16 Şubat 2025 Pazar

mevzu: tavuk yemi üzerine

Geçen tavukların yemi bitti. Yemi kendim kardığım için iş başa düştü, fes de başıma. Malzemeler stoklu, sıkıntı yok. Buğdayı, mısırı, mercimeği, keteni ve diğer hepsi var. Derken…

……

……………

………………….Ulaaaa! Neydi oranlar??

Öyle kala kaldım. Buğdaya ne kadar yonca katıyordum, mercimeğin oranı neydi? Katil -küçük enişteyi öldüren horoz- bana bakıyor, ben ona. Unuttum, iyi mi…

Eve geldim notları karıştırmaya. Daha geçenlerde masamın üstünde olan notlar ortada yok. Rafa kaldırdım herhalde. Notları geçen sene hazırlamıştım, 2023’de. 2024 miyiz, 25’de miyiz? N’oluyor bana yahu.

Haliyle hayatımda ilk kez bir şey unutmuyorum. Bu konuyu unuttuğuma şaşırdım ama. Yıllardır çalıştığım konu. Bir anda puf! Sıfır. Bomboş.

İyi ki notlar var. Yazmışım, karalamışım kenara. O halde gelsin mevzu yazısı.

.

Önce işin hikayesi. Tavuk alalım dedim. Yumurtası filan olur, ortama neşe katar, çocuklar sever. Yumurtası olur, her gün taze taze yumurta alırız sabahları. İnternete baktım, Ataks’lar 250-270 yumurta veriyor, Lohman’lar 300-320. Kümesi inşa ettim, tavukları buldum getirdim. Koyduk kümese, önlerine en kalitelisinden yem. Her gün taze su. Dramı bitmedi bir türlü. Birkaç sezon sonra bu tavuklardan hayır gelmeyeceğini anlayınca kendi cinsimi geliştirmeye karar verdim: Kirpi’nin permakültür tavuğu. Hani şu renkli yumurtalar veren, sağlam dayanıklı çeşit.

Bir yandan da yem konusunu çalıştım. Farklı yem karışımlarını denedim, farklı farklı formüller uyguladım. Yumurtanın tadını, sarısının rengini neler değiştiriyor, oranları ne olmalı. Hepsi. İki formül çıktı ortaya. Biri “tam bütün yem”, diğeri “gündelik yem”. Tam bütün yem ticari sır, bir tek benim değil bu işi yapanların -kişiden kişiye farklılık olsa da- sırrı. Diğeri bu yazıda.

Sonuçları paylaşmadan önce uyarı gelsin. Siz de bu deneleri yapacaksanız tavukları en az 6 ay yem karışımını değiştirmeden beslemeniz gerektiğini unutmayın. Yemi değiştirip 1 ay sonra “bak buğday iyi geldi” ya da “bu mısır yumurtanın rengini değiştirmiyormuş” demeyin. Tavuğun yeme alışması zaten alıyor 1-1,5 ay. Değerlerinin değişmesi de 4 aydan sonra ortaya çıkıyor. Mesela yalnız buğdayla beslerseniz besin noksanlıkları 3. Aydan sonra ortaya çıkmaya başlar – tavuğun ilk durumuna bağlı olarak. Sonra Nasrettin Hocalık durumlar olmasın – eşek tam da açlığı alışıyorken ölmeyiversin.

.

Sade buğday, arpa ya da yulaf köyde oluyor da bizde neden olmuyor?

Köyde elek altında ne kaldıysa veya ne satılmadıysa hayvanlar onunla besleniyor. Buradaki amaç yumurta üretimi ya da yetiştiriciliği değil. Zaten hayvanlar yazın düzenli olarak üredikleri için mantık “kalan sağlar bizimdir”. Her yıl kümes ahalisinin muhtemelen yarısı değişiyor. Hayat varsa (civciv), ölüm de var (muhtemelen çorba). Burada usul böyle. Hayvanlar serbest ama. Buğday ya da arpa günlük ihtiyaçlarının dörtte üçünü karşılıyor. Besin (mineral, vitamin ve diğer protein) ihtiyaçlarının ise taş çatlasa onda birini karşılamaz. Hayvanlar bunu sokaktan temin ediyor. Taş yiyor, böcek yiyor. Köpek, inek -artık ne varsa- dışkısını eşeliyor, yiyor. Çöpleri karıştırıyor. Bir şekilde günü kurtarıyor. Köydeki hayvanı en sağlıklı hayvan sanmayın. Orası hayatta kalma bölgesi. Yılda 100 yumurta anca. Muhtemelen 80. Daha fazla verene “iyi yumurtladı” derler.

Tavukları kapalı tuttuğunuz anda (illa kafes olmak zorunda değil, serbest olamasınlar yeterli) gerekli besinleri alamadığı için eksiklikler bir bir başlar. Sağlıkları azalır, yumurta verimi düşer, tüylerinin parlaklığı gider. Bir ay geçmeden başlar bu belirtiler. Üçüncü aya gelmeden ölümler başlar, en zayıflar elenir. Dördüncü aydan sonra kalıcı etkiler ortaya çıkar. Yeni yumurtlamaya başlamış tavuklar (1 yaş) bu duruma daha dirençli. Halihazırda yumurtlayan ya da civciv çıkaran tavuklar daha çabuk güçten düşer çünkü zaten yumurtlayarak kemiklerinde ve yağda depoladıkları kaynaklar azaltıyorlar. Tavukları tekrar tam yem ile beslemeye başlasanız bile tam anlamıyla toparlamaları 6 ay bulabilir. Bu tür açlık yaşayan tavuklar tekrar iyi besleneniz bile aniden hastalanırlarsa şaşırmayın. Bazen tam toparlayamıyor.

Peki buradan çıkacak ders ne? Hayvanların hareketini kısıtlıyorsanız yalnızca buğday/ara ya da yulaf ile beslemeyin. En azından ağırlıkça %2 mercimek ekleyin (olması gereken %5). Yüz kilo buğdaya iki kilo mercimek yani, öyle çok bir masraf etmez. Mercimeği suda şişirmeden vermeyin, bir gece suda beklesin. Hatta buğdayı da suda şişirin ki yem tüketiminiz azalsın – baya fark ediyor. Evden mutfak atıkları, manavdan pazardan sebze atıklarını da verebilirsiniz. Biraz kum, ince taş da verin. Ama sakın yalnızca buğdayla beslemeyin.

Bu hesap kendini doğruluyor, sağlaması var. Tavuklar yemdeki protein oranı düşerse daha çok yem tüketmeye başlıyor. İdeal oran %19-20 arasında. Gerçek sayılar için Ali Fuat Hoca’nın kitabına bakmanız gerekir ancak bir örnek vermek gerekirse %20 protein oranına sahip bir yemden 150 gr vermeniz gerekiyorsa, %14 protein oranına sahip yem ile tavuğu doyurmak için 200-210 gr yeme ihtiyacınız var. Paradan kısayım, sadece buğdayla besleyeyim derken tükettiğiniz buğday üçte bir oranında arttı. Kirpinin tavsiyesi yeme mercimek ekleyin, geceden suda bekletin şişsin. Mercimek masrafınızı arttırmayacak, bilakis azaltacak. İşin doğrusu için en aşağıda verdiğim formüle geçin.

Gelelim işin çirkin tarafına. Piyasadaki markaların çoğu (yalnızca tavuk değil, köpek mamasında da aynı durum geçerli) yemdeki protein oranını bir tık düşük tutuyor. Sizde tavsiye edilen yem miktarını kullanınca hayvanlar zırt pırt hastalanıyor, veteriner peşinden koşuyorsunuz. Bu arada daha fazla mama tüketiyorsunuz. Hayvanları proteinle takviye edin. Köpeklere haftada bir 2 haşlanmış yumurta, ayda bir, bir kutu ton balığı verin mesela. Bu da en az. Avcı tavsiyesidir (acı değil avcı, ava giden kimsenin verdiği tavsiye). Tavuklar için de durum aynı, hazır yem ile besliyorsanız hem tükettiğiniz yemi azaltmak için hem de hayvanların sağlığı için proteinle takviye edin. Mercimek olabilir, ancak hayvansal proteinler daha önemli. Yem hazırlanırken hayvansal proteinler daha pahalı olduğu için ilk onlar gümbürtüye gidiyor, formülden ilk onları çıkarıyorlar. Hayvansal atıklar neler olabilir? Mesela kasap atıkları (tercihen haşlanmış), siyah asker sineği larvası gibi. Kemik suyu, et suyu, yoğurt gibi ürünler de olabilir (tanıdık restoran varsa bilhassa, tonla protein atıyorlar çöpe).

Önemli nokta. Proteinlerden birinin eksik olması, daha doğrusu hep eksik olması - amino asit eksikliği- hayvanın ömrünü kısaltır, direncini düşürür. İlk döngüden sonra toparlanmasını geciktirir filan falan. Yani mercimek takviyeli buğday ile tavuk besliyorsanız muhtemelen 3 yaşına gelmeden öleceğini – belki 4- , arada bir hastalanacağını unutmayın, duygusal bağ kurmayın, isim vermeyin. Bu uyarı saçma gelmiş olabilir, kusura kalmayın. Aksini çok gördüm. Ondan.

.

Hazır yem alsak da hangisini alsak?

Tabii ki ilk denemelere hazır yemlerle başladım. 2016-2019 yılları arasında piyasadaki yemlerden ulaşabildiklerimin hepsini denedim. İlerleyen yıllarda da şehir dışındaysam ya da hastaysam yem karamadım, aşağıdakilerden devam ettim.

Hayvan yeminde GDO kısıtlamaları yok. Ondan satın alacağınız isimsiz yemlerde (etiket zorunluluğu var da etiketi böyle çuvalın kenarına ayıp olmasın diye dikilen) ithal edilen GDO tahıl ve bakliyata denk gelirseniz şaşırmayın. Yemlere bu mahsullerin katılmasının nedeni fiyatı. ABD deliler gibi soya ve mısır üretiyor, fiyatı düşürüyor. Mısır neyse de yemciler yemdeki protein oranını ayarlamak için soyadan faydalanıyor. Hem soya tavuğun ihtiyacı olan proteinlerin tamamını (amino asitleri) sağlamadığı için hem de GDO yüzünden etiketleri okumadan sakın almayın. Diğer uyarılar yazının sonunda. Hazır yem denemeleri sonucunda şu iki ürün/marka ön plana çıktı. Reklam olsun diye yazmadım, herhangi bir ilişkim, iş birliğim yoktur. Arayıp bir kere konuşmuşluğum da yoktur (tamam belki kargom nerede diye aramış olabilirim).

14 tahıl karışımı:

Malatya’dan birinin hazırladığı 14’lü karışım vardı bir ara. Sonra bir ara ortadan kayboldular. Daha sonra marka mı oldular ne oldular inanın bilmiyorum. Son aldığımın içinde yumurta yemi de katılmıştı. Fiyat performans için en uygun yem bu üründü. Demiyorum ki tavuklar şaha kalktı, tüyleri parıl parıl oldu bir bakan bir daha baktı. Yok öyle bir şey. Ancak hem yumurta verimi hem sağlıkları için en iyi karışım buydu.

Gelelim eksikliklerine. Hayvansal proteinler eksik. Zannedersem yumurta yemiyle bu açığı kapamaya çalışmışlar. İyi de sormazlar mı madem pelet yem katacaktın neden 14 tahılı karıştırıyorsun. Valla bilmiyorum. Pelet yemin içinde GDO var mı, yok mu? Onu da bilmiyorum. Hazır yemde fiyat performansta adres burası ama.

Sadova Yem:

Tavuk yeminde bu işin en iyisi kim diyorsanız, Prunia’dır derim (he ya, onu da bulduk denedik). Türkiye’de hangisi diyorsanız Sadova derim. Fiyatı biraz tuzlu gelebilir, anca hem protein oranları hem de içindeki amino asit dağılımı vs en uygun yem bu markadan çıkıyor. Süs hayvanı yemi ideal oranlara biraz daha yakın. Civciv çıkartıyorken ilk aylarda Sadova’nın yemiyle besliyorum, bizim irmik yumurta karışımıyla takviye ediyorum. Tavsiyedir.

Sadova’yı şu noktalardan eleştiriyorum ben. Neden %100 bitkisel yem? Tavuklar vegan değil ki, hayvansal proteine ihtiyaçları var. Acaba mevzuattan (vardır kesin bir mevzuat) yırtmak için mi? Belli amino asitler yalnızca hayvanlarda var ve bu amino asitler tavuk yemi için elzem. İşin ilginci bu yem ile besleyince o amino asitlerin eksikliği hemen ortaya çıkmadı, demek ki içinde o amino asitler olmalı? Bilemedim. Acaba katkı maddesi gibi ilaveten mi koyuyorlar? Koymuyorlarsa nasıl yapıyorlar? İşin daha da ilginci süs yeminde bu durumun gözükmesi daha geç oluyor. Benim denemelerimdeki sonuçlar böyle çıktı en azından.

Bu markanın ürünleriyle besleyince en yüksek performansı aldım. Sağlık olarak, yumurta sayısı olarak vb. Bu yemin üzerine bir de siyah asker sineğiyle takviye edince hayvanlar uçtu. Evcil hayvan olarak tavuk besliyorsanız Sadova candır. Hayvanlarınızın 3-4 yaştan daha uzun yaşamasını istiyorsanız proteini biraz arttırın (çok da arttırmayın, horozlar fazla protein istemiyor).

.

Tam bütün yem eden önemli?

Öncelikle tam bütün yem nedir? Tavuğun günlük ihtiyacının tamamını sağlayan (yani tam), işlenmemiş, öğütülmemiş vs (yani bütün) yeme tam bütün yem diyorum. Hazır yemler ve sonrasında açlık deneylerinden (yalnızca buğday ya da arpayla beslemek) sonra geriye iki problem kalmıştı. İlki fiyat düşünmeden en lezzetli ve en besleyici yumurtayı elde etmek. Diğeri de maliyetleri dikkate almak oluyor haliyle.

O halde gelsin en besleyici yumurta. Temel fikir şuydu, işlenmemiş gıda ne kadar besleyiciyse o kadar lezzetli olmalı. Tavukların günlük vitamin ihtiyaçları belli, karbonhidrat, yağ ve protein oranları da. Kalsiyum ihtiyacı vs’si de belli. Hepsi kitaplarda var. Bunları tutturmak öyle aman aman bir iş değil. Problem amino asitlerde başlıyor. Proteinin yapı taşı olan amino asitlerin çeşitleri var ve her bir çeşitten belli miktarda alması gerekiyor tavuğun. Bu oranları bütün yemlerde, takviye kullanmadan ayarlamak zor. Temin etmesi de zor ve maliyetli.

İşlenmemiş yemde ısrar etmemin başlıca nedenleri şöyle:

  • Yem maliyetlerini düşürmek için diğer üretimlerden çıkan atıkları hayvanlara yediriyorlar. Mesela protein oranını tutturmak için mezbahadan toplanan kan ve kemiğin ununu, etlik piliç üretiminden çıkan tüy ununu yediriyorlar tavuklara. Ayçiçeği ya da başka yağlık tahılın sıkımından arda kalan küspeyle besliyorlar. İşlenmemiş bütün yemde ısrar ederseniz bu grup toptan devre dışı kalıyor.
  • Pelet yemde içeriğin hepsi karışıyor, tavuk hap gibi yutuyor. Lakin tavuklar da birey. Herkesin her günkü ihtiyacı aynı değil. Tavukların yemin içinden istediklerini seçme şansı olmalı. Yılda 300 gün yumurtlayan hayvan her gün yumurtluyor haliyle. Yılda 150 yumurta veren tavuk bazen 4 gün ardı ardına yumurtluyor (protein tüketimi artıyor) sonra bir hafta yatıyor (yonca tüketimi artar mesela).

Buna göre bir yem formülü çıkardım. Sonra işini ciddiye alan üreticilerin de benimkine yakın formülleri olduğunu gördüm. O yüzden ticari sır. Şöyle ilginç bir durum çıkıyor ortaya:

Tam bütün yem en kaliteli yumurtayı üretmek için ödeyeceğiniz en yüksek ve en düşük fiyatı belirliyor. En düşük, çünkü tavuğu havyarla besleyen bir çılgın illa çıkar. En yüksek, çünkü maliyeti düşürmek için içine küspe, balık/et/kemik/tüy unu katan illa olacaktır. Balık ununun da kalitesine göre fiyatı var. Yumurtanın kalitesini anlamak için bundan güzel parametre yok.

Şubat 2025 itibariyle tam bütün yem ile beslenen tavukların yumurta satış fiyatı -kar dahil- 23,40 tl. 21 olur, 25 olur ancak mertebe bu. Yani bu fiyatın altına yumurta alıyorsanız ya bir şeyler eksik ya katkı maddesi konuluyor ya işlemden geçmiş gıda ile besleniyor demek. Son ihtimal yumurta üretenin yemini kendi üretmesi olur (ki o benim gibiler oluyor, anca o zaman bir tık daha düşüyor fiyatı).

Başka bir ifade ile 20 liranın altında aldığınız her yumurtada bir şeyler muhtemelen eksik. Tabii bu fiyata yumurta üretmek de satın almak da ayrı kafalar. Ancak tam bütün yem ile beslenen tavuktan aldığınız yumurtanın kalitesi… Ben daha “doğru” tadı başka hiçbir şeyden almadım.

.

Gündelik yem

Tam bütün yem mükemmel ama maliyeti de bir o kadar şahane! Maliyeti düşürelim, tadını da çok kaybetmeyelim diyorsanız gelsin gündelik yem.

Kirpi'nin gündelik yem karışımı şöyle:

150 kg buğday*

25 kg kırık mısır (yalnızca kış ayları)

7,5 kg mercimek (25 kg’a kadar artabilir)

10 kg kadar aspir (yumurta sayısına göre artırın ya da azaltın, benim karışımda 25 kg. Çok arttırırsanız horoza dikkat edin, fazla Omega ilk horozu çatlatıyor.)

0,3-0,5 kg keten tohumu

5 kg pelet yonca (ota erişimleri yoksa)

Bu formül için buğday, mercimek, aspir ve yonca mutlaka gerekiyor. İmkân varsa hayvansal proteinler ile (siyah asker sineği larvası) takviye edin. Mutfak atıkları, kompost vs hepsi kümese. Yemi kardıktan sonra güzelce depolayın. İçine en az 500 gr (varsa 1-2 kg) diyatom katın (hem parazitleri öldürür hem de yemin böceklenmesini engeller).

Yemi geceden ıslayın, iyice şişsin. İçinde bakliyat olduğu için şişirmeden vermek olmaz. Hayvanların ulaşabileceği kum, ince taş mutlaka olsun. Bitten koruyun. Suyunu her gün değiştirin.

Bu formül sonucunda elde edeceğiniz yumurta tat ve besleyicilikte marketteki pahalı yumurtalarla yarışıyor. Bizim kümesteki durum bu. Kar edecek kadar fiyatı düşürmüyor ancak pazardan alacağınız yumurtadan daha pahalıya da gelmez. Dengede yani.

*Kendi buğdayımı ürettiğim için formül buğday üzerine kurulu.

**Baştan söyleyeyim bu formül tam değil. İş görüyor.

.

Önemli notlar

  • Yemin içinde olandan önce yemin tazeliği ve depolanma şartları önemli. Doğru depolanmamış hiçbir yemden -markası ne olursa olsun- verim alamazsınız. Yemin mutlaka temiz, küfsüz ve taze olması gerekiyor. Yemde küf olması için üzerinde küfü görmeniz, göz teması kurmanız gerekmiyor. Küf için uygun şartlar var ise küf vardır. Baktınız dükkân ya da depo hava almıyor, biraz nemli. Hemen başka dükkâna. Bir aydır çuvallar orada duruyor, satılmamış. İstikamet diğer dükkân.
  • Tavukların yeme alışması zaman alıyor. Dank diye yeni yeme alışmıyor bünyeleri. Yem geçişlerinden sonra bir kanıya varma için en az 3 ay bekleyin. İdeali altı ay. Alıştıra alıştıra yemi değiştirin, oranları arttırın.
  • Civcivlerin ilk haftalarda aldığı protein miktarı hayvanın bütün hayatı boyunca ne kadar iri ve sağlıklı olacağını belirliyor. O yüzden takviye şart. Tavada irmiği suyla biraz şişirin. Suyunu çektikten sonra içine yumurta kırıp iyice karıştırın. İkinci- üçüncü günden sonra yemini bu karışımla takviye edin (ben Sadova’nın civciv yemiyle besliyorum). Hazır yem yoksa bu karışımla beslemeye bir süre devam edebilirsiniz.
  • Yem karışımları ve yem depolama teknikleriyle ilgili onlarca kitap var sahaflarda (internette de). Ucuzlar hemide. İçerikleri üç aşağı beş yukarı aynı. Merak ediyorsanız temin edin. (Ali Fuat Örsan – Pratik Tavukçuluk mesela)
  • Maliyetleri düşürmek ve yem kalitesinden mutlak emin olmak istiyorsanız (kar etmek istiyorsanız daha doğrusu) yemi kendiniz üretin. Bu fikir manyakça gelebilir. Bir -değil, ikincisi -başka yolu yok. Bizim yem dramları kendi buğdayımı üretmeye başladığım anda kesildi.

Yumurtanın rengi, tadı ve kokusunu etkileyen faktörler var. Onu da başka güne :)

7 Şubat 2025 Cuma

proje: mardin

Ne seneydi ama 2024. Woody Allen’ın bir lafı var ya, “Tanrıyı güldürmek istiyorsan ona planlarını anlat” diye. He, valla ya. İş programından bir madde bile mi eksilmez! Bir kalemi bile bitiremedim, bir kalemin bile üstünü çizemedim. 49 derece sıcakta, Mardin’de, içi 40 cm çamurlu kuyu suyu olan gölette boğazdaki tarzanlar gibi yüzdüm. Listede Mardin var mıydı? Cık. Şikayetçi miyim? Hiç.

2024 sözde çiftliğin ve imalatın zıplama senesi olacaktı. Kurulum bitecekti bu sene, göletin izolasyonu, yollar, barakalar, kuruma alanı ve niceleri… Gölet yarım, diğerlerine başlamadık. Çitlerde hala tamir edilmesi gereken yerler var. Budalamalar bitecekti. Bir tek zeytinlere dokunabildim. Bostanda üretim üç katına çıkacaktı, yarıya düştü. Tarlaların mineral dengesi bitecekti, daha yeni başlayacağız. Çiftlikte üretilenlerin satışı başlayacaktı, yanına bile yaklaşamadık.

Ne oldu peki? Sene dalgalıydı diyelim. Finansal acı kararlar almam gerekti. Çitliğe ayırdığım bütçeyi -reelde değer kaybetmemesi için- elde tutmam, hiçbir yatırım yapmamam gerekti. Ocak ayında başlayan alet üretimini durdurmam gerekti. Köyde bana yardım eden arkadaş aylarca ortalıktan kayboldu. Sulama dahil her şey üstüme kaldı. Sermaye kilit, iş gücü yok, satış yok ama durmak da yok. Hırpalanma senesiydi geçen sene. Çapa kırılsa, elle sökülecekti o otlar. Sökülmeliydi. Öyleli bir seneydi.

Madem somut ilerleyemiyoruz, araştırmaya makale okumaya devam edeyim dedim. Mineral dengelemesini konusunu bitirdim, programını yazdım. Diğer bütün çalışmaları notlar haline getirdim. Danışmanlık işleri aldım, Karadeniz hariç Türkiye’nin bütün bölgelerini elim değdi. Bir hafta içinde tarlada biçerdöver peşinden koşarken de görebilirdiniz, yıldızlı restoranlarda mikro yeşillik toplantısında da. O kadar çok seyahat ettim ki keşke evim havaalanına yakın bir yerde olsaydı diye çok yakındım. Gastronomi tayfası iktidarsız çıkınca alet üretimine geri döndüm, yıl bitmeden seriyi yetiştirdim. İki aydır dinleniyorum, daha hala tam olarak toparlayabilmiş değilim. Hiç pişman değilim, gerçi tavuklar ölmeyeydi iyiydi.

Geçen seneki maceralardan biri Mardin’di. Anlatayım.

.

Yazının bundan sonraki kısmı gerçek de olabilir, gerçek olmayabilir de. Bu yazı resmi rapor değil, hikâyesi. Olmayan bir şeyi olmuş diye yazmadım da olanları da tek tek yazmadım.

.

Son iki senedir Mardin’in Ömerli ilçesinde TKV (Türkiye Kalkınma Vakfı) ve WHH (Dünya Gıda Desteği Örgütü) iş birliğiyle “Ekolojik Tarım Uygulama ve Eğitim Merkezi” kuruluyor. Toprak analiz değerlerini ezberden söylerim söylemesine de sayısalcıyım; projenin finansmanını, kapsamını, hedeflerini şu an bende yok, ilgili kurumların (instagram gibi) sayfalarından ulaşabilirsiniz. 

İnstagram'a Seda Hanım'dan gelen not: "Proje Welthungerhilfe -WHH( Dünya açlık yardımı diye çevirelim) ve TKV’nin öncülüğünde, hem BMZ hem de WHH’in finansmanıyla yürütülüyor." 

Bildiğim kadarıyla bu proje yalnızca merkezden ibaret değil, daha büyük ve oldukça kapsamlı. Projede çalışan onlarca kişiyle tanışma şansım oldu. Açıkçası bu kadar işini ciddiye alan ve sıkı çalışan bir ekibe denk gelmeyeli yıllar olmuştu. Projeye -gene bildiğim kadarıyla- ilgili kamu kurumları da destek oluyor, bilhassa Kaymakamlık ve İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü konuyu yakından takip ediyor. 

paylaşım instagram sayfasından alınmıştır. https://www.instagram.com/p/DDL7_lMsKui/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==
ekran görüntüsü instagram sayfasından alınmıştır. tıklayıp büyütebilirsiniz. orijinal paylaşım: https://www.instagram.com/p/DDL7_lMsKui/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==

Merkezde bostan ve tarım alanı, gıda ormanı ve ekolojik tarım için gerekli bütün diğer uygulamalar olacak, üretim yaparken bir yandan da eğitimlerin düzenlendiği bir uygulama alanı olacak dediler. Açıkçası işin proje, planlama kısmı birkaç kere üstünden geçerseniz (ki benim ve ekiptekilerin deneyimi var) kolay, çözümleri aşağıda. Lakin uygulama deyince zurna zortluyor. Bu tarz girişimlerde en büyük sıkıntı insan. İstanbul’daki önceki örneklerde olduğu gibi (gıybete girer, başka iki kurum diyelim) iş uygulamaya döndüğünde elli milyon problem başlıyor. Burada ekip sağlamdı, fazla takılmadık bu mevzulara. Sahada kürek sallayan arkadaşlardan, ofistekilere, arada koşturan emek veren herkes işe saldırıyordu. Bize de yardırmak düşerdi, 15 günde yaptıklarımız aşağıda:

  • Proje alanına varmadan toprak analiziyle başladık mevzuya. Klasik laboratuvar analizinden önce hiç beklemediğim bir noktadan geldi soru. Saha toprak analiz makinaları -verdikleri sonuçlar geçerli mi? Nasıl yorumlamalı? Vardığım sonuç şu. Bu makinalar tek başına analiz için yeterli değil. Aletler konumu kullanarak daha önce bölgede yapılan analizleri kalibre ediyor, yorum yapıyor. Sıkıntı bu veri bankasının ABD özelinde olması. Bilmeyenler için gelsin: ABD’de 1800’lü yılların sonunda başlayan bir girişimler ekili alanların tamamında her dört dönümlük parselin toprak analizi yapıldı. Bu çalışma 1950’li yılların sonunda tamamlandı ve bütün kıtanın haritası çıkarıldı. Sonra nasıl oluyor da Amerika dünyanın tüm tahılını üretiyor… Çalışıyorlar çünkü. Bu makine de bu haritaları ve ölçtüğü değerleri kullanarak hızlı sonuç veriyor. Bizde veri tabanı var mı? Yok. Makine doğru sonuç veriyor mu? Haliyle vermiyor. Güvenilir mi? Güvenilmez.  (gelecekten gelen not: artık çalışıyormuş)
 İnstagram'a Seda Hanım'dan gelen not "Toprak analiz cihazını tekrar test ettirdik, calısıyor bilgisi verildi bana"
 
  • Laboratuvardan gelen toprak analizlerini Kirpi’nin mineral dengeleme programına girdik ve çıkan sonuçlara göre gübreleme programı ortaya çıktı. Neler eksik neler fazla hepsi döküldü ortaysa. Buna göre gübre alındı, uygulama yapıldı. Uygulamadaki sıkıntı şuydu, projenin takvimi ister istemez tarım takvimine uymuyor. Toprak örneğini mart ayında almamız gerekirken biraz geç kaldık. Sonuçları kalibre ederek işi kurtardık. Ancak uygulama sezonun son haftalarına denk geldi, temmuz ayına. O sıcakta yoğun ekim alanı oluşturmak gerçekten çok zorlayıcıydı.
  • Pazar bahçeciliği yapılacak alan önceden seçilmiş ve kararlaştırılmıştı. Bu alan uygulama ve eğitim amaçlı kullanılacağı için dört bölüme ayırdım. Bu şekilde her küçük blokta farklı üretimler yapılarak ekim nöbetine dikkat edilebilecek. 
  • Standart yatak enini (75 cm) ve arada kalan yürüme yolunu (30-35 cm) bozmadım. Ancak yatak boyunu 10-15 m’den 20 m’ye uzattım. Bu hem alandan daha çok faydalanmamızı sağlayacak, hem de üretimde verimi arttıracak. Her bir blokta 20 m uzunluğunda 10 yatak olacak şekilde tasarlandı.
  • Bloklar arasına 3 metre genişliğinde yollar bıraktık. Bu hem ufak el traktörünün romörküyle birlikte girmesine olanak sağlıyor hem de eğitim için gelen grupların durabileceği bir alan tanıyor. Yol üzerine her 4 m’de bir büyük taş/kaya koydurdum. Bu sayede bahçenin neresinde durursanız durun, konumuzu görebiliyorsunuz, tanımlayabiliyorsunuz. Veri toplarken, uygulama yaparken büyük rahatlık sağlıyor.
  •  Bloklar arasında diğer yönde gene geniş yürüme yolu bırakıldı. Buna ilaveten 4 m genişliğinde doğal hayatı destekleyecek ve bostana çekecek bir doğal hayat kaynak alanı yaratıldı. Bu alana bahçe yararlılarını çekecek bitkiler dikiliyor. Alet dolabı ve yıkama alanı da gene bu alana konumlandı. Bu sayede bostanın tam ortasında, kalbinde, aletlerin bırakılacağı, hasadın temizlenip paketleneceği ve yıkama sonucu ortaya çıkan suyun değerlendirileceği mekanlar oluşturuldu. Bu alanlara ekilecek bitkilerin listesini hazırladım.
  • Bostanın geri kalan bütün projesini ve uygulamasını oradayken tamamladık. Sağ olsun sahadakiler de benimle birlikte yardırdı. Sulama hatlarının hesapları yaptım, bu hesaplara göre sulama ve gübreleme hatlarını çektik. Yatakları oluşturduk ve üzerine damla sulama boruları çektik. Yürüme yollarına malç serildi.
  • İşin en eğlenceli kısmı bölgeyi dolaşıp yerel üreticilerin ektiği, diktiği ne varsa not aldık. Tohum ve bitki takası olmuş olabilir :) Çeşitlerin envanterini çıkardık. Onu da dikkate alarak bostan alanın ekim/dikim programını ve listesini hazırladım. Ve niyahet sahadakilerin de desteğiyle “çapa teslim” teslim ettik. Şaka değil, alet-edevat, tohum, fide üretim için ne gerekiyorsa, hepsi. Ekolojik Merkezi, Kirpi'nin Çiftliğinde 3 yılda geldiğimiz noktaya 15 günde ulaştırdık. Üretim için gerekli her tür alet edevatı getirdik, bilgi, planlama, tohum ve bitki konusunda eksik kalmadı, altyapı ve ilişki ağlarını kurduk. Kuyusunu bağladık, sulamayı çalıştırdık ve ilk tohumları hep birlikte attık. Bir dönüm yoğun ekim alanıyla tonlarca sebze üretecek bu alan. Eğitimler düzenlenecek, bilinçli uygulamalar olacak.
çapa teslim proje, ekran görüntüsü instagram sayfasından alınmıştır. tıklayıp büyütebilirsiniz. orijinal paylaşım:https://www.instagram.com/p/DAqB_tGxmr-/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==
  •  Bir yandan biyokömür için açılan çukurları düzelttik (ben gelmeden tarifim üzerine kepçeyle açılmıştı). Merkezin kurulacağı alan baştan sona meşe çalılığı kaplıymış, seyreltilmiş, budanmış ve açılmış. Budama atıklarının kullanıma geri kazandırılması gerekiyordu. Dal talaşı (wood chip) seçeneği denenmiş ancak randıman vermemiş. Biz de budama atıklarından biyokömür ürettik. Bu arada hem biyokömürü tanıttım hem sucuk partisi organize edildi hem de eğitim düzenledik. Bu sayede ilerleyen dönemlerde hem merkezde hem de civar köylerde üretime devam edilecek. Biyokömürü daha sonra gübreyle karıştırıp yüklenmesini sağladık. 
ekran görüntüsü instagram sayfasından alınmıştır. tıklayıp büyütebilirsiniz. orijinal paylaşım:  https://www.instagram.com/p/C9e1QsYOVT3/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==  
 
 Bunların dışında, benden istenenler ilaveten, oradaki ekibin çalışmalarına destek sağladım:
  • Yağmur hendeklerinin hesabının üstünden geçtik. Hendek tasarımı, gölet kapasite hesabı gibi konuları inceledik, gerekli değişiklikleri yaptık.
  • Gıda ormanı konusunu uzun uzadıya çalıştık. Türkiye’deki uygulamaların -bilhassa özel girişimlerin- eksikliklerini tespit ettik. Bilhassa doğal bitkiler ve gıda ormanı katmanlarındaki kulaktan dolma bilgilerle bu işin yapılamaması gerektiğini kanısına vardık. Konunun uzmanına danışmadan ilerlenmemesi konusunda fikir birliğine varıldı. Bu sayede ilk kez bir gıda ormanı projesinde “Gıda Ormanında Kullanılabilecek Doğal Bitkilerin Değerlendirme Raporu” hazırlandı. Bu rapor ışığında bitkiler seçildi, meyve ağacı ve diğer bitkilerin temin edileceği kurumlarla iletişime geçildi ve bugünlerde uygulaması yapılmakta.
gıda ormanın kurulacağı ilk alan, yağmur hendekleri havadan görüntülenmiş. ekran görüntüsü instagram sayfasından alınmıştır. tıklayıp büyütebilirsiniz. orijinal paylaşım: https://www.instagram.com/p/DAqB_tGxmr-/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==

  • Merkezin kuyusunun bağlanması süreci sancılıydı. O konuyu tamamına erdirdik. Çıkan suyun dağıtım hatları (altyapı dahil), deposu vb. hesabını yaptım. Uygulama planı hazırlandı, depoların yerleri belirlendi. Ana hatlar çekildi.
  • Merkezin ilk nohut hasat festivali düzenlendi. Ömerli Kaymakamını ve civar belediyelerin Başkanlarını ağırlama şansımız oldu. Hasat olurken biyokömür hazır edildi, üzerinde sucuklar pişirildi :) Festivale çoook kişi geldi.
  • Geçici yapılardan çıkan atıkların bertarafı için arbor sistemi kurulmasına karar verilmiş. Onun rögar duvarlarıını ördüm, birlikte geri doldurduk.
  • Merkezin kurulduğu alanda doğal hayatın ulaşabileceği bir su kaynağı yoktu. Gölet kazılmış ve hazır edilmişti. Onu doldurduk. Taşma alanını tasarladık, bitkileri temin ettik. İkinci göletin yeri belirlendi.

  • Susuz yetişen sebze çeşitlerini topladık. Civar köyleri gezdik. Bağlantılar kurduk.

Fertigasyon konusunu çalıştık (listeler hazırladık), bölgede bol bulunan atıkların (mezbaha gibi) biyokömüre dönüştürülmesini çalıştık. Ve daha sayısız birçok şey. On beş günde bu kadar işi bitirdikten sonra uçaktan hemen arabaya binip Gelibolu’ya, doğal buğday hasadına yetişmem gerekti. Mardin’deki ekiptekiler de ben de iyi yorulduk, ancak projenin önü açıldı ve üretimin önünde engel kalmadı.

şenlikte güneşten kaçanlar

 Bu proje neden önemli?

TKV’nin liderliğini yaptığı bu çalışmanın önemi büyük. Başarılı olup olmadığını zaman gösterecek ancak Türkiye’de ilk kez bu tip bir girişimde yapılacak iş kitabına uydurulmadı. Olması gereken yapıldı. Kaynaklar çok olduğu için değil, birisi yürü ya kulum dediği için değil, bildiğin tırmalayarak, zorlayarak. Yeri geldi kavgasıyla. Bu boru neden 63’lük diye sorsalar da açıklaması raporunda var. Buraya bu ağacı neden seçtiniz derlerse raporu var. Halimizi görseniz bu ekip mi yapıyor derdiniz ancak çok ciddi çalıştık. Çalıştık derken, sahadakiler de geri durmadı, projenin başındakiler de. Bizim üstümüz başımız zaten çamur içinde. İlçe tarım ilçe orman müdürü bile en kötü iki günde bir geldi. Lafını da desteğini de esirgemedi.

İleride yapılacak uygulamalara Mardin’de yapılana bir bakalım diyecekler, demezseniz kendi hatanız olur. Eğer seçtiğiniz yağmur hendeği küçük ya da büyük gelirse araştırmadan ilerlemeyin. Çünkü yeri geldi bir çukura haftalarca kafa yorduk, raporları inceledik, hesaplar yaptık ve öyle uyguladık.

sahada kahvaltı bir başka oluyor :)
 
 Bu projenin en önemli kısmı ise bu tür uygulamalardaki “insan” problemini çözmesiydi. Şöyle izah edeyim. Uygulamada ve projelerde herkesin bilgi ve deneyim sınırlarını zorlayacak, ufuklarını genişletecek biri gerekiyor. Bu karakter projenin gerektirdiğine göre saldırmalı, risk almalı. Yalnız teknik konuları değil, rekabeti de anlamalı, fiyat kırmalı, kavgadan geri adım atmamalı. Tabii bir kişinin her konuya hâkim olması diye bir ihtimal yok, ancak at gözlükleriyle bakmamalı, danışabileceği kaynaklar ve insanlar olmalı. Mesela Türkiye’deki inşaat sektörünün bu kadar güçlü olmasını nedeni sektörün öncülerinin bu tip liderler olmasıydı (siz bu inşaatçıları kurdukları firmalardan tanıyorsunuz, TEKFEN, ENKA, STFA, GAMB gibi). Lafı daha uzatmadan 2024 yılı itibariyle permakültür, ekolojik/doğal tarım konularını bu seviyede çalışan ve tanımlamaya uyan biri yok Türkiye’de. Elimizde eksikliğini dinamikliğiyle kapamaya çalışan ve lider özelliği olan gençler var. Bu gençleri bir araya getirip uyum içinde çalıştırabilecek bir ekip başı/ koordinatörler gerekiyor. İstanbul’daki vakıfta gençlere bu şans verilmedi, sırf bu nedenden proje fena gümledi. Başka onlarca projenin devam etmemesinin maalesef başlıca nedeni bence bu (AVM’lerdeki girişimden vazgeçilmesi ya da sürekli el değiştirmesi, İstanbul civarındaki kooperatiflerin yerinde sayması ve çoğunun kapanması, vakıfların ve derneklerin marjinal tipler tarafından yavaş yavaş ele geçirilmesi gibi). Mardin’de bu problemin niyahet çözüldüğünü gördüm. Proje koordinatörleriyle uzun uzadıya tanışma şansım olmadı -sahada toz çamur içinde olduğumuzdan- ancak onların da desteğiyle ilk kez bayrağı bu kadar ileri sapladık diyorum. Aksi olsa ne olurdu. Mesela uçakla Mardin’in çölüne uçakla ısırgan getirirlerdi. Ama artık bilemeyiz, çünkü sahada biz vardık :)

tonlarca biyokömür üretildi bu çukurlarda (merkezde 4 adet biyokömür çukuru var)

 .

Son iki not:

Bu çalışmadaki isimlere dikkat etmeli. Birini ben söyleyeyim. Projenin sahadaki çalışmaları Emre Barkın Keser götürüyor. Daha önce iki yere bu isme denk geldim. Biri Permatürk Vakfı diğeri Terakki. Yıllardır STK’larda deneyim kazanıyordu ve bu projede iyiden iyiye pişiyor. Sosyal medyaya yüklenmeyen insanlar da var bu devirde, o yüzden muhtemelen yaptıklarından haberiniz yoktur. Yıllar geçtikçe bu ismi daha sık duymaya başlarsanız hiç şaşırmayın. Adam çalışıyor.

Çekirge anonim takılmak istiyor. Kararına saygı duyuyoruz. Sahadaki herkese ve sahada mı ofiste mi olduğunu bir türlü anlamadığım Mehmet’e buradan çok selam.

 

Diğer not Kirpi’den. Bu çalışmaya teknik danışmanlığı Kirpi Tarım İnşaat Şirketi olarak verdik. Şayet mineral dengelemesi, biyokömür, yoğun ekim alanları, Pazar bahçeciliği, gıda ormanı, doğal tarım, yağmur suyu hasadı, arazi ve yapı tasarımı gibi konularda teknik danışmanlık almak istiyorsanız İnstagram üzerinden ya da kirpininburnu [a] gmail. com üzerinden iletişime geçebilirsiniz. Ekibimizde permakültür tasarımı ve uygulamasında, şehir içi bostanlarda (ev, restoran ya da üretim), hayvancılık ve JADAM konularında uzmanlaşmış kişiler de var. Bu projede olduğu gibi, uygun görülürse sahaya gelip uygulamayı da bizzat yapıyoruz, en kötü yönetiyoruz.