşırı bakımsız bırakılır. Çöp vs birikir. Sonra tavuk beslemeye başlanır. O tavuklar yola çıkar, yolda bulduklarıyla beslenir. Olay tavuğa geldiyse artık geri dönüşü yok! En uyduruğundan tavuklara kümes yapılır, kümes barakaya dönüşür. Barakaya baca konur. Hop! Birkaç sene geçmeden 10 kök karalahana olur bahçeli gecekondu. Belediye bir yandan yıkmak ister bir yandan su, elektrik, gaz bağlar. Her seçimden önce 3-4 ay inşaat dönemidir. Gecekondulaşma.

Gerilla diyorduk. Bahçe diyorduk... Kimseyi inandıramazsınız. Bizde bahçe araç, yurtdışında ise amaç. Orada bahçe ev yapmak için bir araç değil. 

İşte bu yüzden alalen, öyle göz önünde bahçe kurmaya kalkarsak pek hoş görülmüyor. Ne işi var, kesin ev dikecek oraya diye hemen ihbar ediliyor. Zaten biraz zor kurarsınız. İşin bir de insan kısmı var. Tapulu arazide sebze yetiştirmek için elli tane lüzumsuz tiple uğraşıyorum. İzinsiz tellerden bahçeye atlayanı. Zevk için domates çalanı var, fideleri kıranı. Göz hakkı diye ağacı indireni. Şehirde sebze yetiştirmek zor demiş miydim? Tapulu araziye bunları yapan, sahipsiz bahçeye neler yapmaz. Neyse carolina reaper ektiğimden beri fazla musallat olmuyorlar. Yaktım, hem de nasl yaktım :)

Peki yurt dışında niye amaçları ev yapmak değil de bahçe kurmak? Ekonomi. Bugünlerde olduğu gibi ekonomi zora gittiğinde tasarruf etmek için bahçe kuruyorlar. Kimi devleter bunu düzene sokmuş hatta teşvik etmiş. Mesela İngiltere. Allotmentlar ayrılmış, isteyene kendi sebzesini yetiştirmesi için kabaca 250 m2 alan verilmiş. Sıkı kuralları var ama kirası yok denecek akdar az. Gelir grubu az olanlar kendi sebzesini kendine tahsis edilen arazide yetiştiriyor. Zaten allotment tahsis edilen yer demek. Böyle bir sistemin olmadığı yerlerde insanlar başkalarının arazilerinde, boş arazilerde sebze yetiştirmeye başlamış. Peki niye bazı devletler böyle bir yöntemi teşvik etmiş? İlk neden: sanayileşmenin ilk dönemlerinde işçiler isyan etmesin diye. Günde 14 saat çalışan insanların da yemek yemesi için. İkincisi fiyat istikrarı. Fiyatları dengeli tutmak için en temel yöntemlerden biridir tüketicinin ürünlerin bir kısmını kendi ürettiği sistemler. Patlıcan biber fiyatı uçup gittiği bugünlerde, seneye bahçeye patlıcan biber ekmeyecek misiniz? Üçüncüsü savaş/kıtlık durumu. Savaşlarda herkesin kendi yiyeceğini üretiyor olması esas - merak edenler vikipediden victory garden (zafer bahçesi) konusuna bakabilir. Dördüncüsü de yine ekonomi. Bu tür bahçeler pazar oluşturuyor, tüketimi çeşitlendiriyor. Yeni aletler, yardımcılar. Mezarlıklarda bile mezarlara bakan var. Bu bahçelerde ise yük taşıyan, bakım yapan, ürettiklerini satanlar...

Bizden örnek verelim. Son birkaç yılda sebze fiyatları akılalmaz şekilde yükseliyor ya ülkemizde, neler yapılıyor? Fiyat baskısı kurulmaya çalışıyorlar, denetimler yapıyorlar. Bir yandan tarım kredi kooperatifleriyle piyasaya daha ucuz ürün sürmeye çalışıyorlar, enflasyon karşısında ezilmeyelim diye. Bir yandan da dev bahçesi gibi çimenlik alanlar yapılıyor. Eleştirilecek onlarca nokta görsem de nedenleri de var muhakkak. Haklıdır haksızdır, konumuz değil girmeyelim. Başka bir yaklaşım da dev gibi çimenlik alanları yapmak yerine, ihtiyaç sahiplerine bu arazileri - 100 -150 m2 olacak şekilde - kiralamak. Peki bu araziler nasıl denetlenecek? Rüşvetçiler mi? Gene konumuz değil girmeyelim. Bir başka yöntem de ihtiyaç sahiplerinin otoriteyi yoksayıp gidip boş alanları kazıp kendi sebzesini ekmesi. Buna da girmeyelim. Bizde olay buralarda politikleşiyor işte. Bu blogu olabildiğince kahverengi tutmaya çalışıyorum, ondan mor kısımları pas geçtim. Konunun nereye gittiğini tahmin etmişsinizdir.

 Uzun lafın kısası, etrafınızda boş kullanılmayan bir alan varsa güzelleştirin. Tohum saçmak için arazinin sizin olması şart değil. İster çiçek ekin, ister sebze, isterseniz de yaban hayatı destekleyin. Devedikeni tohummu saçın :) Belki bahçeniz vardır belki tarlanız, kendinizi alanınızla kısıtlamayın. Kkullanılmayan arazilerden gerilla bahçeciliğiyle faydalanabilirsiniz. Vee en önemlisi yanınızda sapan taşımayın.

Gerilla bahçeciliğinin çalakalem yazısı budur. Burada bitmiştir.

16 Mayıs 2021 Pazar

çalakalem: tohum topu / kil topu

 Permakültürün dedelerini say deseler herhalde kimse Fukuoka'yı saymadan geçmez. Fukuoka'nın kitaplarının Türkçeye tercümesi var. Merak eden herkes alıp okuyabilir. Onun keşfettiği yöntemlerden biri de kil topu ya da diğer adıyla tohum topu. Aslında antik mısırda nehir taşkınlarından sonra tarım arazilerini kurtarmak için kullanılan bir teknik.

Bitkilerin milyonlarca tohum vermesiyle bizim kil topu yapmamız arasında aynı neden var. Bitkiler milyonlarca tohumdan birinin hayatta kalmasını umut ederken biz de kil topuyla saçtığımız her tohumun hayatta kalmasını istiyoruz. Ya da ona benzer bir şeyler :)

Kil topu bir çeşit tohum ekme yöntemi, ama tohumu toprağa ekmeden. Tohumun etrafını kille kaplıyoruz. Her nasıl yumurtada kabuk içini koruyorsa, kil topunda da kil tohumu koruyor. Kil esasında çok sıradışı bir malzeme. Her bir danesi o kadar ufak ki birbirini tutuyorlar. Çok ince olduğu için boşluk da kalmıyor. Kuruyunca da -toprağı killi olan herkes bilir- kaskatı kırılmaz bir malzeme haline geliyor. Tohum korumak için ideal malzeme. Tohum topu yapmak için zaten bir kil lazım bir de tohum. Başka malzemeler de var, onlar tuzu biberi. Şart değil.

Kil nasıl elde edilir?

Topraktan :) Bahçenizde yoksa dere kenarlarında (suyun en yavaş aktığı, vıcık kısımlar), taş altlarında ya da bir yerde yığılı halde. Çok zor değil kili bulmak. Saf da olmak zorunda değil. Elinizdeki toprağın killi olup olmadığını anlamanın kolay bir yöntemi var. İyice nemlendirin, sonra avucunuzla sosis gibi bir şekil vermeye çalışın. Şayet oluyorsa toprak killidir. Bozuluyorsa, şeklini koruyamıyorsa başka yerlere bakın. Ne kadar ince uzun olursa kil o kadar saf demek.

Yıllar önce kil elde etmek için yaptıklarım şöyle. Bulabildiğim kadar kili topladım ve büyükçe bir varilin içine koydum. Bu aşamada içinde taşlar, otlar, kökler, kum vs de var tabii. Varili suyla doldurdum ve matkabın ucuna boya çevirmek için takılan uçla suyu çırpmaya başladım. Otlar, kökler vs yüzeye çıktı, taşlar ve iri kum taneleri de dibe çötü. Yüzeyde birikenleri attım. Bir yandan da düz bir yere naylon serdim (sebzeler için don kırağı örtüsü gibi geçirgen bir malzeme de serebilirsiniz). Kenarlarına taşlar koyarak yükselttim. Varildeki çamurlu suyu (dibini kaldırmadan) bu havuza döktüm. Dökerken de bulabildiğim en ince elekten geçirdim çamurlu suyu. Elek derken naburdan bulabildiğim en ince eleği kullandım. Burada biraz ek bilgi, esasında kil 0,002 mmden küçük parçalara deniyor. 0,002 mm ile 0,05 mm arasında ise toprak, ona silt ya da mil. Ondan da büyükse kum deniyor. Tabii ki 0,002mm'lik bir elek bulup kullanmadım. Zaten isteseniz de kullanamazsınız, hemen tıkanır. Öyle ince bir eleği kullanmak için çamurlu suyu büyükten küçüğe doğru belki 10 kere elekten geçirmeniz gerekecek. Bizim bu kadar ideal kile ihtiyacımız yok zaten. İlk başta çamurlu suyu karıştırmıştık ya matkapla (ya da sopayla), acele etmeyin su biraz otursun. Önce taşlar dibe çökecek, sonra iri kum, sonra ince kum, sonra silt en son da kil. Tabaka tabaka halinde birikiyorlar. Varili karıştırdıktan sonra 15-30 dk kendi haline bırakırsanız taş, kum ve siltin büyük bir kısmı dibe çökmüş olur, sizin elinizde de içinde yanlızca kil olan çamurlu su. Dibini dökmüyoruz tabii ki. Süreyi toprağınıza göre kendiniz ayarlayın, baktınız hala kumlu geliyor, daha çok bekletin suyu. Dediğim gibi ideal olmasına hiç gerek yok, kile silt karışması da kil topu yapmanıza engel değil.  

Elekten (ya da mutfaktan aşırdığınız süzgeçten) geçirdiğiniz suyu kendi haline bırakın. Güneş altında (rüzgarda) buharlaşsın suyu. Kilin birden çok kullanım alanı var (havuz yapmak, kaçakları tıkamak, çanak çölek, ev yapmak gibi gibi). Akmaz, kokmaz zaten. Yapıyorken bol bol yapın. Yıllar önce bir yaz ürettim, hala kullanıyorum...

Son bir nokta, plajdan kum getirmediyseniz her toprakta kil var. Killi toprak bulursanız bu işlemi bir kere yaparsınız, ideal toprak bulamazsanız üç beş kerede yaparsınız.

"Kim bu kadar uğraşacak yahu" diyorsanız seramikçilerin kullandığı kil var, internette satılıyor. Onu kullanabilirsiniz. Kiltopu için fazla ideal o malzeme, fazla iyi. Onu kullanarak yaptığım kil topları, tohum topundan daha çok taş bilye gibi oldu.

Kil topu yapımı

Terbiyeli köftenin köfteleri nasıysa kilden öyle toplar yapıyoruz. İçine de tohumları koyacağız. Farklı usüller var ama işin özü bu. Toplar çok büyük olursa uzun süre dayanıyor, daha büyük tohumlar koyabiliyorsunuz ama saçtığınızda parçalara bölünebilir, yamaçtan yuvarlanabilir, çimlenmesi için de bol yağış olması gerekir. Toplar çok ufaksa daha çok sayıda üretirsiniz, etrfa saçması rahat olur ancak az yağmurda tohumlar çimlenip sonra güneşte kavrulabilir, yağışta yüzeyde hareket edip suyun biriktiği yerlere yığılabilirler. Ben kendi yaptıklarımda -bizim iklim için- 1-1,5 cm çapında olanları ideal buldum. Daha sıcak yerlerde daha büyük, daha sık yağış alan yerlerde ise daha küçük yapabilirsiniz. İstanbul ve marmara bölgesi için 1 cm'in altına düşmeyin derim, 3 cm'nin de üstüne çıkmayın.

Yassı olanlar - para gibi- yamaçtan aşağıya yuvarlanmıyor bir de :)

Tohumları kilin içine nasıl koyacağız peki? Kimileri topa ilk şeklini verdikten sonra (mantı yapar gibi) tohumu içine tek tek koyuyor. Bu bir yöntem, yapılabilir. Ancak çok vakit alıyor. Çoğu ise kili bir leğene koyduktan (nemlendirip, ıslatıp) sonra -köfte yapar gibi- içine tohumu ve diğer malzemeleri (aşağıda açıkladım) koyduktan sonra yoğurup şekil veriyor. Tabii tohumların bir kısmı dışarıda kalıyor. Yaptığı topları da (terbiyeli köfte yaparken birbirlerine yappışmasın diye köfteleri nasıl una atıp unla kaplıyorsak) kil tozunu serili bir siniye atıyor. Bu da başka bir yöntem. Daha çok tohum harcıyorsunuz böylesinde. 

Kil topu makinesi var. Beton mikserinin kendin yap versiyonu. Önce tohumları atıp biraz suluyorsunuz, sonra da kil tozu atıyorsunuz mikserin içine. Bu şekilde her tohum kille kaplanmış oluyor. Ben yaptım, kullandım. Kil topları elle yaptıklarınıza kıyasla daha ufak olsa da bir saatte binlerce kil topu üretebilirsiniz. Güzel icat. Mikserin belli bir hızda dönmesi gerekiyor. Notlarımı bulamadım malesef, ayrıntılarını yazamıyorum. Videosu şurada:

 Permieste makineyle ilgili şu thread var: kiltopu makinesi

Diğer malzemeler

Kil topu yaparken nasıl köfteye baharat pirinç vb katıyorsunuz çeşitli malzemeler ekleyebilirsiniz.

  • Gübre tozu: Tohumlar çimlendikten sonra bir coşsunlar istiyorsanız ya da hazır kil topları saçıyoruz gübre de saçmış olalım diyorsanız toz halinde gübre katabilirsiniz karışıma. Tohumları yakmamaya dikkat edin. Yanmış keçi gübresi, yarasa gübresi gibi. 
  • Diatom: Böceklere karşı. Karışıma katak yerine topların üstüne nemliyken diatom serpmek de aynı işlemi görüyor. Doğrudan karışıma katınca top daha kırılgan oluyor.
  • Biokömür- Toz halinde. Gübre gibi, tohumların çoşmasını, ekerken mikrobiyal hayat da eklemek istiyorum diyorsanız karışıma bir miktar katabilirsiiz. %5'i geçmeyin. Ya da diatomda olduğu gibi kömürle kaplayabilirsiniz.
  • Üzüm çekirdeği tozu: Kuşları uzak tutmaya yarıyor. Bir kere topların içinde tohum olduğunu fark etmeye görsünler, hepsini paramparça ediyorlar. Nasıl birber bizim ağzımızı yakıyorsa üzüm de onların.
  • Acı biber tozu: Bu da memelileri uzak tutamaya yarıyor. Fare gibi. Bulabildiğiniz en acı biberin tozunu kullanın.
  • Mikoraza mantarı sporu: Mantar aşılamak için.
  • Hindistan cevizi lifi: nem tutsun diye (2 cm çapından daha büyük toplar için)
  • Geri dönüştürülmüş kağıt lifi- selüloz: Geniş alanlarda yaban hayatı canlandırmak, ağaç ekmek için uçaktan kil topu atıyorlar kimi ülkelerde. Toplar yüzeye çarpınca parçalanıyor doğal olarak. Bunu engellemek için lif katılıyormuş karışıma. 
  • Çimento: Aşırı yağış alan bölgelerde (hindistanda muson alan bölgelerde gibi) kil topları daha ilk yağışta eriyip gidiyor. Normalde bir süre nemli kalıp, tohumun çimlenirken topu parçalaması gerekir. Topun hızla erimesini engellemek için karışıma bir miktar çimento katıyorlarmış.

Diğer malzemelerden hangisini eklerseniz ekleyin kil oranı %60-70 'in altına düşmemesine dikkat etmek gerekiyor. 

Diğer Taktikler - Önemli Noktalar

  • Kil topuyla tohum ekmek gözü kapalı sebze bahçesi ekmek gibi. Hangi tohumun nereye düşeceği hiç belli olmuyor. Bu yüzden fazla çeşitte tohum kullanın. Top güneşli bir yere düşerse ayçiçeğinin hoşuma gider, daha nemli bir yere düşerse mısırın gibi.
  • Tohum karışımına bir miktar darı, kuş yemi gibi doğal hayatı besleyecek bitkilerin tohumlarından da koyun. 
  • Malç üstüne kil topu saçmak kesinlikle başarıyı arttırıyor. Fukuoka da böyle yapıyordu. Ya da saçıp üzerine ince bir malç tabakası (saman gibi) serebilirsiniz.
  • Kil topu yapmanın mantığına biraz aykırı olsa da sulamayı kontrol altına alırsanız (kendiniz sularsanız) hiç sürülmemiş toprakta bile bol bol sebze/çiçek yetiştirebilirsiniz (karışıma gübre katmayı unutmayın)
  • Kil topları aylarca (kimi örneklerde yıllarca) doğru zamanı bekleyecektir. İçinde tohumla doğru şartların oluşmasını bekler öyle. Ekim konusundaki baskı böylece azalmakta. 
  • Yahoo grupları varken seedball/kil topları içi bir grup vardı. Kiltopuyla ilgili bilgilerin çoğu o grup içindeki yazışmalardan geliyor. Ancak malesef benim bildiğim kadarıyla son yıllarda böyle bir kollektif çalışma yok. Yunanistanda Kostantis diye bir adam var, yol kenarlarına kil topu saçıp sonuçları permies'de paylaşan. Merak edenler için bilgi olsun diye yazdım.
  • Doğal hayata destek olmak için darı, çiçek tohumları, yonca, turp, buğday gibi tohumlardan karışımlar yapıp saçabilirsiniz.
  • Kil topu -diğer tüm yöntemler gibi- permakültürde başvurulan yöntemlerden yalnızca bir tanesi. Doğrudur ya da mandolarianda dedikleri gibi "this is the way" - bu iş böyle yapılır durumu kat-i suretle yok. Permakültürde bir alan bölgelere ayrılır, Z0 - zone 0  yani- ev, 1. bölge (Z1) evin dibinde, her gün vakit geçirdiğiniz alan, Z5 de sık gitmediğiniz yabani bölge anlamına geliyor. Kiltopu yöntemi (şehirde gerilla bahçeciliği ya da kırsalda yaban hayatı canlandırma gibi çabalarınız yoksa) bence Z3-4'e daha uygun bir yöntem. Çiçek tohumlarıyla kil topları yapıp eşe dosta hediye edebilirsiniz, ancak konuya üretim amaçlı yaklaşıyorsanız bahçenizin daha az ilgilendiğiniz bölgelerinde kil topu kullanacaksınızdır.


4 Mayıs 2021 Salı

kitap: The Lean Farm

Bu aralar kendimi pek yormamalıymışım. Öyle sabahtan akşama kadar kazma sallamak yokmuş. İyi madem, kitap okurum ben de.

Okuduğum kitabın adı The Lean Farm: Guide to Growing Vegetables. Yazarı Ben Hartman. Türkçesi var, "pratik sebze yetiştiriliciği rehberi, yeni insan yayın evi -30tl", İngilizcesi yeni çıktı (2017). İngilizcesinin fiyatı 30 dolar kadarmış, bana hediye geldi. İyi ki de geldi :) Ben aynı kitabı birkaç kere okurum. İlk okumam bitti paylaşmak istedim. 

Yalan olmasın bugüne kadar "lean" kelimesinin anlamını hiç merak etmedim. Sözlük yağsız diyor. Lean farmer= yağsız çiftçi?? Yağsız demek değil lean. Gereksiz şeylerden kurtulmuş hale lean denir ingilizcede. Diyelim ki her gün ağırlık çalışıyorsunuz, kas yapıyorsunuz. Lean vücut demek, sağlığınız için gerekli, yüksek performansta spor yapmaya devam etmeniz için gerekli yağ oranına deniyor. Daha az yağınız varsa spor yapmaya devam edemezsiniz (instagram resimlerinin aksine yağ oranının belli bir oranın altına düşmemesi gerekiyor), daha çoksa da size yararı olmaz ağırlık yapar gibi. Lean farmer demek de taş gibi vücudu olan kadın/erkek çiftçi demek değil; üretimi tıkır tıkır yapan, her yaptığı işin çiftliğe kazanç sağladığı, bir işi iki kere yapmayan çiftçi demek. Türkçesi verim odaklı üretim modeli olabilir. Ya da akıllı üretim modeli. Şimdi diğerleri biz akıllı değil miyiz diyecek, ondan biz verim odaklı üretim diyebiliriz. O da çok uzun oldu. Türkçesi İDEAL ÜRETİM olsun. Ben dedim :) Bundan daha verimlisi olamaz çünkü, iddiası o.

Dediğim gibi ideal üretimde amaç hiç bir işi iki kere yapmamak, en az çabayla en çok kazanç sağlamak. Mevzu organik üretim olduğu için bunu makinelerle, kimyasal gübrelerle değil akıllıca çalışarak yapacağız. Kitabı incelemeden önce birkaç örnek vereyim de kavram açıklığa kavuşsun. Hepimizin aletleri sakladığı bir deposu, bir duvarı vardır muhakak. Bu alan da muhtemelen eve yakın, atölyenin de dibindedir (tamiri, yağlaması rahat olsun diye). Bende de durum bu. Kaç kere ileri geri yürüyorum ekim yaparken inanın bilmiyorum. Oysa sebze yataklarının yanında bir alet durağı olsa - aletleri asabileceğim, yağmurdan koruyan, gerekirse kilitli- her seferinde getir götür olmazdı, ne güzel olurdu. Ekimden sonra alet durağında şunlar olurdu: yabani otlarala mücadele için ufak çapa, tel çapası, F çapası (bunları üretiyorum bu yaz gelecekler), 2 haftada bir sebzeleri gübrelemek için gübrelerden azar azar, domatesleri budama makası, ipe sardırma aletleri vs. WD-40 da olurdu muhakkak. Bir çifliğe belki 3-4 tane alet durağı gerekir bu halde, belki de aynı aletten bir kaç adet. Olsun, sen bahçeye çıktın mı arkana bakmadan çalışacaksın. Tak tak. Aa alet atölyedeydi, şimdi ne yapacağız olmayacak. Belki bir kayıt defteri de olur durakta. İş bitince sıcağı sıcağına yazarsın ne yaptığını, neyin eksik kaldığını. Bir daha geldiğinde açarsın defteri görürsün (telefon yoksa mesela)

Görüldüğü üzere en düşük maliyetle üretim değil amaç, değer katacak, verimi arttıracak şekilde üretim yapmak.

Kitaba geçelim:

Kitap haklı olarak japon üretim tekniklerinden çok etkilenmiş, malum adamlar karınca gibi tıkır tıkır çalışmak üzerine kurmuş sistemlerini. Sistem daha çok 5S organizasyon sistemi üzerine kurulu. Merak edenler vikipedide 5S diye aratabilir. Sıra ile şöyle -wikiden-  Seiri (ayıklama- gereksiz ya da anlık ihtiyaç olmayan şeyleri çalışma ortamından uzaklaştırmak), Seiton (düzen - sürekli ihtiyaç olan şeyleri kullanmayı kolaylaştırmak için yapılan düzenleme, dizme işi), Seiso (temizlik - üretimden kaynaklanan her tür kirliliğin yok edilmesi- hataları önceden tespit etmeye yarar), Seiketsu (standartlaştırma - olayın sürekliliği sağlamak için rutinler belirlemek, listler çıkarmak gibi) ve Shitsuke (disiplin - bu ilk 4 adımın birbiriyle çalışmasını sağlamak gibi, devamını sağlamak için eğitimler vb). Bir de safety var - işçi güvenliği. O da olursa 6S oluyor. 

 Ben mühendisim, biz bunları iş yerlerinde ve şantiyelerde uyguluyoruz. Bunu uygulamayan şantiyeler iflas ediyor. Şantiyeyi sesinden anlarım diyen mühendisler var ve dedikleri gibi gerçekten anlaşılır. Şantiyede 5S'i uygulmazsanız kaos oluyor. Paldır küldür gırla. 5S (ve ötesinin) ugulandığı şantiyelerde ise öyle sadece alet sesleri geliyor, o da ritmik. Peki tarımda nasıl olacakmış bu iş?

Giriş kısımda 5 taktik vermiş:

  1.  Sadece değer katan aletleri tut. Sık kullanmadığınız aletleri ayırın, depoya kaldırın (seiri)
  2. Ürünlerin değerine müşteri karar versin. Ne istiyorlar, ne zman istiyorlar ve ne kadar istiyorlar. Misal halapenyo biberi, almıyorlarsa ekme.
  3. Değer ketan adımları tespit et, ilişkilerini ortaya çıkar. Hangi adımda ürünler değer kazanıyor mesela. Bahçeye gelip dalından toplama mevya bahçeleri var yurt dışında. Toplamaya gerek yok, çünkü kendisi gelip toplarsa 5 lira veriyor kilosuna, sen toplayıp, temizleyip, paketleyip, paara götürüp satarsan 6 liraya. O kadar iş kata kata 1 lira değer kattı. Misal havuçları yıkamalı, havuçları yıkamak değer katıyor. Yıkanmamış havuca 1 lira bile vermezken müşteri, yıkanmışına 5 lira veriyor.  Paketlemek değer katıyor mu? Belki müşteri pek takmıyor bu durumu.
  4.  Muda'ları sil. Muda japoncada yaptığınız işe değer katmayan her şey. Boşa çaba harcamayın demek. Gereğinden fazla üretmek, beklemek, gereksiz nakliye işleri, gereğinden fazla işleme maruz tutmak (domatesleri tek tek etiketlemeye gerek yok mesela), kullanılmayan malzemelrin birikmesi, adım sayısınınn fazla olması (2 hamlede yapılabilecek bir işi 10 adımda yapmak) gibi gibi (kitapta dahası var)
  5. Kaizen, ara vermeden ilerleme. Bu iş böyledir demek yok. Her sene, her sezon hangi adımlar gerekliydi hangileri gereksizdi değerlendirilecek. Gereksiz olanlar silinecek. Bu şekilde Muda sıfırlanacak.

Birinci bölüm zamanı idealize etmekle ilgili, heijunka takvmiyle kanban takvimini açıklıyor. Heijunka takvimi sizin bir yıl içindeki yük dağılımınızı ayarlamanıza yarıyor. Niye böyle bir şeye ihtiyaç olduğunu açıklayayım. Sebzeleri ne zaman ekiyoruz? Nisan mayıs ayı gibi. Ekim yapıyorken yataklar hazır olmalı. Fideler de. Nisan ayında yatak hazırlıyorsanız, bir yandan da tohumdan fide çıkarıp fide aktarmakla, geçmiş olsun. İlkbaharda fide şaşırtanlar da var. İmkansız, yorgunluktan ölürsünüz. Yurt dışında şöyle yapıyorlar: yataklar sonbaharda hazırlanıyor ve üstü silaj örtüsüyle kaplanıyor. İlkbaharda yapılacak tek şey örtüyü açmak. İlkbaharda fide şaşırtması genelde tercih edilmez. Vakit yok çünkü. Viyollere hızlıca ekim yapılır. Gibi. Bu şekilde yükü yaydık. Tamam belki ilkbaharda tatile çıkamazsınız ama delirmeye de gerek yok. Kayıt defterinizi (her gün ne yaptığınızı) iyi tutuyorsanız yük defteriniz aşağı yukarı bellidir. Yükü yayın ya da yaymaya imkan veren sebzelerden başlayın. Sarımsak mesela. İlkbahardaki o yoğun ekim döneminde ilgiye ihtiyaç duymuyor, bozulmaz etmez. 6 ay satış yapabilirsiniz. Sarımsak kışın işin en az yoğun olduğu döneme yük koyarken, ekim çılgınlığı bittikten sonra hasat ediliyor.  


 Peki yükün ne kadarı? Kanban haritası da bununla ilgileniyor. Ne kadar iş yapacaksınız? Kaç yatağa hangi sebzeler ekilecek? Ne kadar üreteceğinizi bilirseniz o kadar az yatırım yaparsınız, o kadar az yorulursunuz. İhtiyaç ne kadarsa o kadar üretmeye çalışın. Ne az ne çok. Bunu nasıl yapacağız peki?

  • Ekim yapmadan satış. CSA modeli. Şimdi genel sebze satışından örnek veriyor, biraz karışık o konu. Ben tek üründen örnek vereyim. Diyelim ki sarımsak ekeceksiniz. Harcamayı ne zaman yapıyorsunuz? Ekim ayı gibi, toprağa alçı, gübre vs atılıyor. Satışı ekim ayında yapmaya çalışın. Diyelim ki piyasa fiyatı 100 tl ve siz kimine 70 tlden kimine de 110 tlden sattınız. Zararda değilsiniz. Maliyetiniz 20 tl değil mi, belki daha az. Her sattığınız 1 kilo için 3-4 belki 5 kilonun maliyetini çıkardınız. Ne kadar üretteceğiniz belli, ne kadar satacağınız belli. Risk alıp daha çok da üretebilirsiniz. Maliyeti çıktı nasıl olsa. Önden satın.
  • Toptan satışa imkan verin. Toptan satın alabilecek insanlarla iletişime geçin, restoranlar, oteller ve işyerleri gibi. 
  • Market satışlarında detaylı kayıt defteri tutun. Hangi üründen ne miktarda hazırlandı? Diyelim ki 100 kg domates, 20 kg pazı, 10 kg mısır ve 20 kg biber. O hafta neler kaldı, satılmadı. 20 kg domates, 5 kg pazı, 10 kg ıspanak. Biber ve mısır bitmiş, kaçta bitti? 11:00'da son biber satılmış. Mısır da 16:00'da.  Hmm demek ki bibere talep çok, mısır ucu ucuna. Biberi arttıralım, mısır yeterli gibi. Bir sonraki haftaki aşağı yukarı aynı ürünler satıldı diyelim, sadece 20 kg biber yerine 60 kg biber götürdük pazara. Domatesi de 100kg değil de 90 kg yıkadık, paketledik götürdük. Bir de ıspanak çıkmış, ondan da götürdük 15 kg. Şöyle ki 90kg domates, 20 kg pazı, 10kg mısır, 60 kg biber, 15 kg ıspanak. Satış nasıl olmuş? Domates bitmiş saat 16:00'da. Güzel. Biberden 5 kg kalmış. Tamam onda da hedefi tutturmuşuz. Mısırdan 1 kg kalmış. Olabilir. 20 kg pazı satamamışız, 5 kg satılmış sadece. Ispanaktan da yalnızca 1 kg kalmış. Buna bakınca diyorsunuz ki, ıspanak satışı pazı satışını etkilemiş. Müşteri pazı yerine ıspanak tercih etmiş. Ancak toplamda aşağı yukarı aynı miktarda satın almış, ilk hafta 15 kg pazı ikinci hafta 19 kg(pazı +ıspanak) Başka bir örnek: havuç satışa çıkınca turp satışının düşmesi olabilir.

İkinci kısım yatak hazırlığının idealleştirilmesi: Kompost kullanın diyor. İkiye ayırmış kompostu, kahverengi ya da siyah. Kahverengi komposta ben zengin kompost demiştim önceki blog yazılarında. Gübrece zengin, çoşturan cinsten. Siyah kompost ise toprağın yapısını toparlamak için kullanılan kompost. Ağaç yaprakları, saman vb. ile üretilen mineralce zengin kompost. Ne akdar tükettiğiniz, o yatağa ne kadar eklediğinizi, ne zaman eklediğinizi hep not alın. Önceden ektiğinize ve ekeceğinize göre kompost ekleyin. Mısır ektiyseniz ve sonrasında ıspanak ekecekseniz, bol koyun kompostu ya da kahverengi kompost koyun. Ispanaktan sonra turp ekecekseniz abartmaya gerek yok, ya az koyun ya da siyah kompost. Kitapta hangisine ne kadar eklemiş tablo halinde vermiş.

Üçüncü kısım kompost yapımıyla alakalı. Merak eden okuyabilir. Kitapta 927 yılında yazılmış bir kitaba atıfta bulunması dikkatimi çekti. Regulations of the Engi era (Engisiki) üretim için ne gerekiyor tek tek yazılmış. Kitaptan birebir almayayım ama her ürün için "ne'den ne kadar gerekiyor" temalı, şuna benzer bir listenizin olması gerekli. Diyelim ki 1 dönüm mısır ekeceksiniz:

Değerlerin hepsi uydurmasyon:

  • 5bin adet mısır tanesi (yarım kilo mısır)
  • Gübreleme için 80 kg kemik unu, 20kg balık unu, 120 kg hayvan gübresi
  • Hayvan gübresinin taşınması için 20 gün, 1 işçi
  • Diğer gübrelerin serilmesi 10 gün 
  • Çapa 22 gün (10. ayda)
  • Ekim 10 gün (3. ayda)
  • Ekimden sonra 3,10, 14 ve 21. günler yabani ot kontrolü ve temizliği

gibi

Bu şekilde 1 dönüme mısırı elle ekiyorsanız kaç gün gübre taşınacak, kaç gün çapa yapılacak bilirsiniz. Kompostla ilgili değil yazdığım, biliyorum, kompost kitapta yazıyor :)

Tohum başlatmayla ilgili 4.bölüm. Hangi tohum ne zaman ekilir, hangi toprak karışımına ekilir, hangi sıcaklıkta çimlenir? Kaç gün çimlendirme odasında tutulmalı, kaç günde seraya alınmalı? Çimlendirme odası nasıl yapılır? Niye fideler dipten sulanmalı?

Beşinci bölüm fide aktarımıyla ilgili. Fideler arası mesafe, toprağa ekim geometrisi çizmek, viyole çoklu ekim (4 turbu mesela beraber yetiştirebilirsiniz, her bir viyol kutusuna 4 turp ekmekle 1 tup ekmek aynı iş, 4 kat ürün). Malç'ın neden muda olduğu, fideleri iklime uydurmanın neden gerek olmadığını, hangi aletleri kullandıklarını, yer seralarını sb. anlatıyor bu bölümde.

Altıncı bölüm paper pot tekniği üzerine. Paper pot kağıttan viyol demek. Akordiyona benzer kağıttan viyollere toprak doldurup tohum ekiyorsunuz. Ekim zamanı bir ucundan tuttuğunuzda çorap söküğü gibi açılıyor, tek tek fide fide ekmek yerine viyolün tamanını bir seferde ekebiliyorsunuz. Bu viyollerin kendisi de ekim aleti de Türkiye'de yok malesef. Fiyatına bakacak olursak da yakın bir zamanda da olmayacak. Ne diyelim, inşallah belki bir gün yapmak nasip olur.

Tohumu doğrudan ekmekle ilgili yedinci bölüm; doğrudan toprağa ekmekle ilgili. Otomatik tohum ekici aletler var yurtdışında, seeder deniyor. Vitesleri, tohum ağızlarıyla toplamda 2bin dolar civarı. Niye bu aletlerin gerekli olduğundan açmış konuyu, tek tek incelememiş hangisi hangi işe yarıyor diye. Ben bir tanesini alabilirsek bayram yaparım herhalde :) 2022 yılına bu aletlerden bir tane kesinlikle yapacağım. Neden gerekli olduğunu anlamak için youtube videolarını izlemeniz yeterli. 30m yatak 5 dkda mı dikilir ya! İkinci ve üçüncü önerisi toprağın nemiyle alakalı. Toprağı ekinceye kadar, ondan sonra da tohumlar çimleninceye kadar nemli tutun diyor. Dördüncü önerisi tohumlar arası mesafeyle ilgili, çok sık ekmeyin diyor. Çok da seyrek de ekmeyin. Dengeyi bulun diyor, önerilerde bulunuyor.

Sekizinci bölüm zurnanın zortladığı kısımla alakalı. Yabani ot ve zararlılarla mücadele muda'sız (boşa emek sarf etmeden) nasıl yapılır. Beş önerisi var, tohumu doğrudan toprağa ekecekseniz kesinlikle en az yabani ot olan alanlara yapın, ekim yaparken şaşırtın: yabani otların çimlenme zamanından uzak durun, Temmuz 1 tarihine dikkat edin (bu ABD için geçerli, bizde haziran 15 olabilir, yabani otların çoştuğu tarihlere dikkat edin, bu tarihten önce otları kontrol altına almaya özen gösterin), yabani otların sebze bahçesine sızmasını engelleyin (tohum olur, yerden kol atar- plastikle kaplayın bahçenin etrafını), asla ama asla yabani otların tohuma kaçmasına izin vermeyin (bunu blogda açıklamıştım). Böceklerle ilgili olarak şu üçünü önermiş: yer seraları kullanarak böceklerin bitkilere ulaşmasını engelleyin, yararlı böceklerden faydalananın (peygamberdevesi, uğurböceği gibi), organik ilaçlarınız hazır olsun (görür görmez uygulayın, tereddüt etmeyin, güneş altında uygulamayın, doğru aletleri kullanın)

Dokuzuncu bölüm satışla ilgili. Hedef belirleyin. Size yakın olan yerler daha az kazandırabilir, uzak yerler daha çok kazandırmalı. Örnek olarak üç kat uzak bir yer size en az üç kat kazandırmalı'ya benzer bir teorisi var, açıklıyor.. Ya da birim satış yapmak için (diyelim 100 lira) kazanmak için ne kadar zaman harcıyorsunuz. Zamanı bol keseden harcayorken, satışlar kısıtlı kalıyorsa durumu bir tartın diyor. Büyük araç satın alamaya gerek yok diyor, açıklıyor. Ürünleri adet olarak değil grup olarak (1, 3, 5 kg domates gibi, 1,5 kg domates satmayın diyor, ona göre paketleyin diyor) satın diyor. Satılmayan ürünleri tartın, kayıt tutun diyor. Satışın büyük bir kısmının gününü takiben elde kalan ürünleri eritebileceğiniz tanıdıklarınız (restoranlar vs) olsun diyor. 

Onuncu bölümde en çok sattıkları yedi ürünü tek tek incelemiş: domates, yeşillikler, kale, marul, havuç, turp-şalgam-pancar ve biberler.

11, 12 ve 13. bölümler çifliğin nereye kurulması gerektiğini, altyapının nasıl tasarlanması, nelere dikkat edilmesi gerektiğini ve sera tasarımını anlatıyor. Bu üç bölümün özetlenecek bir hali yok, neredeyse her paragrafta taktik vermiş. İlginizi çektiyse kitabı temin edin derim. 


Kitabın fiyatına bakıp haksızlık etmemek gerek. Kitapta boş sayfa yok, akla gelebilecek her şeyi tek tek yazmışlar. Kitabı kalın göstermek için tablolar ve resimlerle de doldurmamışlar. Anlatımı rahat, laf ebeliği yok, tekrar yok. 

Bu kitap kesinlikle giriş seviyesinde bir kitap değil. Kitabı okuyanların yoğun tarım, fransız ekim modeli, market bahçeciliği gibi konularda bir kaç kitabı devirmiş, teknikleri yalamış yutmuş olması gerekiyor. Ancak her halükarda tarımsal üretim yapanların bu kitabı (ve ilkini) ciddi ciddi çalışması gerekiyor. 

Tohum ekicileri tek tek incelerken el aletlerine fazla girmemiş olmasına pek anlam veremedim. Arkada listesi var gerçi. Sulama sistemleri için de geçerli bu durum. Verimli çalışınca büyük yatırımlar yapmadan da bol keseden üretim yapmak mümkün olduğu doğrudur ama doğru altyapıyla. Altyapı konusu daha geniş incelenebilirdi. Bir diğer husus da verimle çelişen, ancak her verimli sistemde aranan bir kavramı açık bir şekilde incelememesi. O kavram redundancy. Türkçesi yok gene ya da varsa da ben bilmiyorum, unuttum? Diyelim ki bir taburenin 15 ayağı var. Bir kişi oturacak diye 15 ayağa ihtiyaç var mı, yok. Taburelerin ya 4 ayağı olur ya da 3. Şöyle bir durum oluyor üç bacaklı taburede, ayaklardan biri boşa gelirse devrilip düşüyorsunuz. Dört bacaklı taburede ise bir bacak boşa çıksa da düşmüyorsunuz. Üç bacaklı tabureler en "verimli" sistem, tüm bacaklar çalışıyor. Ancak biri kırılırsa, boşa çıkarsa sistem bozuluyor, yıkılıyor vb. Dört bacaklı taburenin ise bir bacağı fazla, yani birinci dereceden "redundant", yedekli. Fazla ayak sistemin yıkılmasını engelliyor. Bence bu gerekli-çelişkiyi incelemeliydi. Benim bu noktaya takılmamın esas nedeni Türkiye'de yaşıyor olmamız. Bizim ülkede iş yapıyorken baayaa bir redundant/yedekli çalışmak gerekiyor, öyle 4 bacakla bile kurtaramazsınız. En az 6 bacaklı tabure gerekli bize :) Ben Hartman ise çifliğini idealize ederken, verimini arttırırken kendi sistemini yedekli tasarlamamış. Kendi "yedeklerini" eleyip, yaşadığı ortamın "yedek"leri kullanıyor. Tabii ki fikirlerini başka ülkelerde uygulamadan bunları tespit etmesi imkansız. Adama hak versem de bu konuya değinmesi gerekirdi. Ya da değindi mi ki? Bir daha okuyayım ben.


Puan 9,5/10

 

Not: Kitabın tercümesini görmedim. 

Alakasız Not : Bu ara blog yazmak gelmiyor. İnstagramdan story olrak paylaşıyorum yaptıklarımı.

7 Nisan 2021 Çarşamba

çalakalem: sıfırdan bahçe

Geçen ekolojikkentbahçesiyle sohbet ediyordum. Çekilişleri konuştuk sonra sıfırdan bahçecilik ile ilgili yazmama nedenimi sordu. Haklı da, teknikler vs yazıyorum da esas konulara girmiyorum. Onun anlattığı kadar tane tane anlatamayacağım için patates, patlıcan nasıl ekilir konusuna girmeyeceğim (ki bu reklam değil, gerçekten tane tane, temiz bir şekilde anlatıyor :). Tecrübelerimden çıkardığım dersler var, bugün onları yazayım. Zaman makinesi olsa, bahçe işlerine başladığım ilk günlerdeki kendime aşağıdakileri bir kağıda yazar gönderirdim. O pek takmazdı ya, olsun :) 

Ufak adımlarla başla ve plana güven

İnsanın hayalleri olmalı ve olabilmeli bence. Hayal derken de imkanının çoook daha ötesindekilerden bahsediyorum. Öyle bankada paran varken "şu arabayı alsam güzel olur mu" muhabbeti değil demek istediğim. Gözünü kapadı mı hayalinde dolaşabilmeli, daha ekmediğin ağacın dalından elma koparıp ısırmalı.. Suyu akmalı.

Ancak kimse hayallerin peşinde dolu dizgin gitmemeli bence. Bazen insanın nereye savrulacağı hiç belli olmuyor. Sebze bahçem olsun diye ilk sene 2 dönüm arazide sebze yetiştirmeye karkışırsanız kuvvetle muhtemelen harap olursunuz. Ayrıca bahçenizin büyük ya da küçük olması önemli değil ki. İyi bakarsanız size bir domates bitkisi ortalama 10 kg verebilir, bir patlıcan bitkisi de ortalama 10 adet. 10 adet domates bitkisine iyi bakarsanız size hayli hayli yeter. İyi bakmazsanız 100 tane dikseniz de yiyemezsiniz, tohumlu acayip bir şey olur çıkar. Permakültür projeleri için de geçerli bu. Bilmemkaç dönümü şahlandıramanız mümkün değil, ufak adımlarla başlayın ve büyüyün.

Hayallerinizi bir kağıda yazın, çizin ve plan yapın. Parçalara bölün. Bu yıl bunu bunu yapacağım, bu ay şunu, şu hafta da bunu diye. Yıl bittiğinde de hepsini tamamlamaya çalışın. O ilk liste bitmeden bir sonraki listeye de geçmeyin bence. Liste kısa da olsa tam olarak yapmak o kadar zor ki. Şaşıracaksınız. Yani ben çok şaşırmıştım.

Bir diğer nokta da ufak başlarsanız maliyetiniz düşer. Diyelim ki lavanta ekeceksiniz. Büyük bahçe hayal ediyorsanız gidip 10-100 fide satın alıp ekmeniz gerekir. Ufak başlarsanız 2 fide alırsınız, sonra da çelik ala ala o 100 fideyi kendiniz neredeyse bedavaya üretirsiniz. 6-7 adet mısır tanesinden 10 koçan, 10 koçandan da tüm tarlaya yetecek kadar tohum elde edersiniz. Tüm tarlayı ilk sene ekecem diyorsanız, tohumculara iyi para dökmeniz gerek. Plan yapın ve plana sadık kalın. Zor günlerde de plana güvenin.

Şehrin orta yerinde bahçe yapmaya çalıştığım için benim kendimi kısıtlamama gerek olmadı, zaten kendi kısıtlı. Hadi şunu yapayım da diyemiyorum, İstanbul'da "tamam bea, dökerim ben" diye bir amca yok ki kapımın önüne romörkle gübre döküversin. Öngöremediğim ufakcık bir şey büyük maliyetler doğuruyor. Ufak adımlarla iş yapmanın faydasını çok gördüm. Ondan ilk sırada :)

Önce sen sonra toprak sonra tohum vs.
 
Su biter, toprak biter yaratılır. Tohum da bir şekilde bulunur. Ama önce sen. Asla ve asla hissettiğin o isteğin azalmasına, sönmesine izin vermeyin. İnsan kendisi de tükenebiliyor. Emin olun onun tekrar dolması da hiç kolay olmuyor. Ne iş yaparsanız yapın, ne hayal ederseniz edin yaptığınızdan keyif almaktan asla vazgeçmeyin. İnsanların sizi övmesi hoşunuza gidiyorsa başarılarınızı ballandıra ballandıra anlatın. Hayran hayran dinlesinler sizi. Paylaşmak sizi mutlu ediyorsa ürettiklerinizi değer bilen ya da ihtiyacı olan insanlarla paylaşın. Tembelliği mi seviyorsunuz? Gidin bir kahve dökün, bahçeyi izleyin. "Tırtıllarlar domatesleri yiyor. Toprak Kurumuş. Kar geliyor. Eyvah" vs. Dur! Hayır! Biraz kaygı iyidir. Ancak endişenin dolu dizgin sizi ele geçirmesine izin vermeyin. Bahçe, toprak ne olursa olsun senden sonra geliyor. İş bile olsa, zor bile olsa keyif için, sevdiğiniz için yapıyorsunuz. Bunu sakın unutmayın. Ateşi hep körükleyin.

Toprak sonra geliyor. Çoğu insan bir sonraki ekime kadar toprağı unutuyor. Toprağı beslemeyi unutmayın ki ekim daha keyifli olsun. Toprağı olabiliğince çok çeşitte şeyle (kompost, gübre, malç) besleyin. Üstünü örtün samanla, dallarla, yaprakla, çimenle. Toprağınız ne kadar iyiyse o kadar rahat edersiniz. Toprağınız iyiyse çok ürün alırsınız demiyorum, hastalıkla daha az uğraşırsınız, sulama daha küçük bir dert olur. 

Tohum ve diğerleri bu sıramada en sonda geliyor. Ata tohum olur, hibrit olur, size elden ele kimden geldiği belli olmayan tohumlar olur. Siz yoksanız hiçbiri "al sana domates" demez. Toprak iyi değilse uğraşır durursunuz. Sizin gölgeniz üstündeyse en kötü tohum bile çimlenir meyve verir. Ben toprağı toparladıkça bahçeden keyif almaya başladım. Ne tohumlar aldım ne tohumlar getirdim. Ya ben ilgilenmediğim için kurudu gittiler ya da topraktan.
 
Dostlar alışverişte görecek! Görmeli! Ancak hedeften de şaşmalı!
 
Bugün bir şeyi yapmayı istiyor olabilirsiniz. Peki belki yarın moraliniz bozulacak? Belki bu sene bir ekonomik krizimiz daha var. Belki seçim yaparlar gene. Nolucak yani, her tereddütte her aksilikte başınızı iki elinizin arasına koyup "kendi"nizi mi düşüneceksiniz. Yapacak mıyım? Yapmalı mıyım? Hiç bile! Bırakın başkaları size şevk versin. Hayallerini gerçekleştiriyorken sürekli olmak önemli, hem de çok. Bazen insanın içinden gelmiyor bahçeye çıkıp bir şeyler yapmak. Birinin sohbet arasında "eee sarımsakların ne oldu" demesi sizi o duraksamadan koparacaktır. Eve gelince sarımsaklara bir bakacaksınız, sonra da "aaa yabani ot çıkmış diyeceksiniz". Gösterişin fazlası iyi bir şey değil ama gerekli. Etrafınızdakiler duysun sizden, bilsinler. Biraz abartmanın da kimseye zararı yok. İki domatesle kimsenin karnı doymaz, ama komşunuza koparıp verin. Dalından deyin. Kendim yetiştirdim deyin. Çok güzel deyin. Deyin de deyin. Beş yıl sonra bile muhabbeti dönecektir. O vakitte ara vermiş olsanız bile başlarsınız. Ha, bu arada fazla da abartmayın durumu, yalan olmasın :) Sizin kendi planınız olsun, ama övgü almayı da bilin. Övgü almak için başkalarına sebep verin.

Yoksa siz blogun ikinci postunun sadece yumruk kadar büyük sarımsaklar hakkında olduğunu mu sandınız? Belki biraz da benimle -bu blogla- alakalıdır ;)
 
İdeallerinizin sizi sıkıştırmasına izin vermeyin
 
Bu aralar ideal hastalığı var. Soruyorsun diyor ki hayvanları yemek canilik diyor. Şak diye kesiyor et, yumurta, balık vs yemeyi. Önce bir okusaydın? Bir araştırsaydın. Haklı bile olsan iki belgesel izlemekle olmaz ki. Fikir ayrı bir şey uygulama ayrı bir şey. Sonra saçı dökülüyor, kafa çalışmamaya başlıyor. Tavsiye üzerine haplar kullanmaya başlıyor. Altı ay geçmeden de tekrar et yemeye başlıyor. Hem de o tiksindiği karaciğeri... (konu vejateryanlik değil, araştırmadan balıklamasına dalmak).

Benzer bir hatayı permakültürün dedelerinden Fukuoka yapmış. Budamalıyız diye ağaçları budamayı bir anda bırakmış. Arkadaş önce bir deneseydin iki üç ağaçta. Bahçe gg. Sonra hatasını fark etmiş ve düşünmeye başlamış. Meyva ağaçlarının doğal formuyla ilgili güzel yazıları var.
 
Bence idealleriniz sizin başlangıç noktanız olmamalı, hedefiniz olmalı. Vejeteryan olmak istiyorsanız önce bir deneyin, görün vücudunuzun tepkisini, sonra devam edin. Plastikten nefret ediyorsanız, ilk günden viyolleri çöpe atmayın. Deyin ki 4-5 yıla plastik kullanmamaya başlayacağım. Her yıl tüketiminizi azaltın. Hibrit tohum konusu mesela. Önce domates nedir, nasıl yetiştirilirini öğrenin sonra cinslere geçersiniz.

Burada bir iki nokta var girmiyorum. İleride hareket alanınızı kısıtlayacak şeyler yapmayın tabii ki. İlerleyen günlerde de vejetaryen olabilirsiniz. Şu an et yemeniz buna engel değil. Ancak kimyasal gübre kullanırsanız toprağınız ölebilir. İleride doğal ya da organik tarıma geçmeniz zorlaşır.
 
Yani önemli olan ilerleme, mükemmel yani sizin ideallerinize tam olarak uyması değil. Esas olan öğrenmek. Ne zaman bu iş böyledir diye yola çıktıysam duvara tosladım. Ondan bu ukalalık :)
 
Bütçeye aman dikkat! Her şeyin ucuz ya da bedava alternatifi var!
 
Şartlar sizi sıkıştırmıyorsa en kolayını yapmayın, yani markete gidip satın almayın. Araştırın. Viyol almak zorunda değilsiniz, gazete kağıdından yapabilirsiniz. Hatta kağıtsız da yapabilirsiniz. Gübre almak zorunda değilsiniz, kompost yapın. Kendiniz için yetiştiriyorsanız tohum satın almanıza gerek yok, paylaşan çok! Ya da ortak alın, napacaksınız yani 15bin patlıcan tohumunu? Gibi. 
 
Burada konu bütçenin az ya da çok olması değil. Konu tembellik. Diyelim çok paranız var ve sebze bahçesi yapmak istiyorsunuz. Gidip en kaliteli en pahalı torfu, toprağı, tohumu alıp ekip biçmeye başlayabilirsiniz. Üç ay geçmeden en güzel sebzeleri toplamaya da başlarsınız. Peki neyin pahasına? Sıkı can iyidir diye bir söz var, çoğu kişi gıcık olur bu lafa. Doğru yanı hiç yok mu sizce? Yalanım olmasın, köy ortamında olsam kompostla hiç uğraşmazdım, adını duymama gerek olmazdı. Bütçem olsaydı odun yatağı yöntemini hiç öğrenmezdim, hazır toprak varken niye yıllarca bekleyeyim ki. Dilediğim tohum yurtdışından gelseydi, uğraşmazdım bitkileri çoğaltmaya tohum saklamaya. İyi ki bütçem kısıtlıymış, imkanlarım azmış. O kadar çok şey öğrendim ki bu sayede.
 
Sorun, soruşturun, konuşun. açık ve dürüst olun. Zırvalıklara pirim vermeyin. Youtube ve sosyal medya çok önemli!
 
Üniversitede okuyorken hocalarımızdan biri, eninde sonunda ona gidip soracağımızı düşünerek, dersleri yarım anlatırdı. Sonra da tam sorardı. Dersin kitabı da yok ki. Yaaani. İnternet var be baba! Senin egonu kim çeker. İlk vizede afalladık yalan olması. Sonra internetten bulduk birinini. Finalde full çektik. Tüm sınıf. Hocadan daha iyi anlatıyor. Kimse de gidip ona bir kere soru sormadı.
 
Öğrenmek isteyeceğiniz her şey internette var. Youtube'da var. Yoksa da instagramda, orada burada konuyu bilen insanlar var. Siz dürüstseniz, öğrenmek istiyorsanız kimse bana ne demiyor. Sorun, araştırın. Emeğinizi gösterirseniz en acayip cins biberin tohumunu da bulursunuz, en lüzumsuz konuda size yardım edecek birini de.
 
Toprağı düzeltin! Zor işlerin altından kalkın, kolaya kaçmayın. Yapmak istemediğiniz işlerde de 20 dk kuralı!
 
Sıfırdan bir iş yapıyorsanız, bahçe olmak zorunda değil, zordan kaçmayın. Zor olması yapılmayacağı anlamına gelmez. Toprağa harcağınız her emek eninde sonunda size geri dönecektir. Toprağı düzeltmeden, hayat vermeden de sebze yetiştirebilirsiniz. Topraksız da! Konu toprak değil, iş de değil. Emeğinizi göstermekten korkmayın. Yorulacaksınız diye geri durmayın. Yapmak istemeyeceğiniz işler olabilir, kompost çevirmek ya da kümesi temizlemek gibi, o hallerde 20 dk kuralını uygulayın. 20 dk ne düşündüğünüze önem vermeyin, duymayın, işi yapın. 20 dk sonra göreceksiniz ki işi fazla abartmışsınız. Bitmiş gitmiş. İnsan çok acayip işliyor. En berbat işi bile bir kaç kere yapınca keyifli gelmeye başlıyor.
 
Ağır silahlarınız her daim hazır olsun
 
Bugün her şey yolunda gidiyor diye yarın da öyle olacak değil ya. Ağır silahlarınız hep yanınızda olsun. Peki ne olabilir ağır silahlar? Konuyu bilen biri. Zor bir işte size yardımcı olacak başka biri. Özel bir gübre (yarasa gübresi, balık bulamacı mesela), özel bir ilaç (bordo bulamacı, göz taşı, neem yağı, diatom).. O sene gazete kağıdından saksı yapmaya vaktiniz olmayabilir, iki viyol kenarda dursun. Her adım doğru gidecek diye bir kaide yok. Aksilikler olacak. Joker kartlarınız hazır olsun.
 
Yazın ilaçlama yapıyorlar İstanbul'da. Bahçemdeki denge alt üst. Arılar bir anda kayboluyor, böcekler afallıyor. Allah'tan her ilaçlamada sahiden ilaç sıkmıyorlar (4-5 seferden belki biri gerçek ilaç, gerisi su). Bahçe 2-3 haftaya toparlıyor. Bir keresinde öyle bir ilaçlamışlardı ki nefes alamamıştık. Haliyle bahçedeki böceklerin tamamı öldü. Çekirgeler, bitler vs bir hafta sonra haliyle kaldıkları yerden devam etti. Örümcekleri, eşşek arılarını ara ki bulasın. Yok. Joker kartları kurtardı o sezonu.
 
 
Ve bence içlerindeki en önemlisi:
 
Her gün bir adım

Yukarıda yazılanların hiçbirini yapmadan da bahçe olur. Tarla olur. Şirket olur. Aya bile gidilir. Ancak istikrar olmadan olmuyor. Az bile olsa her gün bir şeyler yapmak çok yol aldırır. Bahçeye mi çıkamıyorsunuz, yağmur mu yağıyor? Telefon var, videolar var. Domates nasıl ekiyormuş? Hangi hastalıklar varmış?  Ya da fidelerin tamamını bir günde aktarmak içinizden gelmeyebilir. 10 tanesini aktarın. Önemli olan o gün bir adım atmak. Her gün bir şeyler eklemek. Ama büyük ama küçük. Ama doğru ama yanlış. Kimin ne dediği ne demediği hiç önemli değil. Yol sizin yolunuz, doğrusu da yanlışı da tecrübe. Siz her gün bir adım atın gerisi zaten gelir :)

Gelince de şöyle oluyor:
 

26 Mart 2021 Cuma

çalakalem: kompost

Kompost atıklardan elde edeceğiniz hem toprağı düzenleyen hem de besleyen bir çeşit gübre. Atıklardan elde ettiğiniz için neredeyse bedava. Bahçeniz varsa, kullanırsanız hem masrafları kısarsınız hem de toprağı canlandırırsınız.  İşte ondan nam-ı diğer siyah altın.

Tabii eskiden yok youtube, internet filan. Avusturalyalı bir teyze anlatıyor, ben de dinliyorum. Dinledim dinledim, tek öğrendiğim şey orkidelerin komposta ekilmeyeceği. İyi de kompost ne be teyzem! Bir söylesen.

Ben deneme yanılmayla öğrendim. İlk başlarda yeşili az koydum, millet 18 günde kompost elde ederken benim yığın 8 ayda, o da kompostumsu bir şey oldu.. Sonra devasa bir yığın yaptım, iki adam yüksekliğinde. yetmezmiş gibi bastım yeşili, 4-5 gün sonra ortalık fena karıştı. Bir vidanjör geliyor, bir diğeri gidiyor. Kanalizasyon tıkanmış diye ihbar etmişler. Şansıma hakikatten de tıkalıymış. Onlar hattı tamir ediyorken ben de yığına toprak ekledim. Eşzamanlı giderdik kokuyu. Ucuz yırttım. Oranları öğrenince 18 günde kompostunu bir daha denedim. 40 gün çevirdim de çevirdim. Olmuyor bir türlü. Baktım nemini tutturamamışım, biraz da saman ekledim. Beşinci- altıncı çevirmede kendiliğinden alev aldı. Allah'tan ağaçlara sıçramadı (ki normalde yangın çok nadir olurmuş). Bir keresinde de kompostu dinlendirmek gerekirmiş diye duydum, kendi haline bıraktım. Altı ay sonra gelince bir de ne göreyim! Etrafındaki ağaçlar salmışlar köklerini, ne varsa çekmişler. Yığın %90 kök.

İçlerindeki en can sıkıcısı solucan eklediğimde olanlardı. Sıcak sevmezlermiş meğerse. Vermikompost elde edeceğim ya ben! Karıştırdım kompostu, ekledim solucanları en ortasına. Bir de üzerini naylonla kapladım, üşümesinler diye. Közlendiler.

Artık kompost işine ben karışmıyorum, tavuklar yapıyor seve seve. Kuş akıllarıyla yaptıkları kadar. Kompost konusu çooook uzun. Ne kadar uzun? 4 yıl kadar. Çevre mühendislerinin bir işi, hatta bir kısmının hayatı, kompost hesapları. Ben tabii o kadar detayına girmeyeceğim, çok da yüzeysel geçmeyeceğim. Bu yazı çalakalem. Aklımdakileri hızlı hızlı yazdım. İleride daha da gireriz

Kompost ile komposto aynı şey :) Birinde meyveyle şekeri karıştırıyorsun, su koyuyorsun. Kompost da öyle. Meyve yerine kahverengiler var. Şeker yerine yeşiller. Su aynı.

  • Yeşiller şunlar: Çim, mutfak atığı, gübre (at, eşek, inek, tavuk.. hepsi), balık atıkları, manav atıkları, çürümüş meyveler vs, otlar, kahve telvesi, çay posası, et, yemek atıkları, deniz yosunu, dal- bahçe öğütükleri (yeşil), saç, tüy, sidik, diğer yosunlar..En kaba ifadeyle çürüdükçe kokan şeyler, azotça zengin şeyler
  • Kahverengiler de şunlar: Kuru yaprak, talaş, dal öğütükleri (kuru), saman, ağaç kabuğu, kozalak, karton, kuru çam iğneleri, odun kömürü gibi karbonca zengin şeyler
  • Bir de tat versin diye katılanlar var. Toprak, mineraller (epsom tuzu, himalaya tuzu gibi), yumurta kabuğu, kemik, odun külü, kil, granit tozu gibi

Şimdi bunların hepsi her yerde makbül değil. Diyelim ki restorandan atık buldunuz, içinde et var, tavuk var. Yığdınız bir yere. Etrafı fare basar. Dağ başında yaparsanız da ayı. Koymak zorunda değilsiniz.

Her gübre oluyor diye kedi, köpek, insan gübresi kullanırsanız ve bir aşamada yanlışlık olursa parazit kaparsınız. İnsan gübresi konusu çok çok farklı, merak eden humanure diye aratsın google'da. Benim parazitlerle pek aram yok. Bence koymayın.

Tamam diyelim ki elinizde malzemeler var, napıyoruz şimdi? Önce kahverengi sonra yeşil olacak şekilde kat kat koyuyorsunuz, bir yere yığıyorsunuz. 1 metreye 1 metreden daha büyük olsun (ideali 1,2-1,5 m), en az belinize kadar da gelsin. Mısır piramitleri gibi olacak şekli (teliniz vb yoksa). Kabaca koyduğunuz yeşilin yarısı kadar kahverengi koyun. Sonra da başlayın çevirmeye. Şayet ilk kez yapıyorsanız kahverengiyi daha fazla koyun. Bire bir gibi. Kokmasındansa yavaş olsun daha iyi. Koyuyorken göz kararı ıslayın. 3-4 bazen 5 gün sonra ısıınacaktır. Isınmazsa daha çok yeşil ekleyin. Kuruysa biraz daha ıslayın. Soğumaya başlayınca bir tur çevirin. Karışsın. Bir daha ısınsın. Bir hafta sonra, o da varsa gücünüz, bir daha çevirin. Sonra bırakın kendi haline, bir kaç aya kalmaz kompostunuz olur. En kaba kompost yapımı böyle. Ayrıntıları var ama. Önemli de.

Oranlar

Her madde aynı değil. Karbon - azot oranı önemli. Hepsinin farklı farklı. Mesela talaş, karbonu çok, 600 karbona 1 azot (1:600 diye yazılıyor). Ondan kahverengi. Tavuk gübresi ise öbür uçta, 6 karbona 1 azot düşüyor (1:6). Ondan yeşil. Hatta fazla yeşil bahçeye koyarsanız yakar bitkileri.

 

Tek tek girmeyelim, ama karışımın oranı bilinsin. Eğer karbon çok azsa kokar (1:25den azsa). Anaerobik olur. Biraz fazlaysa (1:25-1:35) kompost ısınır, hızlı kompost ya da sıcak kompost olur. Karbonu daha çok koyarsanız (1:50 gibi) önce biraz ısınır, sonra yava yavaş olur. Buna yavaş kompost ya da soğuk kompost deniyor. Solucanlar pişmeyeyi sevmiyor tabiyatıyla, onlar için bir karışım yapacaksanız 1:50'den (1:80'lere kadar).

Oranlarına göre kompost çeşitleri (anerobik, hızlı, soğuk, solucan, yaprak)

Anaerobikle pek işimiz yok bizim. Oksijensiz ortamda yaşıyan bakterilerin yaptığı kompost.

Hızlı kompost ya da diğer adıyla sıcak kompost, en hızlı kompost elde etme yöntemi. Isındığı için içindeki parazitleri, tohumları öldürüyor. Thermophilic/termofilik bakteriler yapıyor bunu. Tohumları öldüğü için bahçeye serdiğinizde yabani ot çıkmıyor. Ancak sıcaklığını korumak için oksijene ihtiyaç var ondan çevirmeli, çok yorucu bir iş. Sıcaklık ne 75 dereceyi geçsin ne de 70'in altına düşsün istenmiyor. İlk çevirdiğinizde 70-75 dereceye varacak, ondan sonra her 60-65 dereceye düştüğünde çevireceksiniz. Nemini, azotunu her çevirmede kontrol edin. Sıcaklığını her gün kontol edin. 2 günde bir çevirmeniz gerekebilir. 

Soğuk kompost ya da yavaş kompost, o kadar ısınmadan, kendi kendine "pişen" bir çeşit. İlk karıştırdığınızda 50-55 dereceye kadar ısınması gayet normal. En fazla 3-4 kere çevriliyor ya da çevrilmiyor. 4 ila 6 ay sonra kullanılacak hale geliyor. Sıcak kompost kadar ısınmadığından içirdiği tohumlar ve parazitler hayatta kalabilir. Parazit olacak şeyleri (gübrelerin bir kısmı) ya da tohum barındıranları (yabani otlar) yıına katmamakta fayda var. 

Solucan kompostu ülkemizde bu aralar pek popüler. Solucanların sindirim sisteminde yaşıyan bakterilerin sayesinde oluyor. Esasında yapılması itibariyle bu yazıda bahsettiğim kompostan farklı, mama hazırlamak gerekiyor. İster eve blenderda geçirin, ister bir fabrikada kepçeyle yığın, solucanlar için beslenme düzeni sağlamak gerekiyor. O besindeki karbon azot oranı 1:50 ile 1:80 arasında olursa iyi olur. Yeri gelmişken yazayım. Şayet evde/bahçede solucan gübresi üretecekseniz, bir yuvaya (dibine hindistancevizilifleri gibi bir şey serili) ihtiyaçları var. Eski bir küvet olur, üst üste koyduğunuz plastik kutular olur. Ürettikleri suyun (solucan suyu ya da şerbet) birikmemesi gerekiyor. Ya toprağa karışacak ya da bir kovada toplayıp (küvet burada çok işe yarıyor) kullanabilirsiniz. Bahçedeki etkisine şaşıracaksınız. Solucanların hareket/göç etmesi gerekiyor, aynı yerde dururlarsa ölüyorlar. Besliyorken küvetin önce bir yarısında sonra diğer yarısında beslemekte fayda var. Çok nemlenirse parçalanmış/ kıyılmış gazete koyabilirsiniz. Böyle küüvette solucan yetiştiriyorsanız bizim solucanlarla bu iş olmuyor. Red wiggler denen kırmızı kaliforniya solucanına ihtiyacınız var. Bu solucanlar toprakta yaşamıyor, atıkların içinde yaşıyor. Bizim solucanlarla solucan gübresi üretebilir misiniz peki? Tabii ki. Sadece bizimkiler topraktan kopmak istemiyor. Sebze yataklarınızda varlar zaten, orada besleyin. Kahve telvesi, atık serin. Bırakın biraz çalışsınlaşsınlar. Yağmurdan sonra bitkileriniz öyle çoşacak ki. Yağmurdan değil solucan gübresinden. Bir de solucanlar için afrodizyak kahve telvesi. Kırmızı kaliforniya solucanlarını gittigidiyordan ya da diğer sitelerden rahatlıkla bulabilirsiniz.

Diğer kompost çeşidi de bakteriler sayesinde değil de mantarlar sayesinde elde edilen yaprak kompostu. Bir yere yaprakları yığın, 2-3 sene sonra geldiğinizde mükkemmel bir malzemeyle karşılaşırsınız. Yaprak kompostu. Çevirmek de yok beklemek de yok. Beklemeyin yani, en az iki sene sürüyor.

Program

Bu oranlar, cinsler vs karıştığı için ben excel tablosu yaptım. Şu linkten indirebilirsiniz. kompost hesap

Program şöyle çalışıyor. Solda sık kullanılan malzemelerin oranı var. Sağ taraftaki yeşilleri, kahverengileri seçin değiştirin. Yeşillerden de kahverengilerden de 5'er malzeme girebilirsiniz. Miktarını girin. Önemli olan oran. Bugüne kadar yığın yaparken bir malzemeden iki ton koyup diğerinden iki çay kaşığı koymadığım için tek miktar girdim. Program kendi hesaplıyor ve size hangi kompost çeşidine uygun olup olmadığını söylüyor. 

Örnek olarak resimdeki. İnek gübresini seçtim. Sonra yanındaki yere 20 yazdım(seçtim) çünkü sol tarafta inek gübresinin karşısında 20 yazıyor. Miktar olarak da 5 girdim. Kahverengilerden samanı seçtim. Onun Karbon (C) değeri yandaki tablodan 80. Miktarını 2 seçersem oran 37 oluyor. Hızlı kompost 35 olması gerekli. Yanii durumu abartmaya gerek yok. Ha 35 ha 37, sıcak kompost olur :) Yığını yapıyorken önce altına saman sereceğim. Üstüne 5 kürek gübre. Sonra onun üstüne o beş küreğin yarısı kadar saman. Ağırlıkça. El yordamı. Ağırlıkça olup olmaması da normalde çok önemli değil, saman daha çok hava olduğu için öyle dedim. İkisi de kürekle attığınız malzeme olunca çok fark etmiyor.

Hesabı kendim yapacağım diyorsanız, inek gübresi (1:20) ve saman'dan (1:80) devam edelim. Bir kaç kere deneme yanılma yapacaksınız. Diyelim ki ilk deneme için inek gübresinden 3, samandan da 2 koyalım. İnekten karbon: 3*20=60, samandan karbon 2*80=160 geliyor. Yani toplam karbon 160+60=220. Azot için de aynı hesabı yapıyoruz. İnekten gelen azot 3*1=3, samandan gelen  2*1=2, yani toplam azot 5 ediyor. Karışımın oranı da 5:220. Sadeleştirirseniz 1:44 oluyor. Yavaş kompost için uygun (1:35'den fazla olduğu için). Sıcak kompost elde etmek istiyorsak oranı düşürmek gerekiyor. Yeşili (burada inek gübresi) arttıralım. 5 ölçek koyalım. Karbon inekten 5*20=100, samandan -aynı- 160, toplam 260. Azot da bu sefet 5+2=8. Oran da 7:260 yani 1:37 ediyor! Şahane! Hesaba malzemelerin nem oranını katmak, sonra da yoğunluğunu kontrol etmek gerekiyor. Şayet ticari üretici değilseniz bu hesap iyi bir başlangıç, gerisini el yordamıyla rahatlıkla toparlarsınız.

Hesap esasında bu kadar basit değil. Nemine bakmak lazım, özgül ağırlığına bakmak lazım. Oranlar farklı olabiliyor, yonca samanıyla 1:25 gibiyken buğday samanı 1:80, çavdar da 82, ayçiçeği sapları ise 1:95/110 olamalı. Daha detaylı bakmak istiyorsanız şu linkten bakabilirsiniz detaylı hesap ingilizce.

Hap bilgiler

  • İlla sıcak ya da soğuk kompost yapacaksınız diye bir şart yok. İlk iki çevirmede sıcaklığa dikkat edip sonra akışına bırakabilirsiniz. Bırakın kendi kendine pişsin.
  • Kompost zamanla küçülür. Bunun nedeni içindeki maddelerin bir kısmının atmosfere kaçması. Sıcak kompost çok hızlı yapıldığı için havaya karışmaya fazla vakti olmuyor. Miktarca en çok kompostu bu şekilde elde edersiniz. Soğuk kompostun yanması/havaya kaçması için daha çok vakti olduğundan elinizde daha az malzeme kalacak. YA DA kompostu yaparken odun kömürü katın. Ufak taneli, az miktarda. Yığınını dengede tutacaktır.
  • Yığınların büyüklüğü önemli. 1.2 m ye 1.2 m olması iyi deniyor. Daha küçük yaparsanız ısınmayabilir. 1,5 m ideali. Ondan daha büyük yaparsanız ortası hava almaz anaerobik olur. Yığının en az 1.2 m yüksekliğinde olması tavsiye ediliyor.
  • Kompost yığını yparken en sık kullanılan yöntemlerden biri 4 adet palet alıp birbirine vidalamak, sonra ortasına malzemeyi yığmak. Çiviye basmış biri olduğumdan mıdır bilmem, palet kullanmayın bence. Nalburdan kümes telinden hallice bir tel alın, delikleri en az 2.5 cm olsun, 3 metre boyunda. Çember yapın yığın içine. Ne gerek var. Hem daha ucuz.
  • Kompostu çok sık çevirmeyecekseniz gene bir tel yuvarlayın, bu sefer 20-30 cm. Koyun ortasına baca gibi. Malzemeyi iki telin ortasına yığın.
  • Kimileri kompostun ilk pişirme faslından sonra son çevirmede içine mineraler, tuzlar katıyor. Buradaki amaç o minerallerin ve tuzların biyolojik olarak aktif/kullanılır hale gelmesini sağlamak. Şayet o mineraleri direkt toprağa dökerseniz ya yağmura birlikte akıp gidiyor ya da başka bir mineral/elemente yapışabiliyor (böyle olunca da bitki tarafından kullanılmaz oluyor). Bu komposta zengin kompost deniyor, doping vermiş gibi. Bahçenizde kullandığınızda gübre gibi bir etkisi oluyor. Çapasız tarım yapanlar bu kompostu tercih ediyor genelde. 
  • Kompostunuz çok ısınırsa (75 derece ceya üstü) sulayın ve karıştırın. Karıştırırken bir miktar toprak ekleyin.
  • Kompost yaparken yapılan en sık hatalar şöyle: Gereğinden fazla yeşil malzeme koymak (kömür ya da kahverengi malzeme ekleyin), çok sulamak (hava giremeyeceği için yapış yapış bir şey olur, kokar, karıştırın içine saman vs katın), az sulamak (su yoksa nasıl çürüsün, sulayın), güneş altında kompost yapmak (gene su, kompostun suya ihtiyacı var), kompostu yaparken parçaları büyük bırakmak (ufak şeylerin çürümesi daha rahat oluyor, yapraklar birbirlerine yapışıyor çürümüyorlar da öylece kalıyorlar), bir seferde çok fazla yeşil malzeme eklemek, bir seferde çok fazla kahverengi malzeme eklemek (oranlı ekleyin), hastalıklı bitkileri eklemek (sıcak kompost hastalıkları öldürse de riske girmeyin)ama en önemlisi kompost üretmemek! Üretin yahu. Boşa gidiyor hepsi.
  • Bir de fakir kompost var. Kağıt rulolarından, çimenden vb. elde edilen bitki besinlerince zayıf kompost. Yoktan potasyum, fosfor, selenyum, demir, kobalt, manganez vb yaratamayacağınız için zayıf. Toprak düzenleyici olarak kullanabilirsiniz, toprağa karbon aşılamaya yarıyor. Market bahçeciliğinde yatakların üstüne bunu yayıp sonra gübreleme yapılıyor. Baştan sonra gübreyi eşit yaydıkları için hasatta sebzeler aynı boyda kiloda oluyor.
  • Olmamış/olgunlaşmamış kompostu sebze yataklarınızda kullanmayın! Bu hatayı market bahçeciliği yapanlar çok sık yapıyor. Kompostun olgunlaştığını düşünüyorsaız bir parça alın, içine turp ekin ve izleyin. Ya daaa bırakın bir 2-3 ay kendine gelsin. 
  • Bokaşi ile kompost farklı şeyler. Nerede hangisi gerekiyorsa :)
  • En kolay kompost elde etme yöntemi tavuklarla. Atın tavuk kümesinin içine samanı, güz yapraklarını, öğütüğü, talaşı. Tavuklar karıştırsın, içine pislesin. Çimeni, yemek atıklarını da atın. Hem yesinler hem karıştırsınlar. Arada bir siz de bir el atın, tavukların yaydığı komposttan bir yığın yapın. Tavukların hoşuna gidiyor yığınları kazmak. 15 tavuk size 4-5 ayda çook rahat 2-3 metreküp kompost üretebilir. tek sıkıntı tavuk gübresi sebzeleri yakacağı için bu kompotun olgunlaşması için altı ay beklemek.
  • Malçlama olarak yapılan kompost üretme tekniği de var. Atıkları toprağın üstüne yayıp üstünü taban örtüsüyle ya da brandayla kapamak. Örtünün ek yerlerine balkabağı ekerseniz de on numara olur.

 

Bu konu çook uzun. Kısası bu :) Detaylı da yazarım bir gün.

19 Mart 2021 Cuma

mevzu: yeni bahçe

Geçen hafta bir çılgınlık yapıp bahçe kurmaya gittik. Cumartesi öğleden sonra Nevin Abla ıspanaklı börek ve tarhana çorbasıyla Rohan şövalyeleri gibi yetişmeseydi halimiz niceydi. Kazma kürek tamam da içecek ve yiyecek bir şey almadan bahçe kurmaya gitmek nedir!? :) Trafiğe yakalanmayalım diye yolda durmadık da. Fanta vardı arabada. Onu içtik. Evde de varmış büyük bir şişe. Gece de onunla geçti. Gelenler "bunlar herhalde en çok fantayı seviyor" diye getirdiler bir kaç şişe daha. Bol bol fanta içtik tüm haftasonu. Mümkünse bir süre fantayı görmek istemiyorum. Su ne büyük nimetmiş.

Biz iki gün güneş doğumundan batışına kadar aralıksız çalıştıksa da, vukuatsız mıydı bu gezi? Hiç de bile! Daha yoldayken yan şeritteki aracın camında karga patladı. Selfie çekiyordum, yüzümden anlaşılır belki.

Cumartesi akşam paydos etmek üzereyken yüzünde 3-4 kat maske olan biri bize şöyle bir bağırdıktan sonra tüm gayretiyle girişteki demir kapıyı sökmeye başladı. O 150 kiloluk kapıyı tek başına indirirken, biz bir an bahçede üç buçuk atmadık dersem yalan olur. Birol Ağabeymiş meğerse, sağolsun rahmetli dayımın çapa makinesini getirmiş. Kapıdan geçsin diyeymiş. Çapasız bahçe mi olurmuş. Müfit Dayı demiş :)

Pazar günü, o sökülmüş kapıdan içeri "ben senin anneni tanıyoruumm!!" diye avazı çıktığı kadar bağıran bir teyze içeri atılınca, durumu yadırgamadık açıkçası. Onun da yüzünde 3-4 kat maske var, bir de üstünde mont. Tam Star Warsdaki Java'lar gibi...(dostane uyarı: iki ya da çok sayıda maske takıyorsanız önce kendinizi tanıtın ve tanıttığınızdan emin olun :) Öğleden sonra biz fantamızı yudumlarken köyün hanımları yan bahçede toplaştı. Korona günü yaptılar. Arkadaş bir insan aralıksız 5 saat mi yerilir, el insaf! Dedikodunun dibini gördüler. Ayrıntı atlamadılar. Fatma Teyze, her kim isen, geçen pazar kulağının çınlaması hiç hayra alemet değildi. Benden söylemesi. Bir de kısa boylu gözlüklü, çırtlak sesli biri var. Tüm sırlarını -tamamını- bütün köye anlattı. Bilesin. 

Akşam yorgunluktan ayakta duramazken görev bilincimiz yükseldi bir anda, çapa makinesini getirmişler, temizleyip çalışır halde geri götürmeliyiz! O kadar yorgundum ki, arabaya yüklerken bagajda makineyle kalakaldım bir an. Dönmez'in "abi öne geçmeyecek misin" demesiyle kendime geldim. Görevlendirmemiz var da çapa makinesini nasıl izah edececğiz. Pazartesi sabah toplantımız var desen polis sormaz mı bununla mı diye. Şansımıza toplantı iptal oldu, bir de makineyi veremedik. Biz gene köy yollarından tıngır mındır getirdik makineyi. Kötü mü oldu yani, çapa makinesini gezdirmişiz. O kadar iş yapıyor, biraz da gözü gönlü açılsın. Hakkıdır.

Neler yaptık, niye yaptık, aklımdan neler geçiyordu bir bir yazmak istedim. Açıklama kısmı biraz karışık olabilir. Ondan başta bir özet geçeyim:

  • 10 adet sabit sebze yatağı yaptım, 6'sı 12 m uzunluğunda, 4'ü 10 m (market bahçeciliği).
  • Yataklar 75 cm genişliğinde, aralarındaki yürüme yolları 40 cm.
  • Damla sulama sistemi için hatlar çekildi. Boruları bağlayıncaya kadar yağmur suyuyla idare edecek.
  • Yataklardan ikisini çapalamadım. Çapasız tarım deneyeceğim bu yataklarda. Diğerleri iyice çapalandı.
  • Gübre olarak elime ne geçtiyse attım. Kül, alçı, orada burada kalmış poşetlerdeki gübreler. Bozulmuş köpek mamaları.
  • İlk 2-3 yıl öncelikli amaç biber-patlıcan yetiştirmek değil, toprağın üstünü örtmek, yabani otları öldürmek ve toprağın iyileşmesini sağlamak. Bu süre zarfında tatlı patates, patates, yer elması, balkabağı gibi yeri örten sebzelerden ekeceğim bol bol. Çapasız tarım olan yataklara da bakla ekeceğim. 
  • Bahçeye ne kadar harcamalıyım diye çok kaba bir hesap yaptım. Hesaba göre önümüzdeki 5 yılda bu bahçeye 2000 TL'den fazla harcamamalıyım. 

Neresi

Bir alan var İstanbul'dan giderken 4-5 saat mesafede. Giderken diyorum çünkü bu şehirden çıkmak bile bir mesele. Alan diyorum çünkü daha iyi ifade edecek bir kelime yok. Konu komşu 30 yıla yakındır çöp atmış. Çöp derken moloz, cam, tahta vb. Geçen yıl temizleme şansım oldu. 5 romörk çöp attık yetmedi, 50 çuval daha topladık. O da yetmedi bu son gidişimizde 30 çuval daha. Görünüşe bakılırsa bi 100 çuval daha beni bekliyor. Çöpleri topladıkça alan bahçeye benzemedi az biraz.

O moloz yığınının altındaki toprak efsane. Benim yıllardır elde etmeye çalıştığım toprak işte tam da bu. Tınlı toprak. Hem kum var, hem kil, hem de silt. Hem iyi drenaj oluyor, hem su tutuyor, hem de işlemesi rahat. Son otuz yılda sadece bir kez ekildiği için de organik maddece zengin, siyah. Hayat dolu. Nereden mi biliyorum bunu, yabani otlardan. "Anam çoştu lan bunlar" durumu var bahçede.


 Ne, Nasıl

Yabani ota karşı yapılacaklar belli. İlaç atabilirsiniz, yabani ot da ölür toprağınız da. Örtebilirsiniz. Organik olarak samanla olur, dal öğütüğüyle (wood chip), kartonla. Bu kadar uzaktan bu malzemelerle olamayacağı için sera taban örtüsü aldım. Üç metre eninde. 2020 yılı biraz sallantılı geçtiği için tüm bahçeyi örtecek kadar örtü de alamadım. Pahalıymış. 2020 sonbaharında serdim, ocak sonu geldiğinde şöyleydi, dedikleri kadar varmış. Altındaki otları öldürmüş ama toprağı öldürmemiş. O gelişimde o kadar yumuşaktı ki toprak, hayat doluydu. Bütçem elverdikçe örtüden aldım aldım serdim. Tabii ki bir ayda altındaki otu öldüremedi, iyi sabitlemediğimiz için de savrulmuş bir kısmı. N11'den aldım taban örtüsünü, daha ucuza bulamadım.

Taban örtüsüne alternatif çilek naylonu ve silaj örtüsü var. Çilek naylonu çok ince, doğrudan yabani otların üstüne serilecek gibi değil. Sürülmüş toprağın üstüne olur belki. Bilmiyorum, denemedim. Böyle iki yüz metrekare alanın ilacı ise silaj örtüsü. Mısır bitkisinin tamamını öğütüp saklıyorlar kışın hayvanlara vermek için. Onun üstünü örtmede kullanıyorlar silaj örtüsünü. Çok büyük. Rulosu 600 metrekare kadar. Bana üçte biri gerekiyor ve malesef parça satmıyorlar. Yapcak bir şey yok. Taban örtüsü aldım. (Bunu yazarken aradım tekrar, evet silaj örtüsünü parça halinde satan varmış. Satıcıdan daha önce alışveriş yapmadım, ondan koymadım linkini. Bir de Murphy, gene andım seni)

Sabah 7 de kalktık, buçuk olmadan bahçeye çıktık. Etrafı topladık önce. Ağaçları budadık. Örtüleri kaldırdık. Vee çöp topladık. Saat on olunca market/bakkal açıldı niyahet de, gidip bir şeyler aldık yemeye.

Alet yapar el övünür derler ya. Doğru diyorlar. Şu arkadaşlar olmasaydı budama çok uzun sürerdi. Wolf garten'dan. Ben alalı oluyor bir on sene. Güncel fiyatlarını bilmiyorum. Yay şeklindeki testerere efsane. Daha ucuz alternatifi olarak retta diye bir markanın testeresi iyiydi. 2016'dan beri satıldığına denk gelmedim. Raslantı mı değil mi bilmem. İyi kesiyordu, wolf'un çeyreği fiyatınaydı, onu bilirim ama.

Bahçenin ortasında dalların yığılı olduğu bir yer var. Geçen seneki kurban çukuru o. Çiğ et, kemik vb.'nin gömüldüğü yere bir süre sebze ekmemek akıllıca olur. Parazit olabilir. Aynı şey insan atıkları (gübre) için de geçerli. Yatakları yapıyorken sanki göz ardı etmişiz gibi durabilir. Bu sene oralara ekmeyeceğim. Seneye de ekmem.

Yataklar

Bahçeye sebze yatakları yapacağım. Yataklar sabit kalacak. Yürüme yolları da. Öyle araziyi baştan sona çapalayıp üzerine damla sulama döşeyerek değil. Yataklar sabit olunca, yürüme yolundaki toprağı yataklara atabiliyorsunuz. Bu sayede yataklardaki toprak kalınlığı artıyor ve yürüme yolundaki yabani otları alt üst etmiş oluyorsunuz.

Sebze yatakları yaparken eni boyu önemli. Esasında boyu size kalmış. İsterseniz 10 m olsun isterseniz 100 m. Ancak etrafından dolanmanız gerekecek. Bir de yatağı tek seferde ekmek, gübrelemek ve hasat etmek önemli. Ondan bence abartmayalım, ya 10 m'in katları olsun (10 ya da 20) ya da 12 (12 ya da 24). On metre hesabı rahat olsun diye. On iki olmasının sebebi de bir yılda 12 ay, günün 24 olmasıyla aynı sebep. Bölmesi çarpması rahat oluyor. Ben bahçenin izin verdiği kadar uzun yapacağım. Ondan boyuna pek dikkat etmedim. 

Eniyle ilgili olarak market bahçeciliğinde 75 cm öneriyorlar. Bu yatağın üstünde bacaklarınızı açıp rahatça eğilebileceğiniz uzunluk. Daha büyük olursa hem üstünden geçmeniz zorlaşır, hem de hasat etmeniz. Hesap da karışıyor biraz. Bir şeyin 4'de üçünü alması daha rahat. 10m yatak mesela 7,5 metrekare, 12 m yatak 9. Birim alandan bir sezonda ortalama 5 kg sebze alacağınız için, 10m yataktan  (7,5*10/2) 37-38 kilo, 12 m yataktan (9*5) 45 kilo sebze hasat edersiniz. Beklentim bu.

Sebze yatağı yaparken önerilen iki mesafe daha var. Biri 90 cm, diğeri 120 cm. Üretim yapanlar için değil bu sayılar, hobi ya da zor bir yerde ekim yapıyorsanız onun için. 90 cm bir insanın tek taraftan rahatça uzanabileceği en uzun mesafe. Duvar dibine yatak yapıyorsanız 90 cm civarında yapmaya dikkat edin. 120 cm de iki taraftan uzanabilildiğiniz durum için önerilen mesafe. Sebze kutuları yapıyorsanız 120 cmden daha geniş yapmayın derim. Ha 90 illa 90 mı olacak, yoo. 100 de olur. Size kalmış. Önerilen mesafeler bu, 75 cm üretim- satış için, 90 cm bir kenarı duvara dayalı, 120 cm iki taraftan uzanmak için.

Peki aralarındaki patikalar kaç cm olacak. 30 cm öneriyorlar. Ben 40 cm yaptım daha rahat yürümek için. Otuz cm bana fazla dar geliyor, hele hele bitkiler boy atınca. İlk kez bahçe yapıyorken patikalara fazla önem vermemiştim, sonra gördüm ki ne kadar çok gidip inceleyebiliyorsam ve rahat hareket edebiliyorsam verim de o kadar fazla oluyor. Bu bahçe için patikaları 30 cm seçmiş olsaydım, bahçeye 10 yatak değil 11 yatak sığacaktı. Bence bir yatak daha sığdırmak için yürümeyi zorlaştırmaya hiç gerek yok. Resimde 40 cm'in ne kadar geniş olduğu gözüküyor. O on cm çok farkettiriyor.


Market bahçeciliğinde kimileri bu yataklardan 10'u ya da 12'siyle bloklar yapıyor. Şart değil, kimileri de yan yana diziyor yataklardan 100'ünü. Blok olarak yapmalarındaki amaç mahsül/hastalık döngüsünü daha rahat gözlemlemek. Bir yere aynı bitki türünü ardı ardına ekince şu ikisi oluyor. Aynı bitki her yıl topraktan aynı besinleri/mineralleri çektiği için toprak o sebzeyi artık kaldıramaz oluyor. Arka arkaya domates ekerseniz kalsiyumu ve magnezyumu topraktan emdiği için domateslerin kabukları incelir, yarılır. Diğer sıkıntı da şu. Toprakta zararlı "böcükler" bitkileri takip ediyor. Aynı yere her sezon lahanagillerden ekerseniz, mesela, lahana sineği, zararlı yuvarlak solucanlar artıyor. Yararlı/zararlı dengesi bozuluyor. Bu nedenlerle sebzeleri hep bir döngüde ekmek gerek (bir istisnası var, aşağıda yazdım). Blok yapanlar o yıl lahanagilleri (lahana, brokoli, turp, alabaş gibi) ektilerse bir bloğa, seneye başka bir şey ekiyor. Benim ise zaten blok yapacak halim yok, 10 tanesi anca sığdı. Yatak bazında döngüye dikkat etmem gerek.

Yeri gelmişken yazayım. Bu mahsül/zararlı döngüsünün istisnası da şu. Toprağın üstünü her yıl 5-10 cm kompost ile kaplıyorsanız (kimileri 3 de olur diyor), toprak yenilendiği için döngüye gerek kalmıyor. Charles Dowding'in bunu göstermek için yıllardır süren bir "deneyi" var.

Yataklar rahat çıksın diye, nereyi kazacağımız, nereye dokunmayacağımız belli olsun diye, yani iş muntazam olsun diye kazık çakıp ip çektim. Yeni bahçe yapıyorsanız sizin de çekmenizi tavsiye ederim. Hem iş temiz oluyor hem de önünüzü görmek moral veriyor.


 İpleri çekince ortaya şu tablo çıktı. Bahçeye 12 m uzunluğunda 6 yatak, 10 m uzunluğunda da 4 yatak sığıyor. İlk üç yatak incir ağacının altına denk geldiği için kısa. Son yatak da dut ağacının. 

Para, para, para

Toplam ekilecek alan 84 metrekare. 200 metrekare alanın geri kalanı ya patikalar/çevre yolu ya da ağaç altı. Yılda yarım ton sebze alabilirim (84*5). Bir kilo sebze 10 liraya satılsa (sarımsak gibi şeyler eksem mesela) 5 bin TL eder. En kötü olsa olsa 2500 TL olur. Kontrol için başka hesap yapacak olursam, tatlı patatesin kilosu 20 tl gibi, bir bitki en az yarım kilo ürün veriyor. 25 cm de bir ekildiğine göre, tek sıra eksem, 440 adet eder. 220 kilo tatlı patates toplayabilirim. Bu da 4400 tl ediyor. Tamam, bence hesabım doğru, üç aşağı beş yukarı bu mertebede olacak kazancım.

220 kilo tatlı patates (tapates) ihtiyacım olduğu için yazmadım bunu. Ya da para meraklısı biri olduğum için... Amacım bahçeye ne kadar harcayabileceğimi görmek. Ben parayı işin sağlamasını yapmak için hesaplıyorum. Ne kadar harcarsam artık zarar edeceğimi bilmek istiyorum. Bu bahçeyi kurmak için (ki kurması en masraflı kısmı) 2000 TL'den fazla harcamak pek mantıklı değil gibi di mi? Hayal edin, yeni bir yer satın aldınız, bahçe kuracaksınız. Ne kadar harcarsınız? Gidip Bauhaustan torf satın alıp sermezsiniz di mi? Hiçbir şey yapmadan ekerseniz de sebze alamazsınız. Benim tahminim 2000 TL, peki doğru mu? Öyle ama peki neden öyle? Bir sonraki paragrafta açıkladım bunu. İlk kez bahçe yapıyorken bu hesapları yapmıyordum. Cebimde delik olduğunu fark edince bu hesapları yapmaya başladım. Son iki yıldır bahçe bahçe için para harcamıyorum, para kazanıyorum. Ürün satarak değil, tasarruf ederek. Yaptığım hesap üstün körü. Baştan uyarayım :)

Bu para hesabıyla ilgili bir paragraflık ukalalık var, onu da yazmadan geçmeyeyim. Bahçe ile ilgili kısım bu paragraftan sonra devam ediyor. Durumu kabaca anlatayım. Bir işin ekonomik olarak yapılabilir olup olmamasının hesabı var. Fizibilite deniyor buna. Bir fikir fizibil değilse, yaparsan para kaybedersin, zarar edersin. Bir iş fizibil ise bir süre zorlanırsın, ama sonra hep para kazanırsın. Genelde -ki bu işten işe değişir- bu süre 5 yıldır. Yani bir yere para harcıyorsan en kötü 5 yılda o parayı geri kazanman gerekir. 5 yıldan kısasya hemen atla, yap, kazan paranı. 5 yıldan uzunsa başka fırsatlara bak. Tabii bizde hesap karışık, enfasyon var, kur farkları var, faiz var. Ayrıntılarına girmeyeyim şimdi. Bir diğer hesap da 1'e 7 oranı. Yani sana para kazandıran her ne ise (işin özü - makina/alet/insan) ona harcadığından en az 6 kat daha fazla para kazandırmalı. Diyelim ki bir makine aldın, yüz bin TL. O alet ile yılda en az yedi yüz bin TL para kazanmalısın (ciro). Yoksa işletme giderleri vs. zarar edersin.

Bu böyle değil esasında ama fikir versin diye yazdım. El hesabı bu. Bahçeye geri dönecek olursak, bahçecilikte fizibilite süresi 1 yıl. 5 yıl değil. Gübreyi atarsın, mahsülü toplarsın o kadar. Seneye yeni bir yıl. Nereden bileceksin seneye ne olacağını, belki yazın ortasında sel götürür. Market bahçeciliğinde buna çok ama çok dikkat ediyorlar. Bir de sebze yetiştiriciliğinde o oran 1'e 7 değil 1'e 10. Yani bahçende 5000 TL'lik sebze yetiştiriyorsan harcayacağın para en fazla 500 lira olmalı. Buna gübren, yol masrafların vs, hepsi dahil. Daha fazla harcarsan para kaybedersin. Benim bu yıl bahçeye harcayacağım para, yani bütçem, 500 TL'i geçmemeli. Gibi? Değil. Nedeni şöyle.

Permakültürde bu oranlar biraz farklı. Bir yıl için yapılmıyor ki permakültür, 20 yıl 100 yıl dayansın üretsin diye yapılıyor. 20 yıla göre mi hesap yapacağız? Hayır! Fizibilte 5 yıldı, yukarıda yazdım. Permakültür projelerini inceledim, kabaca hesap yaptım. Fizibil olması için en az 7 yıl gerekiyor. Ağaçlar büyümeden meyve vermiyor sonuç olarak. Biz en kötüsünden hesaplayalım. 5 yıl diyelim. yılda 5000 değil de yarısı kadar kazandırsın bahçe. Kim bilir belki seneye hiç ekemeyeceğim. 5*2500=12500 tl ediyor. Hadi 15000 TL'ye yuvarlayalım. Onda biri alıyorduk; 1500 TL.

Bu da şu demek, 500 TL'den az para harcamaya çalış. O yıl 500TL'den fazla harcarsan para kazanamazsın. Ha, para en önemli şey değil, toprak iyileşsin bahçe güzelleşsin diyorsan, sınırın toplamda (yani 5 yılda) 1500 TL. İlk yıl bundan daha fazla para harcarsan ahmaksın Kirpi. Kendini tüketiyorsun.

Ya da şöyle: 

Gübreye vs harcayacağım en fazla 500 TL olmalı (5000/10). Hata yaptık sanki, fazla gibi? 500 lira gübreyle koca tarlaya gübre atarsın. Çünkü fazla! Hesabı İstanbul'a göre yaptık. Domatesin kilosu İstanbulda 10 TL, bu bahçenin olduğu yerde ise bir lira bile değil. Yani bahçenin hakettiği gübre 500 değil sadece 50 TL. Gübreye 50 liradan fazla harcayayım en iyisi.

Örtüler vs gibi uzun yıllar kullanılacak şeyler için bütçe 1500 TL idi. Örtü 5 yıl dayanmıyor. İki belki üç sene o da anca dayanıyor. Yani iki kez örtü almam gerekecek. 1500/2=750TL. Geçen yıl örtüye harcadığım para 500 lira olunca durdum. İşte bundan. Cebimde para kalmadığı için değil, daha fazlası fizibil olmadığı için harcamadım. Örtü yerine başka bir şeyler yapmam gerek. Hem örtmeli, hem de mahsül vermeli (örtü İstanbul'da da orada da aynı fiyat olduğu için bölmedim).

2000 TL demiştim ya bahçe kurmak için, hesap buradan geliyor. 1500 TL uzun süreli yatırımdan, 50 TL de her yıl gübreye harcadığından. 1500+5*50=1750 TL. Bıcak keskinliğinde olacak değil ya! 1500-2000 TL arasında tutmak bundan önemli. Fazlasını sakın harcamayın. "Sürdürülebilir" olmaz. Hele hele her on senede bir darbesi, 5-6 senede bir ekonomik krizi olan ülkemizde kesinlikle olmaz.

Hesabı kolaylaştıralım o halde. 200 metrekare bahçe için 2000 liraysa, 300 metrekare için 3000 TL. Altı dönüm arsa satın aldıysanız, fizibil olması için sınırınız 60bin TL. 1 metrekareye en fazla 10 TL, o da 5 yıl.

Umarım çok karışık değildir.

Hangi teknik?

 Yatakları yaparken bahçe tekniklerini bir bir inceledim. Bir çalakalem yazısında (tonla yazım hatası olsa da) yazdım aklıma gelenleri  çalakalem: yeni bahçe- yöntemler . Atladıklarım vardır elbet. Yoğun tarım yapmamın hiç bir anlamı yok, istesem de yapamam zaten. Çift kazı yapacak ne zamanım var ne de kompostum. Kendimi o kdar yormaya da niyetim yok. Seyrek ekim yapsam, yabani otları ne yapmalı? Örtemedim ki. Çapasız tarımı yapacak kadarorganik madde getirmesi dert, satın alması dert. Aynı durum lazanya bahçeciliği için de geçerli. Odun yatağı yapmak da aklıma yatmadı pek, yatakları yapmak için odun satın almam gerek. Etrafta bu bahçeye gömülecek -kabaca- 50 metreküp odun yok. Fukuoka'nın yöntemlerine saygım sonsuz, ancak anlamsız olur bu kadar bereketli toprağa kil topu atmak. Modern market bahçeciliği yapmak istiyorum. Üretip satmak için değil, bazı özel cinsleri çoğaltmak için. Kendi bahçemde tozlaşma oluyor cinsler arası. Market bahçeciliği için toprağı adam etmek gerek, onu da yapamayacağım için geriye iki yöntem kalıyor onları kendime uyarlamam gerek, basit üretim yöntemi ile tembel yatak yapımı.

Basit üretim yönteminde yatak üç kısıma ayrılıyordu. İlk kısım balkabağı için. Örtü üstünde o büyürken, örtünün altında -artık ne varsa- atılıp kompost olması sağlanıyordu. İkinci kısıma patates ekiliyor, hasat edilirken toprak çapalanmış oluyor, taşı ayıklanıyor. Son kısımda da soğanla havuç var. Benim tüm bahçeyi örtmem ve altında kompost oluşturmam gerek. Taşını ayıklamamın anlamı yok toprak zaten muhteşem. Yabani otların ölmesi gerek örtünün altında.

Tembel yatak yönteminde ise, çayırı parçalar halinde kesip yatağın olacağı yere ters olarak yatırıyorsunuz. Altı üstü kök arası çayır olan sandiviç gibi bir şey oluyor. Çayır arada çürüyüp giderken size mis gibi toprak ortaya çıkıyor. Bunu yaptım. Yürüme yolundaki toprağı yatağın üstüne ters yatırdım. Arada kalsın, çürüsün diye.

Çapa makinemiz yok diye yatakları başta tembel yatak yöntemiyle yaptık, şekli şemali belli oldu. Cumartesi akşamı çapa makinesi gelince, örtünün yabani ortları öldürdükleri hariç tüm yatakları çapaladık bir tur daha. Yatakları bir tur daha yaptık. Yer elması, patates, bayırturbu ve balkabağı ektim. Damla sulama hortumlarını çektim. Hortumlardan eskiden kalma, 80cmde bir delik var. Olsun, ucuz sirke baldan tatlıdır hesabı koyduk gittik. Şaşırtmacalı çektik hortumları, 40 cmde bir su damlar oldu. Giderken üstlerini iyice örttük, yabani otlar çıkmasın diye.

Resimlerle Anlattım

 Budamaları yapıp örtüleri kaldırdıktan sonra:

Etrafı toparladık, çöpleri topladık


Bu da bahçenin üst kattan görünüşü:

 
İp çektik yemek arası verdik:

Küreği saplıyarak ip boyunca çayırı "kestik", kökleri vs.

 
 
Sonra patikalardaki toprağı ve çayırı yatağın üstüne ters gelecek şekilde koyduk.

O ilk yatağı o kadar çok kök sarmıştı ki, daha otsuz kısıma başlamadan pil bitti.

Üst kattan görünüş:

Aynı işlemi geri kalan yataklara yaptıktan sonra: 

 Bu arada bir kiremit altında denk geldim dostlara düşmanlara, (Cinslerini bilen var mı? Ufak sarı salyangoz cam saygangozu gibi duruyor, salyangoz avcısı salyangoz)

İlk gün böyle bitti. İkinci gün artık çapa makinemiz olduğu için 8 yatağı çapaladık. Çapalarken yataklar bozuldu tabiyatıyla. Yürüme yollarını bir kez daha açtık. Çapalamadan önce yatağın üstüne odun külü, alçı ve gübre olarak kullanabileceğim ne varsa serptim.

 Yollardaki toprağı yataklara attıktan sonra toprağı tırmıkla düzelttim.Sonra da tavı tutsun diye tırmıkla sıkıştırdım. 

Sonra da damla sulama hatlarını çektik

Bir yandan yatakları çapalarken, diğer yandan yolları açıp damla sulama hatlarını çektik. Yatakları bitire bitire son yatağa kadar geldik:

Yatakların tamamı bittikten ve hatlar çekildikten sonra:

Üst kattan görünüş:

Ve yabani otlara karşı toprağı örttükten sonra:

Üstünü örtmediğim yataklarda yer elması, patates, balkabağı ve bayırturbu var :)