Şu son haftalarda kafam o kadar dolu ki, bu hafta küçüğünden linç yemişim haberim olmadı. Konumuz ay takvimi.
Tohum ekerken, fide dikerken, sarımsağı toprağa sokarken -sarımsak ekilir mi dikilir mi, kafam hep karışıyor (iç ses: gerçekten ne boş muhabbet ya, her neyse ben yazıya devam edeyim)- Ay’ın evrelerine dikkat etmeli mi etmemeli mi?
Kısa cevap: Günümüz şartlarında (açıklaması aşağıda) pek etkisi yok. Deney sonuçları tutarlı çıkmadı. Ay takviminden daha çok dikkat etmeniz gereken ve sonuçları ciddi oranda fark ettiren onlarca şey var (mineral dengesi, organik madde miktarı, biyolojik faktörler, sulama vb.). Mesela buğday ekmeden önce çinkoyla yüklerseniz rekolteniz %5-15 oranında artar, ancak ekim sırasında mibzeri tıkayabilir- tecrübeyle sabit. Mineral dengelemesi yaparsanız rekolte %30-40 artar. Sulama yaparsanız iki katına çıkabilir… Ancak Ay takvimi için meeh, boş işler bunlar da demiyoruz çünkü:
Etkisi var ancak denildiği kadar değil, söylenenlere yakın bile değil. Yukarıdaki buğday örneğinden devam edelim, %1-2 anca. %2 rekolte zaten biçerdöverin tarlada bıraktığının beşte biri. Ay takvimine dikkat edip ekmek yerine biçerdövere doğru ayar yaptırırsanız (ki bunun için biçerciye doğru ayar yapmanız gerekiyor- hepsi değişik tipler) tarladan daha fazla buğdayla dönersiniz.
Bu işle ilgilenenlere, hobisi olanlara disiplin getiriyor. Fidelerin ne zaman ekilmesi gerektiği, bunun hesabının nasıl yapılacağını onlarca kez paylaştım/paylaştık. Ancak hesap itici geliyor, ay takvimini takip etmek daha eğlenceli. Herhalde ondan. Daha fazla kişinin bahçeyle, toprakla ilgilenmesi herkesin yararına. Permakültürle ilişkisi mutualist değil, kommensal- sığıntı akım- bir taraf fayda sağlıyorken diğerlerine zararlı bir etkisi yok (konu her açıldığında mütemadiyen linç yemek dışında :)
Açıklaması:
Eski kaynaklara bakarsanız şu tür ifadelere denk gelecekseniz: “toprağı sürün, üzerinden ay geçsin, sonra ekin”. Tamam sürdük, peki neden ayın geçmesini bekliyoruz? Ay derken bir ay yani 30 gün mü, yoksa dolunay mı?
Işık kirliliğinin ortasında yaşadığımız günümüzde pek fark etmesek de Ay’ın evrelerinin doğa üzerindeki etkisi şüphe götürmez. Bu ilişki özellikle gecelerin daha aydınlık geçmesi ve avlanmanın kolaylaşması üzerine kurulu. Dolunay zamanı avlar pek ortalıkta gözükmek istemez. İyileşmiş topraklarda (yani biyolojik olarak aktif, organik madde miktarı yüzde beşten daha yüksek topraklarda- dilediğinizde dirseğinize kadar kolunuzu soktuğunuz) dolunay vakti tek tük solucana denk gelirken, yeni ay döneminde solucandan bahçede yürüyemezsiniz. Toprağın üstü kıyma tabakası gibi solucan ile kaplanır. Tabii ki bu durum yeni aya özgü değil, havanın kapalı ve yağışlı olduğu günlerde de solucanlar yüzeydedir. Bu durum hem ekolojik döngüye hem de bitki gelişimine etki ediyor.
Toprak kalınlığını bu örnek için 30 ila 40 cm derinliğinde hayal edin. Dolunay döneminde solucanlar toprağın alttaki 20 cm’inde yaşamlarına sürdürürken, ışığın olmadığı dönemlerde yüzeydeki 10 cm’de daha aktifler. Solucanlardaki bu davranış değişikliği bitkilerin büyümesi üzerinde bariz etkisi var. Normalde yağmur suyuyla derinlere giden besinler ve mineraller yalnızca kılcallık (suyun yüzeyden buharlaşması) ya da solucan gibi biyolojik etkiler ile yüzeye geri dönüyor. Kılcallığın aksine solucanların taşıdığı tuzlar ve besinler bitkilerin kullanabileceği formda. Bunun nedeni de solucanların sindirim sisteminde hem ayrıştırıcı (kompost) hem de toprak bakterilerinin yaşıyor olması. Solucan gübresini bitkiler doğrudan kullanabilir, hem besinler kullanıma hazır olduğu için hem de gübrenin içinde bitki-bakteri ve bitki-mantar iletişimini sağlayan bakteriler olduğu için. Hatırlarsınız sıcak kompostta bu dengenin sağlanması için kompostu olgunlaştırıyorduk. Kıştan sonraki ilk dolunaya ve de onu takip eden yeni aya solucan dolunayı/ayı denmesi de bundan. Kışın derine giden besinler yüzeye taşınır ve bahara girerken bütün alan gübrelenmiş olur. Bunun dışında solucanlar üremek ve yayılmak için yüzeye çıkıp göç eder. Aynı yerde çok sayıda solucan var ise toprak altında solucan ile beslenen canlılar (toprak çıyanı gibi) çoğalır. Biyolojik olarak aktif topraklarda (muhtemelen denk gelmemişsinizdir) bu göç olayı öyle bir şekilde oluyor ki toprağın üzeri kıyma tabakasıyla kaplanmış gibi.
Biyolojik olarak iyileşmiş toprakla uğraşmıyorsanız yukarıdaki mevzuların sırası karışıyor. Dolunay vakti bahçede birkaç adet solucana denk gelmeniz gayet normal, sürü halinde çıkmışlarsa çıkmak istediklerinden değil, çıkmak zorunda olduklarından. Ya toprak tuzlanmıştır ya avlanılıyordur ya da su basmıştır. Gibi.
Toprağı sürdükten sonra bir ay geçmesini beklememiz bundan. Toprağı sürünce toprağı alt üst ediyoruz ya da deviriyoruz. Her türlü topraktaki bakteri ve mantarların sırası ve dağılımı değişiyor. Toprağa bir anda bol miktarda oksijen geliyor – sanki kompostu devirmişsiniz gibi ayrıştırıcı bakteriler çoğalıyor. Bir dolunay kadar beklerseniz, solucanlar derine geçecek, topraktaki dağılım oturacak ve tıpkı kompostu olgunlaştırdığımızda olduğu gibi bitkinin toprakla iletişimini sağlayan mikroorganizmalar çoğalacak.
Tabii ki bu durum yalnızca biyolojik olarak sağlıklı diyeceğimiz, organik madde seviyesi %5’den fazla olan, mineral dengesi büyük ölçüde bozulmamış (kapasitenin en az %20 ve üzeri) topraklarda her zaman meydana geliyor. Mineral dengesi bozulmuş topraklarda her zaman olmuyor, ritmi bozuluyor. Organik madde seviyesi yüzde beşten az topraklarda bu ritim aranmaz, genelde olmuyor çünkü.
Osmanlı dönemi kaynaklarını tekrarlayacaksanız ya da uygulayacaksanız yukarıdaki duruma dikkat edin. Bizim bahçedeki, iyileştirilmemiş alanlarda denilenleri sayısız kere denediğim halde kitaplarda yazanlar meydana gelmedi. Bol bol kompost ekleyip, mineral dengesini sağladığım ve biyokömür eklediğim topraklarda ise kitapta yazılanların aynısı meydana geliyor. Toprağı sür, başka işle uğraşma, dolunayın geçmesini bekle ve ek. Çapaya da gerek yok, yorulmadan en kolayından iyi ürün alıyorsunuz.
Eski dönem çiftçisi iseniz, topraklar daha bozulmamış, doğanın ritmi Ay’ın ritmini takip ediyor. Tabii ki ay takvimini kullanacaksınız. Solucan dolunayından sonra ya da önce diye başlayacak takvimler. Ona göre tohumlarınızı ekeceksiniz. Yüzlerce beygir gücünde traktörünüz yok, işi toprağa yaptıracaksınız. Toprağın oturmasını bekleyeceksiniz.
Doğa illa Ay’ı mı takip ediyor. Bazen. Toprağın üzeri malç ile kaplıysa zaten ışık gelmiyor demektir. Gündüz, gece, dolunay ya da yeni ay fark etmez, solucanlar her daim toprağı karıştırır, mineralleri alt üst hareket ettirir. Malç tabakası büyük sıcaklık değişimleri de engeller. Malç yok ama hava kapalı, solucanlar için bayram. Ne dolunay ne yeni ay ama ayaz var. Ahali gezmeye çıkarsa hiç şaşırmayın.
.
İlla Ay takvimini takip edeceğim diyebilirsiniz. Doğanın bu takvimi takip ettiğini zaten yukarıda ifade ettim. Ancak bizim şu an uğraştığımız topraklarla uğraşıyorsanız ritim mitim yok. Bu ektiğimiz toprakların çoğu Osmanlı döneminde ekilmiyordu, hatta çoğunda hayvan bile otlatılmıyordu. Boş alandı, çayırlardı. Mesela Bolayır köyündeki çayırlar mevkii -şu an çiftliğin kurulduğu alan- 1940larda suyun gelmesiyle otlatılmaya açıldı, sadece köyün etrafı otlatılır ya da ekilirdi (ki oralarda şu an jandarma var, mezarlık var, kalanında da evler var). O dönemde ekilen alanların büyük bir kısmı şehir ve köylerin büyümesiyle kaybedildi.
Bunun dışında ay takviminde iddia edilen tarihler, yöntemler ya da direktiflerin hiçbirinin bizim şu anki tarıma ya da hobilere uymadığını gördüm. İsterseniz siz de defaten deneyin (istatistiksel olarak anlamlı olması için en az 20-21 defa), sonuçları kayıt altına alın. Aradaki farkın anlamlı olmadığını göreceksiniz (bu da tecrübeyle sabit, onlarca deneme yaptım vaktiyle). Ne zaman doğayı öne alıyorsunuz, toprağınız hayat doluyor işte o zaman tohum ekerken dolunaya dikkat edebilirsiniz. Yok diyorsanız ki beni motive ediyor, ne güzel :) Devam edin.
Önce tohum değil.
Önce takvim değil.
Önce yöntemler değil.
Gurular hiç değil.
Önce toprak.
Önce toprağınızı toparlayın. Gerisi ortaya çıkıyor zaten.
Tohum da ekiyor musunuz dikiyor musunuz, sizin bileceğiniz iş. Nasıl mutlu oluyorsanız :)
Sevgiyle,
Kirpi
Hamiş 1: Ay takvimini ben de takip ediyorum - işime geldiğinde. Baktım bahçe işlerini hep öteliyorum, dolunayda yapacağım diyorum. Kendim için.
Hamiş 2: Ayın çekim gücü vs. yapmayın. Dolunay demek ayın yakın olduğu anlamına gelmez. Şayet o kadar etkisi olsaydı Ay her yaklaştığında deprem olurdu- ki bu da depremlerin yarısının yeni aya denk gelmesi demek olurdu. Olmuyor.