Bu sene öğrendiklerim ya da öğrenemediklerim:
- Mineral dengelemesini çalıştığım ve uyguladığım dördüncü
yıldı 2024. Konuyla ilgili kaynakların hepsini taradım, okudum ve modelledim. Gel gör ki yol gösteren olmadan bir konuda ilerleyince insan yaptığı hesapları onlarca kez kontrol etmek istiyor. Bir türlü mutlak emin olamıyor. İlk yaptığım projede de bu his vardı, şimdi mineral dengelemesi için yazdığım programda da. Gelelim sadede, kesinlikle işe yarıyor. Kesinlikle kazanacağınız kar, bitki kalitesi, mahsül kalitesi ve en önemlisi besin değerleri
artıyor. Mineralleri dengelemeden sebze bahçesi kurmam artık. Bir ara önce biyoloji diyordum,
döndüm gene önce fiziksel, sonra kimyasal sonra biyolojiye. Mahsule göre gübrelemenin defteri benim için kapanmıştır.
Toprakta bulunan minerallerin tamamını (mikro ve makroları) hesaba katmadan yaptığımız
her yorum yetersiz kalıyor, yanlış sonuçlar veriyor. Toprağın denge
kapasitesine göre yaptığımız gübre programını ekilecek mahsule göre yorumlamak
gerekiyor. 2022’de bu fikre varmıştım, 2023’de Gelibolu’da, 2024’de ülke
genelindeki uygulamalarımla fikir kesinleşti. Elimde artık veriler ve
uygulamalar var.Başka bir ifadeyle herhangi bir toprak analizini yorumlamak için N,P,K, Ca, Mg, S, Na, B, Fe, Mn, Cu, Zn, yani hepsi gerekiyor.
- Mineral dengelemesini överken Solomon'un kusurlarını da unutmamalı. Kuru tarım bir. Sebze bahçesi hariç uygulamalar iki. Uygulama dozajı üç. Yerel etkiler (güneşin toprağı yakması mesela) dört. Toprak mikro ahalisi ile ilişkisi ve örtü ekini planlaması beş. Bunları zamanla çözmem gerekiyor.
- Aynı toprak örneğini farklı laboratuvarlara gönderdim. Hepsi farklı sonuçlar verdi. Bilhassa mikrolarda sonuçlar alakasız. Hangisinin doğru hangisinin yanlış yaptığına karar vermek yerine bizim laboratuvarlardan birinin sonuçlarını kalibre ettim. Şimdilik işimi görüyor ancak bu konu incelenmeli.
- Bir başka analiz konusu: Gıda analizleri... Her laboratuar farklı sonuçlar gönderdi.
- Sebzelerde ve tarla bitkilerinde gelişim gübrelemesi! Bitki büyürken, gelişirken, sulamadan ya da yapraktan verilen gübreler. Amino asitler, mikro besinler... Bu konuya hep tereddütlü yaklaştım -topraktan alınan besin yeterli olmalıydı- lakin sonuçlar farklı söylüyor. Önyargımı kırmam biraz vakit aldı. Bu sene geniş alanda üretim yapacağım -25 dönüm ayçiçeği. Toprakta mineral dengelemesi pahalı kaçıyor. Yapraktan uygulamalar olacak.
-
Doğal tarım, doğayı koruma vs. gibi ifadeler ve bu ifadeler
ile yapılan tanıtımlar, sunumlar, eğitimler fazlasıyla muğlak ve yetersizmiş. Bunlara
-samimi fikrim- para harcamamak gerekiyormuş. Sürdürülebilirlik de bir diğeri.
Bu kavramlar hesap kitap yapabileceğiniz şeyler. Mesela süt alıyorken tam yağlı
süt %3,8 olmalı diyoruz ya (ki o da yanlış da neysem), aynısı doğal tarım, fizibilite,
biyoçeşitlilik ve sürdürülebilirlik için geçerli. Hesabı var, raporu var. Hesapsız
olacak işler değil. Bu konuları inceleyen raporlarda sayı, hesap, matematik
arıyorum artık. Yoksa boyama kitaplarının yanına fırlatıyoruz raporu. Gastronomi dünyasından gelsin örnek. Bulaşıkçıyı haftada 4 gün çalıştırmak ile 6 gün çalıştırmanın maliyetini yan yana yazın, adamın kaçmasını vs. 4 günün sürdürülebilir olduğu ortaya çıkacak.
- Rapor demişken, bu sene bir kaç projenin danışmanlığını yaptım. 20 küsür projeye de teklif verdim. Projelerin kimisi yeniydi, kimisi de daha önce permakültür çalışmaları yapılmış işlerdi. Önceden hazırlanan raporları inceleme şansım oldu. Tüm samimiyetimle söylüyorum, agalar böyle rapor yazılmaz.
- Bizimkiler -Türkiyedeki tasarımcılar- meğerse gıda ormanını bilmiyormuş. Yerel taksonomi çalışmadan, bir biyoloğun, botanikçinin ya da peysaj mimarının raporu olmadan işe başlanmazdı ki. Mardin'deki projede işin doğrusunu yaptık, iyi ki de yaptık. Çok güzel bir çalışma oldu, sonuçlarını da görme şansımız olur inşallah. Çalışmamız 120 sf raporla başladı, bize örnek olsun diye verilen çalışmada elemanların raporu baştan sona 2 sf. Hemide kapak dahil :)
- Üretim alanının en az %30’unu doğal hayata, toplam alanın da en az %8, ideali %12’sini çok yıllık çalılara ve ağaçlara ayırmak gerekiyormuş. Bunu yapmazsak doğal tarım, doğal sebze gibi bir ifade kullanmak resmen dolandırıcılık oluyor. Biri size doğal ürün satıyorum derse, kardeşim ne kadar alanı yabana bıraktın demek gerekliymiş. Bu bilgi makalelerden ve uygulamalardan. Bu gidişle yakında sertifikalı doğal üretim gelecek, benden söylemesi.
- Bahçeye zararlı böcekleri yiyecek böcek ve kuşları çekmek istiyorsak ekmemiz gereken bitkiler var. Bu bitkiler en fazla 20 m mesafeye etki ediyor. Sadece ekmek de yeterli değilmiş, tasarımında dikkat edilmesi gereken noktalar varmış (kapsamlı uygulamadığım için şu şöyledir demek istemiyorum). Durum şu: yanlış tasarımda tarladaki yararlı böcekler yararlı çiçeklere göç ediyor ve tarlayla ilgilenmiyor. Doğru tasarım önemliymiş. Doğru tasarım nedir? Daha öğreniyorum.
- Akdeniz bölgesinde her dönüme en az bir adet su havuzu, kuru havuz (yüzeyden su gözükmeyen, içi taş ve su dolu havuz), bataklık vs gerekiyor. Etkili olması için belli mesafelerde yerleştirilmesi gerekiyor.
- Mineral spreyleme konusunu – meyve ağaçlarını bir programa göre sıvı gübreyle spreyleyerek hastalık ve böcek zararını azaltma- daha oturtamadım. Uyguladım, güzel sonuçlar aldım ancak makalelerde yazıldığı kadarı olmadı. Belki iklimdendir, belki tarihleri kaçırdığımdandır. Bilmiyorum.
-
Zeytin ve yaş sebze piyasası çok acayipmiş. Geçen sene
maliyetin misli misli birim satış fiyatı verdiler, bu sene de fiyatlar pek
artmadı diye üzülenler var. Çok acayip. Ya deli karlar dönüyor ya da olayı
çözemedim. Benim kanaatim işini hakkıyla yapanlar ya da hakkı kadarını
arayanlar olsa da kayda değer bir kadro herkese yapıştırıyor. Gördüğüm bu.
Öğrendiğim de yapıştırırsan kısa vadede, yapıştırmazsan uzun vadede kardasın. Geçen
sene zeytin yağının adil fiyatı (benim hesapladığım kar dahil fiyatı) 125
liraydı. O sene bunun neredeyse iki katı açıklandı… Tabii bu durum üreticiden üreticiye değişecek, herkes aynı kalitede ürün üretmiyor. Şartlar da farklı. Ancak şahit olduğum durumlar da var.
- Yumurta için tavuk yetiştirmek ile yeni bir tavuk çeşidi geliştirmek birbiriyle taban tabana zıt iki şeymiş. Yeni çeşit dediğinizde uygun genleri taşıyan tavukların ne olursa olsun sağlıklı kalması ve üremesi gerekiyor. Yani çeşit geliştirmek hayvanat bahçesinde aslan beslemek gibi. Antibiyotikse antibiyotik, yemse yem. Tereddüt ettiğim için az kalsın bizim çeşit tarihe karışacaktı. İlaç verdim ekibi kurtardım ama artık kimseye yumurta veremiyorum.
-
Genelleme olacak ancak bir kaç istisna haricinde: Sertifikasız organikçiler...Organik olamadıkları için
doğalcıyız diyenler. Kimyasalcı tayfa bile antibiyotiklere, ot ilaçlarına vs
organikçiler kadar hâkim değil. Kendi ürünlerinde kullandıklarını görmedim,
bilmiyorum ancak bu kadar iyi bilmeleri yalan yok ürküttü. Hayvanlar
hastalananınca o kadar çok üretici ilaç tavsiyesinde bulundu ki, ne kadar
teşekkür etsem az. Bir yandan da korkutucu.
- Diğer ürküten şey de tavsiye edilen ilaçların bazılarının manda ilacı olmasıydı. Yumurtlayan ile yumurtlamayan tavuk arasında fark var, ona tamamız (bilmeyenler için tavukların solunum sistemi üreme sistemine bağlı, yani solunum enfeksiyonu için verdiğiniz ilaç doğrudan yumurtaya geçiyor. Bu yüzden etlik piliç ile yumurtalık tavuğun ilaçları farklı). Bu durumu kimse takmıyor, yumurtalık hayvana verilmemesi gereken ilacı dayıyor. Hadi ona neyse de mandaya verilen ilacı tavuğa vermek nedir? Hani kocakarı ilacı kullanırken “acaba ilk kim denedi” diye düşünürsünüz ya (tavşan yağı + acı bostan kökü= basur ilacı?), acaba ilk kim manda ilaçlarını tavuklarda denedi. Bu arada denedim, evet, işe yarıyor. Ancak yarılanma ömrü MANDADA 60 gün ve hayır tavuklar sterilize oluyor yumurtadan kalıcı olarak kesiliyor.
- Bundan daha da korkutucu bir şey var mı? Varmış. İnsanları korkutup kendi ürünlerini satanlar, doğal ya da organik olmayan üretimleri iteleyenler. Bunu da yıl bitmeden aralık ayında tecrübe ettik. Türkiye'de üretimdeki esas sıkıntı kimyasal ilaçların kullanılması değil ki! (Evet o da başlı başına sıkıntı, ama esas sıkıntı o değil). Bilinçsiz ilaç kullanımı sıkıntı. Mesela 50 cc ilaç kullanın diyorlar ya, adam dayıyor şişeyi, 550 cc kullanıyorlar. Daha etkili olsun diye. Kardeşim zaten ölüyor daha etkili nasıl olabilir ki? Bu problem yalnızca kimyasalcı tayfada yok, organikçiler ve diğerlerinde de var. Marulun altına taze gübre serpiyor daha iyi büyüsün diye. Daha etkili olsun diye. Bu hareket direkt yasak. Ama kime neyi anlatacaksın ki. Şimdi kimyasal var diye sizi korkutup bilinçsiz üretilen ve sertifikası olmayan üretime çekmeye çalışıyorlar. Aman dikkat edin. Esas sıkıntı hep aynı bilinçsizlik, cahillik, okumamak.
-
Hayvanı hasta olan ve yazıp soranlara “bakın veterinere danışmadan
ilaç kullanmayın” uyarısıyla kullandığın ilaçların isimlerini yazsan bile “kimyasalcı”
damgası yiyormuşsun. Arkandan konuşuluyormuş, bunu da öğrendim. İlaç isimlerini
söylemese miydim? Bence hariçten gazel okuyorlar. Tavuk bilmeyen veterinerlerle
üç günde bütün kümesi silip süpüren hastalıklarla mücadele ediyoruz. Kimyasala
karşıyım, ancak konu can ise geri duracak değilim. İlacı verirsin, hayvanı toparlarsın sonra üretimden ayırırsın. Canını sana teslim etmiş bir canı harcayamazsın. Bence.
- Uygulamada tecrübesi olmayan insanları ciddiye alamamayı öğrendim bu sene. Kompost anlatıyor ama hayatında 2 metreküp kompost üretmemiş. Bu konuda fikrim katı değildi. Ancak yaştan mıdır nedir bilmiyorum, bu sene rüştünü ispat etmeyenleri gerilere atığımı fark ettim. Doğrudur yanlıştırı bilmem de gürültü azaldı.
- Alet üretiminde tam kontrol prensibiyle ilerliyorum. Şayet herhangi bir adımda kontrolüm dışında gelişme olursa o grup çöpe gidiyor. Buna rağmen bir çok noktada sil başlar, kavgalar tartışmalar oldu. Üretimde despot olduğumu söyleyebiliriz. Ancak konu gıda olunca benim despotluğum bile yetmiyormuş. Gıdayla alakalı her başlık sizden yüzde yüz dikkat istiyormuş. Yüzde doksan dokuzsanız yaptığınız, hazırladığınız her şey çöp. Sistemi oturmam vakit alacak.
-
Bu sene bit ve pire senesiydi. Aman Allah’ım. Yağışsızlıktan
mıdır, besinlerde yüksek yağ oranından mıdır, belediyeler muhtemelen ilaçlamayı
kestiği için midir? Eylül ayında başladım sokak hayvanlarını ilaçlamaya, kasım
ayında durumu kontrol altına aldım (mı?).
- Bit ve pire demişken, keten çuval (ıslak ve ayrışıyorken) efsane ötesi bit pire yapıyor. Öyle böyle değil. Hele tavuk biti. Tabur halinde dolaşıyorlar, şaşarsınız. Yollarda yabani ot kontrolü için keten çuvaldan faydalanıyordum. Bir daha zor. Ben bu kadar çoşacaklarını tahmin etmedim, edemezdim.
- Geniş alanda (büyük alan ingilizcesi) üretim ile kısıtlı alanlarda üretim çok farklı.
Uygulaması da farklı, yaklaşımı da. Mineral dengelemesi ve diğer uygulamalar
için hazırladığım takvim ve programları geniş alanlara uygulayım dedim. Olmadı.
Düzenleyeyim dedim, iki dosyaydı yedi dosya oldu. geniş alanlar çok farklı. O
kadar farklı ki uygulamalar alakasız oluyor. Bostanda domates yetiştirmek ile
tarlada domates yetiştirmek arasındaki farkı yazın deseler, domatesi unutun.
Bostan vs tarla. Bu kadar. Birbirleriyle alakası yok.
- Müdahalesiz doğal tarım (Fukuoka – do nothing farming öğretisi) tarihe karışmak üzere. Haklı sebepleri de var. Müdahalesiz doğal tarımla üretim yapmak, daha doğrusu başka coğrafyalara uygulamak çok zor. Fikir yayılsa da teknik yayılmıyor. Bir de müdahale etmeyi öğrendik.
- Avcı ila av arasındaki doğal döngüyü biz çok yanlış biliyormuşuz. En az iki tane döngü var. Biri yıl aşırı döngü, ilk sene av çok, av çok olunca o sene avcı çoğalıyor. İkinci sene avcı çok, haliyle av azalıyor, üçüncü sene başa dönüyoruz. İkinci döngü genel döngü 7 ila 11 yılda bir tekrar eden, muhtemelen güneşle ya da atmosferik nem ile alakalı döngü. Bu döngülere dikkat ederek doğal tarım tekniklerini uygulamak gerekiyor. Diyelim ki o sene etrafta çekirge yok. Bir yandan saman malcının yararlarını okudunuz, aklınızda gelecek sene bostana uygulamak var. Seneye saman sererseniz geçmiş olsun. Zaten seneye avcıların az olacağı için çekirge senesiydi, bir de saman serdiniz, ateşe benzin döktünüz. Mantığa ters gelse de tam tersini yapmalıydınız. Diyelim ki o sene yaprak biti azdı (meali seneye yaprak biti senesi olacak). Yaprak biti az diye bitti bu iş dememeli, lahanagilleri, brokolileri sökmemeli, çiçeğe tohuma bırakmalı. Yaprak bitleri yazın strese giren bu bitkileri emcükleyecek, onu yiyen avcılar aç kalmayacak ve kışı sağ atlatacaklar. Seneye yaprak biti çok ama avcı da çok! Güzeel.
- F1’ler! İki senedir ağırlıklı olarak yeni F1’leri deniyorum. Tohumunun
tanesi 10 dolar olan mı istersin, lezzet ödülü alan mı dersin. O kadar çok
çeşit var ki. Üreticiyseniz -F1’lere karşı olsanız bile- tecrübe etmeniz
gerekiyor. Bence. Değilseniz, iyi eğlenceler. Yeni F1'ler çok acayip :) Bu arada üreticiyseniz sakın ama sakın üretim alanınız tamamını F1'lere ya da tersi ata çeşitlere ayırmayın. Dengeyi bulun. Acı tecrübe oluyor sonra. (Kirpiyi yeni tanıyanlar için, ataları bir tur bitirdim ondan F1'lere geçtim).
- Yatırım planlaması, finansal kararlar ve benzerleri bahçedeki uygulamaları dikte ediyor. Yapılan her harcamayı kesinlikle ayrı bir kasa defterine kaydetmeli. Ürün satılacak, onun geliriyle ödenecek mantığıyla yatırım yapılmaması gereken dönemindeymişiz (ürünler satılmadığı için iflas eden çok oldu). Yatırım işleri kolaylaştırmak yerine üretimi arttırmalıymış (tarlaya su getirmek gibi). Genel giderler asgaride tutulmalıymış. Rüştünü ispatlamayana şans verilmemeliymiş. Gibi. Bildiğimiz, duyduğumuz şeyler, lakin yaşamadan öğrenilmiyormuş.
- Satışa ara veriyorsanız 6 ay önemli bir süre. Piyasa yokluğa uyum sağlıyor, nişler doluyor, tüketiciler başka kanallara bakıyor ve seni unutuyormuş. Peki ben ne kadar süre ara verdim :) 17 ay :) Aferin bana.