7 Nisan 2021 Çarşamba

çalakalem: sıfırdan bahçe

Geçen ekolojikkentbahçesiyle sohbet ediyordum. Çekilişleri konuştuk sonra sıfırdan bahçecilik ile ilgili yazmama nedenimi sordu. Haklı da, teknikler vs yazıyorum da esas konulara girmiyorum. Onun anlattığı kadar tane tane anlatamayacağım için patates, patlıcan nasıl ekilir konusuna girmeyeceğim (ki bu reklam değil, gerçekten tane tane, temiz bir şekilde anlatıyor :). Tecrübelerimden çıkardığım dersler var, bugün onları yazayım. Zaman makinesi olsa, bahçe işlerine başladığım ilk günlerdeki kendime aşağıdakileri bir kağıda yazar gönderirdim. O pek takmazdı ya, olsun :) 

Ufak adımlarla başla ve plana güven

İnsanın hayalleri olmalı ve olabilmeli bence. Hayal derken de imkanının çoook daha ötesindekilerden bahsediyorum. Öyle bankada paran varken "şu arabayı alsam güzel olur mu" muhabbeti değil demek istediğim. Gözünü kapadı mı hayalinde dolaşabilmeli, daha ekmediğin ağacın dalından elma koparıp ısırmalı.. Suyu akmalı.

Ancak kimse hayallerin peşinde dolu dizgin gitmemeli bence. Bazen insanın nereye savrulacağı hiç belli olmuyor. Sebze bahçem olsun diye ilk sene 2 dönüm arazide sebze yetiştirmeye karkışırsanız kuvvetle muhtemelen harap olursunuz. Ayrıca bahçenizin büyük ya da küçük olması önemli değil ki. İyi bakarsanız size bir domates bitkisi ortalama 10 kg verebilir, bir patlıcan bitkisi de ortalama 10 adet. 10 adet domates bitkisine iyi bakarsanız size hayli hayli yeter. İyi bakmazsanız 100 tane dikseniz de yiyemezsiniz, tohumlu acayip bir şey olur çıkar. Permakültür projeleri için de geçerli bu. Bilmemkaç dönümü şahlandıramanız mümkün değil, ufak adımlarla başlayın ve büyüyün.

Hayallerinizi bir kağıda yazın, çizin ve plan yapın. Parçalara bölün. Bu yıl bunu bunu yapacağım, bu ay şunu, şu hafta da bunu diye. Yıl bittiğinde de hepsini tamamlamaya çalışın. O ilk liste bitmeden bir sonraki listeye de geçmeyin bence. Liste kısa da olsa tam olarak yapmak o kadar zor ki. Şaşıracaksınız. Yani ben çok şaşırmıştım.

Bir diğer nokta da ufak başlarsanız maliyetiniz düşer. Diyelim ki lavanta ekeceksiniz. Büyük bahçe hayal ediyorsanız gidip 10-100 fide satın alıp ekmeniz gerekir. Ufak başlarsanız 2 fide alırsınız, sonra da çelik ala ala o 100 fideyi kendiniz neredeyse bedavaya üretirsiniz. 6-7 adet mısır tanesinden 10 koçan, 10 koçandan da tüm tarlaya yetecek kadar tohum elde edersiniz. Tüm tarlayı ilk sene ekecem diyorsanız, tohumculara iyi para dökmeniz gerek. Plan yapın ve plana sadık kalın. Zor günlerde de plana güvenin.

Şehrin orta yerinde bahçe yapmaya çalıştığım için benim kendimi kısıtlamama gerek olmadı, zaten kendi kısıtlı. Hadi şunu yapayım da diyemiyorum, İstanbul'da "tamam bea, dökerim ben" diye bir amca yok ki kapımın önüne romörkle gübre döküversin. Öngöremediğim ufakcık bir şey büyük maliyetler doğuruyor. Ufak adımlarla iş yapmanın faydasını çok gördüm. Ondan ilk sırada :)

Önce sen sonra toprak sonra tohum vs.
 
Su biter, toprak biter yaratılır. Tohum da bir şekilde bulunur. Ama önce sen. Asla ve asla hissettiğin o isteğin azalmasına, sönmesine izin vermeyin. İnsan kendisi de tükenebiliyor. Emin olun onun tekrar dolması da hiç kolay olmuyor. Ne iş yaparsanız yapın, ne hayal ederseniz edin yaptığınızdan keyif almaktan asla vazgeçmeyin. İnsanların sizi övmesi hoşunuza gidiyorsa başarılarınızı ballandıra ballandıra anlatın. Hayran hayran dinlesinler sizi. Paylaşmak sizi mutlu ediyorsa ürettiklerinizi değer bilen ya da ihtiyacı olan insanlarla paylaşın. Tembelliği mi seviyorsunuz? Gidin bir kahve dökün, bahçeyi izleyin. "Tırtıllarlar domatesleri yiyor. Toprak Kurumuş. Kar geliyor. Eyvah" vs. Dur! Hayır! Biraz kaygı iyidir. Ancak endişenin dolu dizgin sizi ele geçirmesine izin vermeyin. Bahçe, toprak ne olursa olsun senden sonra geliyor. İş bile olsa, zor bile olsa keyif için, sevdiğiniz için yapıyorsunuz. Bunu sakın unutmayın. Ateşi hep körükleyin.

Toprak sonra geliyor. Çoğu insan bir sonraki ekime kadar toprağı unutuyor. Toprağı beslemeyi unutmayın ki ekim daha keyifli olsun. Toprağı olabiliğince çok çeşitte şeyle (kompost, gübre, malç) besleyin. Üstünü örtün samanla, dallarla, yaprakla, çimenle. Toprağınız ne kadar iyiyse o kadar rahat edersiniz. Toprağınız iyiyse çok ürün alırsınız demiyorum, hastalıkla daha az uğraşırsınız, sulama daha küçük bir dert olur. 

Tohum ve diğerleri bu sıramada en sonda geliyor. Ata tohum olur, hibrit olur, size elden ele kimden geldiği belli olmayan tohumlar olur. Siz yoksanız hiçbiri "al sana domates" demez. Toprak iyi değilse uğraşır durursunuz. Sizin gölgeniz üstündeyse en kötü tohum bile çimlenir meyve verir. Ben toprağı toparladıkça bahçeden keyif almaya başladım. Ne tohumlar aldım ne tohumlar getirdim. Ya ben ilgilenmediğim için kurudu gittiler ya da topraktan.
 
Dostlar alışverişte görecek! Görmeli! Ancak hedeften de şaşmalı!
 
Bugün bir şeyi yapmayı istiyor olabilirsiniz. Peki belki yarın moraliniz bozulacak? Belki bu sene bir ekonomik krizimiz daha var. Belki seçim yaparlar gene. Nolucak yani, her tereddütte her aksilikte başınızı iki elinizin arasına koyup "kendi"nizi mi düşüneceksiniz. Yapacak mıyım? Yapmalı mıyım? Hiç bile! Bırakın başkaları size şevk versin. Hayallerini gerçekleştiriyorken sürekli olmak önemli, hem de çok. Bazen insanın içinden gelmiyor bahçeye çıkıp bir şeyler yapmak. Birinin sohbet arasında "eee sarımsakların ne oldu" demesi sizi o duraksamadan koparacaktır. Eve gelince sarımsaklara bir bakacaksınız, sonra da "aaa yabani ot çıkmış diyeceksiniz". Gösterişin fazlası iyi bir şey değil ama gerekli. Etrafınızdakiler duysun sizden, bilsinler. Biraz abartmanın da kimseye zararı yok. İki domatesle kimsenin karnı doymaz, ama komşunuza koparıp verin. Dalından deyin. Kendim yetiştirdim deyin. Çok güzel deyin. Deyin de deyin. Beş yıl sonra bile muhabbeti dönecektir. O vakitte ara vermiş olsanız bile başlarsınız. Ha, bu arada fazla da abartmayın durumu, yalan olmasın :) Sizin kendi planınız olsun, ama övgü almayı da bilin. Övgü almak için başkalarına sebep verin.

Yoksa siz blogun ikinci postunun sadece yumruk kadar büyük sarımsaklar hakkında olduğunu mu sandınız? Belki biraz da benimle -bu blogla- alakalıdır ;)
 
İdeallerinizin sizi sıkıştırmasına izin vermeyin
 
Bu aralar ideal hastalığı var. Soruyorsun diyor ki hayvanları yemek canilik diyor. Şak diye kesiyor et, yumurta, balık vs yemeyi. Önce bir okusaydın? Bir araştırsaydın. Haklı bile olsan iki belgesel izlemekle olmaz ki. Fikir ayrı bir şey uygulama ayrı bir şey. Sonra saçı dökülüyor, kafa çalışmamaya başlıyor. Tavsiye üzerine haplar kullanmaya başlıyor. Altı ay geçmeden de tekrar et yemeye başlıyor. Hem de o tiksindiği karaciğeri... (konu vejateryanlik değil, araştırmadan balıklamasına dalmak).

Benzer bir hatayı permakültürün dedelerinden Fukuoka yapmış. Budamalıyız diye ağaçları budamayı bir anda bırakmış. Arkadaş önce bir deneseydin iki üç ağaçta. Bahçe gg. Sonra hatasını fark etmiş ve düşünmeye başlamış. Meyva ağaçlarının doğal formuyla ilgili güzel yazıları var.
 
Bence idealleriniz sizin başlangıç noktanız olmamalı, hedefiniz olmalı. Vejeteryan olmak istiyorsanız önce bir deneyin, görün vücudunuzun tepkisini, sonra devam edin. Plastikten nefret ediyorsanız, ilk günden viyolleri çöpe atmayın. Deyin ki 4-5 yıla plastik kullanmamaya başlayacağım. Her yıl tüketiminizi azaltın. Hibrit tohum konusu mesela. Önce domates nedir, nasıl yetiştirilirini öğrenin sonra cinslere geçersiniz.

Burada bir iki nokta var girmiyorum. İleride hareket alanınızı kısıtlayacak şeyler yapmayın tabii ki. İlerleyen günlerde de vejetaryen olabilirsiniz. Şu an et yemeniz buna engel değil. Ancak kimyasal gübre kullanırsanız toprağınız ölebilir. İleride doğal ya da organik tarıma geçmeniz zorlaşır.
 
Yani önemli olan ilerleme, mükemmel yani sizin ideallerinize tam olarak uyması değil. Esas olan öğrenmek. Ne zaman bu iş böyledir diye yola çıktıysam duvara tosladım. Ondan bu ukalalık :)
 
Bütçeye aman dikkat! Her şeyin ucuz ya da bedava alternatifi var!
 
Şartlar sizi sıkıştırmıyorsa en kolayını yapmayın, yani markete gidip satın almayın. Araştırın. Viyol almak zorunda değilsiniz, gazete kağıdından yapabilirsiniz. Hatta kağıtsız da yapabilirsiniz. Gübre almak zorunda değilsiniz, kompost yapın. Kendiniz için yetiştiriyorsanız tohum satın almanıza gerek yok, paylaşan çok! Ya da ortak alın, napacaksınız yani 15bin patlıcan tohumunu? Gibi. 
 
Burada konu bütçenin az ya da çok olması değil. Konu tembellik. Diyelim çok paranız var ve sebze bahçesi yapmak istiyorsunuz. Gidip en kaliteli en pahalı torfu, toprağı, tohumu alıp ekip biçmeye başlayabilirsiniz. Üç ay geçmeden en güzel sebzeleri toplamaya da başlarsınız. Peki neyin pahasına? Sıkı can iyidir diye bir söz var, çoğu kişi gıcık olur bu lafa. Doğru yanı hiç yok mu sizce? Yalanım olmasın, köy ortamında olsam kompostla hiç uğraşmazdım, adını duymama gerek olmazdı. Bütçem olsaydı odun yatağı yöntemini hiç öğrenmezdim, hazır toprak varken niye yıllarca bekleyeyim ki. Dilediğim tohum yurtdışından gelseydi, uğraşmazdım bitkileri çoğaltmaya tohum saklamaya. İyi ki bütçem kısıtlıymış, imkanlarım azmış. O kadar çok şey öğrendim ki bu sayede.
 
Sorun, soruşturun, konuşun. açık ve dürüst olun. Zırvalıklara pirim vermeyin. Youtube ve sosyal medya çok önemli!
 
Üniversitede okuyorken hocalarımızdan biri, eninde sonunda ona gidip soracağımızı düşünerek, dersleri yarım anlatırdı. Sonra da tam sorardı. Dersin kitabı da yok ki. Yaaani. İnternet var be baba! Senin egonu kim çeker. İlk vizede afalladık yalan olması. Sonra internetten bulduk birinini. Finalde full çektik. Tüm sınıf. Hocadan daha iyi anlatıyor. Kimse de gidip ona bir kere soru sormadı.
 
Öğrenmek isteyeceğiniz her şey internette var. Youtube'da var. Yoksa da instagramda, orada burada konuyu bilen insanlar var. Siz dürüstseniz, öğrenmek istiyorsanız kimse bana ne demiyor. Sorun, araştırın. Emeğinizi gösterirseniz en acayip cins biberin tohumunu da bulursunuz, en lüzumsuz konuda size yardım edecek birini de.
 
Toprağı düzeltin! Zor işlerin altından kalkın, kolaya kaçmayın. Yapmak istemediğiniz işlerde de 20 dk kuralı!
 
Sıfırdan bir iş yapıyorsanız, bahçe olmak zorunda değil, zordan kaçmayın. Zor olması yapılmayacağı anlamına gelmez. Toprağa harcağınız her emek eninde sonunda size geri dönecektir. Toprağı düzeltmeden, hayat vermeden de sebze yetiştirebilirsiniz. Topraksız da! Konu toprak değil, iş de değil. Emeğinizi göstermekten korkmayın. Yorulacaksınız diye geri durmayın. Yapmak istemeyeceğiniz işler olabilir, kompost çevirmek ya da kümesi temizlemek gibi, o hallerde 20 dk kuralını uygulayın. 20 dk ne düşündüğünüze önem vermeyin, duymayın, işi yapın. 20 dk sonra göreceksiniz ki işi fazla abartmışsınız. Bitmiş gitmiş. İnsan çok acayip işliyor. En berbat işi bile bir kaç kere yapınca keyifli gelmeye başlıyor.
 
Ağır silahlarınız her daim hazır olsun
 
Bugün her şey yolunda gidiyor diye yarın da öyle olacak değil ya. Ağır silahlarınız hep yanınızda olsun. Peki ne olabilir ağır silahlar? Konuyu bilen biri. Zor bir işte size yardımcı olacak başka biri. Özel bir gübre (yarasa gübresi, balık bulamacı mesela), özel bir ilaç (bordo bulamacı, göz taşı, neem yağı, diatom).. O sene gazete kağıdından saksı yapmaya vaktiniz olmayabilir, iki viyol kenarda dursun. Her adım doğru gidecek diye bir kaide yok. Aksilikler olacak. Joker kartlarınız hazır olsun.
 
Yazın ilaçlama yapıyorlar İstanbul'da. Bahçemdeki denge alt üst. Arılar bir anda kayboluyor, böcekler afallıyor. Allah'tan her ilaçlamada sahiden ilaç sıkmıyorlar (4-5 seferden belki biri gerçek ilaç, gerisi su). Bahçe 2-3 haftaya toparlıyor. Bir keresinde öyle bir ilaçlamışlardı ki nefes alamamıştık. Haliyle bahçedeki böceklerin tamamı öldü. Çekirgeler, bitler vs bir hafta sonra haliyle kaldıkları yerden devam etti. Örümcekleri, eşşek arılarını ara ki bulasın. Yok. Joker kartları kurtardı o sezonu.
 
 
Ve bence içlerindeki en önemlisi:
 
Her gün bir adım

Yukarıda yazılanların hiçbirini yapmadan da bahçe olur. Tarla olur. Şirket olur. Aya bile gidilir. Ancak istikrar olmadan olmuyor. Az bile olsa her gün bir şeyler yapmak çok yol aldırır. Bahçeye mi çıkamıyorsunuz, yağmur mu yağıyor? Telefon var, videolar var. Domates nasıl ekiyormuş? Hangi hastalıklar varmış?  Ya da fidelerin tamamını bir günde aktarmak içinizden gelmeyebilir. 10 tanesini aktarın. Önemli olan o gün bir adım atmak. Her gün bir şeyler eklemek. Ama büyük ama küçük. Ama doğru ama yanlış. Kimin ne dediği ne demediği hiç önemli değil. Yol sizin yolunuz, doğrusu da yanlışı da tecrübe. Siz her gün bir adım atın gerisi zaten gelir :)

Gelince de şöyle oluyor: