30 Temmuz 2025 Çarşamba

çalakalem: arısal mevzular

Biliyorsunuz son birkaç yıldır Gelibolu’da çiftlik kuruyorum. Bu çiftlikte üretimin doğal olmasını, tarımsal çölün orasında bir vaha olmasını ve bölgedeki konvensiyonel üretimle rekabet etmesini istiyorum. Arada sırada bunu başardık, bunu yapamadık diye haberler duyuyorsunuz benden. Peki nerden esti de konu arıya geldi?

Doğal tarım konusuna uzun uzun girmeyeceğim ancak tanımı şurada dursun: “Canlıların birbirleriyle olan ilişkisi sayesinde yapılan tarımsal üretime doğal üretim denir. Yani gübre mi gerekiyor, başka canlıdan alacak (koyun gübresi gibi). Ya da minerale mi ihtiyacı var, bitkinin köklerine mantar taşıyacak o minerali (bor ve kalsiyum gibi). Zararlı mı var, başka böcek yiyecek.”

Böcekleri başka böceklerin yemesi konusunu çözdük gibi. Bu konu hem akademik çalışmalarla hem de bizim çiftlikte deneme yanılmalarla tatmin edici seviyede çözüldü. Hangi çiçekten ne kadar ekmeli, nerelere nasıl ekmeli konuları oturdu kafamızda. Ancak etraf sebzeden çok çiçek olunca, insan arılar nerede diye soruyor. Sonra kirli hanım çiçeği üstünde bir arının son bızırtısını duyuyorsun, örümceğin onu kebap gibi çevirdiğine tanık oluyorsun. Rekor kıran mısır tarlasında yapraklarının ince ince kesildiğini, arıların bu yaprakları yuvaya taşıdığını görüyorsun. Şuraya oturayım da biraz dinleneyim dediğinde gayet sinirli sinek tipli bir arının etrafında bin beş yüz milyon tur dönüyor. Diyorsun ki örümcekleri, kertenkeleleri, kuşları düşündük de arıları niye dikkate almadık? Arı demek bal arısı mı demektir yoksa yaban arıları da olmalı? Tam her şey bitmişken en başa dönüp çiftliğin tasarımını değiştiriyorsun. Çalışmalar 2-3 yıl atıyor.

Ben diyorum en azından. Demesek olurdu da dedim bir kere :)

.

O zaman gelsin feragatname. Efendim öncelikle benim arıya alerjim var. Sizdeki gibi elim kolum şişmiyor. Boğazım kapanıyor, nefesim kesiliyor acilde kırmızı alanda gözümü açıyorum. Kendim yapamazken kimseye arı budur, arıcılık böyle yapılır deme gibi bir niyetim yok (kendi çapımda diyorum o ayrı). Ancakkitaplarda, videolarda ve sosyal medyada sorularımın cevabını bulsaydım konuya bu kadar girmek zorunda kalmazdım, kopyalar geçerdim (şikayetçi değilim ama kalmazdım :). O da yok, o yüzden konuya bir yerden girmek gerekti. Doğal tarımın problemlerini çözmeye çalışıyorum, tasarıma arıları da eklemek istiyorum. Lütfen buradan arıcılığı öğrenmeye çalışmayın, öyle bir iddiam yok.

Burcu Hanım'a ve Paye’den Beyza Hanım’a da buradan sonsuz teşekkür ederim. Bu konuda kime soru sorabilirim diye Instagram’da paylaşım yaptığımda onlarca kitap ve makale gönderdiler (malesef tarladaki üretime denk geldi, daha çeyreğine bile bakamadım). Tıkandığımda, işin içinden çıkamadığımda yardımcı oldular. Çok çok teşekkür ederim. Onlar olmasa halen daha debelenip duruyordum. Tavukçu ya da sebzeci tayfada yok bu, çok kıymetli.

Buradan benim konuyu öğrenmeye başlayalı daha 6 ay olmadığını çıkartabilirsiniz. Anlatım ondan oldukça kaba saba. Affola.

.

Bostanda arı konusu açıldığında ister istemez arıları ikiye ayırıyoruz, bal arıları ve diğer arılar. Esasında böyle ayırmamalıyız, diğerleri diye ayırdığımız arıların birbirleriyle alakası yok. Hepsini bir kitaba toplayalım demişler, binlerce sayfa süren ve bölümlerin birbirleriyle alakası olmayan kaynaklar ortaya çıkmış. Ancak bal deyince akan sular duruyor. O yüzden doğal tarımda da bal arısı ve diğerleri diye konuya bakacağız. Yanlış olduğunu bilip ilerlemeli.

.

Diğer arılar:

Kitapların daha binde birini okumadığım için ayrıntılara daha sonra gireceğiz. Konuyu hızlı ve öfkeli şöyle özetleyebiliriz:

  • Doğal tarımda avcıları yıl boyunca beslemek önemli. Zararlıların sayıları bir anda artarken avcı sayısının artması yıllar sürebiliyor. Ayçiçeği zararlısını düşünün mesela. Nisan- mayıs gibi ayçiçeği ekildi. Haziran ayında zararlı tezgahını kurdu. Ağustos ayında üredi ve kendini toprağa gömdü. Gelecek sezona kadar bekleyecek. Onun avcısı ne yapacak? O da mı kendini gömecek? Bu yüzden avcıların çoğu genelci, her çeşit zararlıyla ve hatta yararlıyla besleniyor. Önüne ne gelirse yararlı zararlı fark etmeksizin mideye indiriyor. Bu arkadaşları (peygamberdevesi, örümcekler, hatta kirpi gibi) yıl boyu beslemek lazım ki zararlıları gördüğü gibi mideye indirsin. Yıl boyu avcıları besleyen fedailerimiz var. Mesela uğurböceği – böcekçil kuşları besliyor. Toprak solucanı ve tespih böceği kirpiyi besliyor. Arılar da – yaban arıları da peygamberdevesi, örümcekleri ve benzerlerini besliyor. İlk maddeden yabani arıları yenmesi için besliyoruz demek biraz acayip olduğu doğrudur ancak gerçek bu.
  • Doğada aynı görevi yapan iki canlı olmaz. Her görev boşluğunu (niş’i) yapan bir tür vardır. Çiçek aynı olsa bile hava sıcaklığı, nem ve diğer çevresel faktörler değişiyor. Açıkçası çiçekler de değişiyor. Bu yüzden arılar kendi aralarında yılı bölüşmüşler. İnşaatçı arılarına ağustos ayında pek denk gelemezsiniz, çünkü ilkbaharı seviyor. Baharın başında çiçek açan baklalar 2-3 hafta bakla tutmuyor çünkü bahçenizde yeterli sayıda bombus yok (bal arıları daha uyanmadı). Mısırda tozlaşmada sıkıntı yaşıyorsunuz çünkü bal arıları o dönemde polen topluyor, tozlaşmaya faydası yok. O görev yaprak kesen arılarının işi. Bu ve bunun gibi onlarca sebepten dolayı olabildiğince çok çeşit yabani arıya bahçemizde ortam sağlamak istiyoruz.
  • Arı otelleri arıları gözlemlemek için güzel ancak yabani arılar doğal ortam istiyor. Öğrenmek için kullanabilirsiniz ancak yabani arıların sayısını arttırmak istiyorsanız yapmanız gerekenler farklı. Mesela çapalanmayan alanlar, güneye ya da güney doğuya bakan taş/tuğla duvar. Yağmur almayan kumlu alanlar gibi. Bunların çoğu şehir ortamında halihazır olduğu için hobiciler bir arı oteli patlattı mı tüm arılar oraya doluşuyor. Tarlada bu ve benzeri onlarca şartı sağlamak için her arı cinsinin ihtiyaç duyduğu alanları yaratıyoruz. Yoksa tarlaya iki arı oteli kurmakla çözülseydi bu iş…
  • Bal arıları ile yabani arılar aşırı bir durum yoksa birbirleriyle rekabet etmiyor. Niye rekabet etsinler ki? Herkesin olayı farklı. Ancak siz gidip 10 dönüme 1 kovan konması gereken bir bölgede, dönüme 10 kovan koyarsanız yabani arıları unutun. Taşıma arıcılıkta hiç mi hiç dikkat edilmeyen, doğanın içine eden bir uygulama bu. Bostan ya da çiftliklerde buna mutlaka dikkat ediyoruz.
  • Tekrar yazayım, gözden kaçmasın. Yabani arıları desteklemek istiyorsanız toprağı çapalamak yok. Eski kütükleri atmak, yakmak yok. Alanın en az üçte birini yabanıl bırakmanız gerekiyor. Ama hepsinden önemlisi -gene tekrar- çapa yok! Çiçek ekeyim, arı oteli yapayım -bunlar hep ikinci, üçüncü sırada. En önemlisi çapa. Daha doğrusu çapalamamak.

Bal arısı mevzusu

Arıcılığı yıllardır okuyorum ancak alerjimden dolayı cesaret edemedim. Modern arıcılığın doğal tarımla/üretimle uzaktan yakından alakasının olmaması beni hep hayrete düşürmüştür. 1800’lerden sonra üretimin kolaylaştırılması için yapılan işlemlerin çoğu arıcılığı bizim anladığımız “doğal”dan koparmış. Bizim doğal tarımda, permakültürde, hayvancılıkta bildiklerimizle günümüzdeki arıcılık taban tabana zıt. Meraklı arıcı birkaç kişi haricinde bizim yaptıklarımızı anlayan malesef yok. Genelde doğal üretim dediğimizde ilaçsız üretim anladıklarını da gördüm. Buna benzer bir muhabbeti yıllar önce tavukta etmiştik, ona güvenerek yazdım yukarıdakileri.

Arıcılıkta konvensiyonel üretimin temellerinin atıldığı 1800’lü yıllardan önceki arıcılığı araştırdım. Sepet örmek açıkçası zor geldi. Canlı kovan yapmaya (yaşayan ağaca şekil vererek kovan yapmak) ömrüm yetmez. Kütük kovan yapayım dedim. Eski usul, içini yakarak. Bununla ilgili yazı gelecek. Eski usul kütük kovanda kovan kontrolü yılda iki kez yapılıyor (ya da yapılmıyor). Genelde kovan öldüğü vakit bal hasat ediliyor (ya da nadiren sonbaharda, az miktarda). Kaynakların yalancısıyım; nasıl viskiye meşe fıçının tadı geçiyorsa bala da kütüğün tadı geçiyormuş. Göreceğiz.

Bir yandan eskiyle yeniyi kıyaslamak için bildiğiniz kovanda üretim başladı. Ben değil, yeğenim. Kendi yapıyor, bildiğini yapıyor. Ancak bizim doğal bahçede, doğal üretimin yapıldığı alanlarda. İlk balımızı hasat ettik, 30 bin lira harcayıp 3 kg bal hasat ettik :) Malum ilk sene. Ama ne bal! Çok çok iyi. Öğlen tattım, akşam oldu rayihası hala damağımda.

Dönüme kaç adet kovan koyabiliriz, neler eklemeli neler ekmemeli mevzularını hep araştırıyorum bu aralar. Şimdilik şu bilgi gelsin, bahçede söktüğümüz ancak her yıl ısrarla gelen onlarca yabani ot var ya (akrep otu, turp otu gibi) işte onlar hep bal arıların favorileri. Ballı baba dendiğinde eflatun çiçekler açan minik bir bitki düşünmeyin, onun farklı farklı çeşitleri var, hepsi arıların en sevdiği. Yabani otları sökerken, bahçeyi temizlerken arıların hangilerine konduğuna bir bakın derim. Akrep otunu artık bostandan sökmüyoruz mesela.

.

Özetlemek gerekirse:

  • Yabani arıları bu sezonu atlattıktan sonra inceleyeceğim. Her biri için ayrı ayrı incelemek, tasarımda dikkat etmek gerekiyor.
  • Bal arısını iki farklı usulde yetiştiriyoruz (deniyoruz). İlki modern arıcılıktaki gibi kovanda (yeğenim). İkinci yöntem içi yakılarak oyulmuş kütük kovanlarda, yabani şekilde yetiştiricilik (ben). Her ikisinde de ortam doğal, bol bol yabani çiçek var, doğal üretimin ilkeleri takip ediliyor.
  • Kütük kovan yazısı yakında burada, kapağını yapmaya fırsat bulamadım bir türlü.