29 Kasım 2024 Cuma

şipşak: makale nedir, nasıl okunur

Kasım ve aralık ayları ideal eve kapanıp kitap okuma dönemi. Kitaptan daha güzel bir şey varsa o da makaleler. Makale nedir, okurken nelere dikkat edileceği var bu şipşak yazısında.

Yaptığınız bir çalışmayı ahaliye duyurmak için yazdığınız yazıya makale deniyor. Bilimsel makale bunun bir tık alengirlisi. Bir yazım şekli var, kısa olması, başka bir çalışmanın kopyası/taklidi olmaması yani literatüre yeni bir şeyler katması isteniyor. İstenen en önemli özellik de makaleyi okuyanın yaptığınız çalışmayı tekrarlayabiliyor olması. Yani makaleyi okuduğunuzda, elinizde gerekli imkanlar ve teknik becerisi var ise, makalede denilenleri tekrarladığınızda aynı sonuçlara varacaksınız. Yani bir çeşit yemek reçetesi, tarifi. Literatür dedikleri de bir çeşit reçete kitabı. Nasıl yemek kitaplarında bir malzeme listesi, yapımı, resmi vs. var ise makalelerin de bir yazım tekniği var. Önden çalışmanın çok kısa özeti verilir – ki sizin işinize yarayıp yaramayacağını görün. Merak edip devam ederseniz literatürdeki çalışmaların genel hali, eleştirisi ve okuduğunuz çalışmanın yeri vardır. Sonraki kısımda çalışmanın yapılma şekli verilir – ki dilerseniz siz de adım adım çalışmayı tekrarlayabilin, uygulanan yöntemler, formüller vs. Bu kısım genelde çalışmanın en ürkütücü kısmı oluyor. Yemek kitabında soğanları karamelize edip deyip geçerler. “Karamelize edin” ifadesinin bilimdeki karşılığı Lawton et al. (1987) oluyor. Lawton mesela 1987 yılında oturmuş  kankalarıyla (“et al” saz arkadaşları demek), karamelize etmeyi ince ince çalışmış. Öyle tarif gizlemeye izin yok bilimsel çalışmalarda, özel bir merkeze kayıt olmanıza ya da gecelerce restoranlarda sürünmenize gerek kalmıyor. Bu kısma takılmayıp devam ederseniz çalışmanın kendisi çıkar karşınıza. Şunları yaptık, şu sonuçlara vardık, şöyle durumlar oldu derler. Yazının sonunda çalışmanın özeti, öz eleştirisi (şunu yapsak daha iyi olurdu) ve gelecekte neler yapılacağı yazılır, sponsorlara teşekkür edilir. En sonda da “hoca dedi diye yaptık” dememek için, çalışma sırasında okunan, yararlanılan kaynakların tamamı -eksiksiz- referans kısmında verilir. Bütün bu yazının 8-15 sayfa arasında olması istenir. Mevzu budur, bu kadardır, abartılacak bir tarafı yoktur.

Yemek tarifi benzetmesi absürt geldiyse, valla billa gelmesin. Kelimenin tam anlamıyla durum öyle. Gastronomi -yeme içme şeysi- çalışanların yayınladıkları yüzlerce makale var. Tost yapmayı ve makarna pişirmeyi makalelerden öğrendim :) Şu şu özelliğe sahip fırında tavandan 12,8 cm mesafede 214 derecede 75 sn ısıtılan ekmekler… diye yazmışlar kaşar ve tereyağı miktarını araştırdıkları çalışmada :) Büyük nehirleri geçen köprülerin hesabını da toprak analizini yorumlamayı da yararlı böceklerin sayısını arttırmak için gerekli bitkilerin adlarını, peyzaj tasarımını da biyokömürü de makalelerden öğrendim ben. Formata alıştıktan sonra gerisi çok rahat :)

Uzun lafın kısası: makaleler çalışmanın tekrarlanması için verilen tariflerdir. Yazarken de okurken de amaç tekrar.

.

Peki makaleleri nasıl okumalı? Gazete ya da roman okur gibi okunmuyor makaleler. Aksi gibi okuma sırasına göre de yazılmazlar. Şu adımları takip edin:

  1. Önce bulduğunuz kaynağın işimize yarayıp yaramayacağına bakıyoruz. Başlık, öz/abstract ve sonuç kısımlarını hızlıca okuyoruz. Yazara bakıyoruz, referanslarına bakıyoruz. Çalıştığınız konuya yakınsa, benzer ya da zıt sonuçları varsa veya ilginizi çektiyse ikinci adıma geçiyoruz.
  2. Makaleyi baştan sonra, ayrıntılarına ve yöntemlere takılmadan, okuyoruz. Buna ilk okuma deniyor. Yöntemlere fazla takılmayın. Yanınıza kâğıt/kalem alın ve önemli gördüğünüz noktaları not edin. Uzun uzun yazmanıza gerek yok, anahtar kelimeler, makaleyi yazanın iddiaları, aklınıza takılanlar. En fazla 5-6 kelime olacak şekilde.
  3. İkinci okumada baştan ve sondan detaylara girmeye başlıyoruz. Yönteme gömülmemek için bu aşamada girmeyin – gerek yok. Bu çalışma neden yapılmış, nelere dikkat edilmiş ve daha önemlisi nelere dikkat edilmemiş iyice öğreniyoruz. Çalışma sonucunda ortaya çıkanları atlamıyoruz haliyle.
  4. İkinci okumayı makaleyi özümseyinceye kadar tekrar edebilirsiniz. İsterseniz 3 kere isterseniz 10 kere, isterseniz de yazarak çalışın. Makaleden soru sorulduğunda artık tıkır tıkır cevap veriyor olmalısınız ikinci okuma bittiğinde.
  5. Hani olur ya böyle yara ince ince kaşınır. İkinci okumada ister istemez referanslara bakmaya başlayacaksınız. Başlıklarına. Konular ilginizi çekmeye başlayacak. İkinci okumayı tekrarlarken dikkatinizi çeken, yazarın vurguladığı makaleleri işaretleyin. İkinci okuma bittikten sonra işaretli makalelerle, arkada gözünüze çarpan diğer makaleleri internetten çekin, okuma listenize ekleyin.
  6. Bu adımda makaleyi değerlendiriyoruz. Sizin işinize yarar mı, ileride bu konu üzerine bir yazı, sunum hazırlayacak ya da uygulama yapacaksınız bu makaleyi açıp bakar mısınız? Öyleyse A verin :) Bakarım ama o kadar çok değil ise B, okuduk da boşa gitmesin ise C. + ya da – işareti anlaşılması rahat ya da zor anlamına geliyor. A+, efsane makale, temiz yazılmış hoşuma gitti çok yararlı. A-, efsane makale de anlayıncaya kadar canım çıktı demek. Onlarca makale geçecek elinizin altından, bu sınıflandırma elzem.
  7. Bu adımda notunu A+, A- veya B+ verdiğiniz makalelerin yazarlarını tek tek internette aratıyoruz. Eski çalışmalarını tarayıp benzer konuda olan makaleleri çekiyoruz. Yukarıda verilen ilk üç- dört adımı uygulayabilirsiniz, baştan sona okumanıza gerek yok. Vaktiniz var ise okuyun tabii.
  8. Geldik en önemli adıma. Uygulama ya da tekrarlama. A verdiğiniz makaleleri tekrar okuyoruz. Bu sefer yöntemler/formüller/model ve simülasyon kısmını atlamadan. Her makale aynı değil, ancak makalede yapılan çalışmayı bir tur uygulamaya çalışacaksınız bu adımda. Diyelim ki bir çiçeğin yararlı böcekleri çektiği, bu çiçeği ektiğiniz alanda 50 metreye kadar mesafede yararlı böcek sayısını arttırdığı yazıyor. Ekin görün. Başka bir makalede diferansiyel denklemler (değişim denklemleri) var, bilgisayarda modelleme yapmışlar. Siz de MATLAB’i ya da başka bir programı açıp bu formülleri girip modeli oluşturuyorsunuz. Makalede verilen grafikleri siz de çıkarmaya çalışıyorsunuz. Bu adım çok çok ÇOOK önemli. Nasıl pasta tarifi kitabındaki tarifleri uygulamadan pastacı olamıyorsanız ya da kitabı okudum diyemiyorsanız çalışmaları uygulamadan “bu makalenin dediği doğru” diyemezsiniz. Çinlilerin ve maalesef bizimkilerin onlarca makalesi var, içi boş, baştan sona sabunlamışlar. Bu son adıma gelinceye kadar içerdiği palavranın farkına varmıyorsunuz. Birebir aynı sonuçlara ulaşmanıza gerek yok, sadece benzer ya da yakın sonuçlar alacağınızı görmeniz gerekiyor. Bu son adıma üçüncü okuma ya da son okuma deniyor* Başardınız, artık makaleyi okudum diyebilirsiniz.
  9. Son adım, baştan sona tarayıp artık eksik bir noktanın kalmadığından emin olmak. Tebrikler, suyu çıktı makalenin :) Bu arada referanslarda kimi makalelerin çok sık geçtiği fark etmişsinizdir. Süper, onları da suyunu çıkarın bir ara.

* Sekizinci adım ile ilgili not: Tabii ki her makaleyi uygulama şansınız olmayacak. Sizin şansınız yoksa başkaları uygulamış mı? Başkaları referans göstermiş mi? O çalışmaları inceleyin.

.

Kabaca bir otuz ila elli makaleyi tarayacaksınız bu şekilde. Korkutmasın, çoğunu ilk 2-3 adımdan sonra bırakıyoruz zaten. Bunlardan anca ikisi ya da üçü A alır. Bir on tanesi de B. Konuya hâkim olduğunuzu hissedersiniz. Sonra öğrendiklerinizi uygulayın. Keyifli oluyor zira :)

Hamiş: Bilimsel makale bir yazım formatıdır. Eskiden makaleler dergilere gönderilir, konuda bilgili insanlar tarından incelenir, onaydan sonra yayınlanırdı. Artık o kadar palavra dergi, yayın ve dernek var ki, bilimsel denmesi bir yetki ya da otorite ifade etmiyor. O yüzden bilimsel kelimesine fazla takılmamalı, makale ya da çalışma deyin geçip gitmeli.

27 Kasım 2024 Çarşamba

çalakalem: daha çok kompost!

Kompost eğitimi üç seviyede olmalı. İlk seviye şu an eğitimlerde anlatılanların tamamı, ikinci seviye üretimi arttırmak için gerekli bilgiler olurdu. Üçüncü seviye ise üretim ya da satış için üretimde dikkat edilmesi gerekenler olurdu. Satış derken paketleyip kompost satanlar ile belediyeler, üretim derken de ürettiği kompostu çiftliğinde kullanacak üreticileri kastediyorum. Üçüncü seviyede yasalar ve yönetmelikler var – gerçi bizde ya yasanın kendisi yok ya da kimse takmıyor- Mesela, kompostu tarlalarında kullanmak isteyen üreticiler en az beş kere belli sıcaklığa ulaşacak şekilde çevirmesi ve düzenli olarak sıcaklığını kayıt altına alması gerekiyor. Gerçi 90-120 gün kuralı bile bilinmezken ortalığı karıştırmasak mı? :) Belediyelerin bu işte uzmanlığı olan çevre mühendisleriyle çalışması gerekiyor.

Bu yazı ikinci seviye çalakalemi. Yani üstün körü anlatılmış hali.

.

Diyelim ki kompost sisteminizi kurdunuz. İşler tıkırında ilerliyor ancak size daha çok kompost gerekiyor. Ne yapmalı ne etmeli de bu işi oldurmalı?

Öncelikle hesabınızı bir gözden geçirmeli :) Üreticiyseniz, size gerçekten o kadar kompost gerekiyor mu?

Gerekenin Hesaplanması

Bahçe toprağınızın organik madde seviyesi %5’in (kimi iklimlerde %3’ün) altındaysanız öncü bitki bölgesindesiniz. Bu seviyenin üzerine çıkarsanız bakım işlerini kolaylayacak, su tüketimini azaltacaksınız. Yurtdışında birçok üretici ilk yıllarında yılda iki kere olmak üzere 5 cm kalınlığında, toplamda 10 cm kalınlığında kompost seriyor. 100 metrekare bahçeniz var ise bu 10 metreküpe yakın kompost demek. Deli rakamlar! Kompost sudan ucuz olunca tabii ser serebildiğin kadar ancak bu durum bizim için geçerli değil.

Gördüğüm kadarıyla bu sayılar abartılı, bu kadar uygulamadan da durumu kotarabilirsiniz. Toprağınızı toparlamak istiyorsanız ilk 3-4 yıl toplamda 5 cm kalınlığında kompost kullanmanız fazlasıyla yeterli. Şayet mineral dengelemesi yaparsanız, yani toprağınızdaki mineralleri birbirleriyle olmaları gereken değerlere yaklaştırışsanız, kompost ihtiyacınız ciddi oranda azalıyor. Mineral dengesine ulaşılmış topraklarda organik madde seviyesini arttırmak için (dengenin %40 üstü bantta olması durumunda) yıllık yarım cm kalınlığına kompost yeterli olurken, %20 bandındaki topraklarda 1 ila 1,5 cm kalınlığında kompost sermeniz yeterli olacak. Bu değerler yaklaşık değerler.

Mineral dengesi sağlanan toprakların kompost ihtiyacı neden azalıyor diye soracaksanız cevabı şöyle. Charles Dowding gibi tonlarca kompost serenler esasında kompostu toprağa çevirmek konusunda oldukça başarısızlar. Serilen ya da toprağa karıştırılan kompostun büyük bir kısmı (%40-60) ilk sene sonunda gaz olup havaya dönüyor. Bunun başlıca nedeni de eklenen maddenin hayata yani mikroorganizmalara, köklere, yabani ota vs. dönüşmemesi. Eklenen organik maddenin toprakta biyokararlı organik maddeye dönüşmesi için karbon ve azot yeterli değil, diğer elementlere de gerek duyuluyor. O yüzden ya komposta mineralleri eklemeli ya da toprakta hâlihazırlarda o mineraller olmalı. Aksi taktirde eklenen kompost gaz olup uçup gidiyor.

Özetle, 100 metrekare bahçe için gerekli kompost miktarları yeni kurulan bahçelerde 5-10 metreküp kompost, seviyeyi korumak için 1-2 metreküp.  Mineral dengesi sağlanmış alanlarda 0,5-1,5 metreküp kompost yeterli olacaktır.

.

Yukarıdaki hesaba göre de kompost üretiminizi arttırmanız hala gerekiyorsa cevap vermeniz gereken sorular şöyle: Yığını kurarken gereken malzemeyi arttırabilir misiniz, arttıramaz mısınız? Arttırırsanız bu malzemeyi depolayacak altyapınız ve sonra işleyecek ekipmanınız var mı?

Arttıramıyorsanız, yani aynı miktarda malzemeden daha fazla kompost üretmeniz gerekiyorsa, çare biyokömür. Arttırabiliyorsanız aradığınız çözüm kompostun aşamalarındaki ayrıntılarda gizli.

.

Biyokömürle Kompost Üretimi Arttırmak

Kompost üretimi esasında çok verimli bir işlem değil. Yığının ulaştığı sıcaklığa, bekleme süresine ve üretim hızına bağlı olarak giren malzemenin %30 ila %65’i komposta dönüşmüyor, yanıp gidiyor. Yani zar zor taşıdığınız, yığdığınız malzemenin yarısı gaz olup uçup gidiyor. Ham biyokömür işte bu noktada bize yardımcı olacak. Karbonun azotu yakalaması gibi bir özelliği var (aktif karbonun nitratları). Hani kümese ham biyokömür atıyorduk da kümesin içindeki kokuyu bir anda kesiyordu, aynısı. Benzer şekilde yığında biyokömür varsa yığındaki azot uçup gidemiyor, kompost için kullanılan kullanılıyor, geri kalanı biyokömür tarafından tutuluyor. Biyokömür zaten su emen ve suyu tutan bir malzeme, karbonun da tek başına gaz olacak hali yok.  Sıcak kompostta biyokömür kayıp oranını %40’dan %15-20’ye, soğuk kompostta da %60’dan %30lara çekecektir. Başka bir ifadeyle %20 ila %50 daha fazla kompostunuz olacak.

Burada dikkat edeceğiniz noktalar şöyle:

  • Biyokömürün kendisi karbon, hem de yüzde 96-99 saflıkta! Kompost karışımının karbon:azot oranını hesaplarken biyokömürü hesaba katarsanız işler karışır. Bakteriler biyokömürdeki karbonu kullanamazken bizim biyokömür yığındaki azotu kendine bağlıyor. Bakterilerin de yararlanacağı azot miktarı azaldığından oranlar şaşıyor, yığın azot noksanlığından ısınamıyor, gerekli sıcaklığa ulaşamıyor. Bu yüzden yığını kurarken biyokömürün karbonunu dikkate almıyoruz, hesaba katmıyoruz.
  • Biyokömürü kompost yığınına farklı aşamalarda ekleyebilirsiniz. Yığını kurarken eklemek yukarıda açıkladığım gibi hesabı şaşırtıyor. Yığını kurarken biyokömür ekleyecekseniz, kompost yığının hesabını bildiğiniz gibi yağın, biyokömür için ilave ihtiyaç duyulan miktarı da hesaplayıp yığına ilave gübre ekleyin. Tabii bu durumda madde kaybının önüne geçemiyorsunuz. Vaktiyle biyokömürlü yığın kurarken ne kadar ilave azot/yeşil malzeme eklemek gerektiği için bir aralar denemeler yapmıştım. Hesapladığınız değerin yarısından başlayın, duruma göre arttırıp azaltarak ideal orana ulaşabilirsiniz.
  • Komposttaki madde kaybı uygulamadan uygulamaya değişse de %10-15 ilk iki çevirmede, %20-30 ilave çevirmelerde ve geri kalan miktar da yığının olgunlaşması için kenarda beklediği zamanda oluyor.  Yani esas kayıp ilk iki çevirmede değil, onu takip eden işlemlerde. Ayrıca ilk iki çevirmede sıcaklığın 65 derece üstüne çıkması patojenlerin ve tohumların ölmesi için önemli. Ya ilk iki çevirmeden sonra ekleyin ya da yığını dinlenmeye bırakacağınız zaman. Üreticilerin yığını en az beş kere çevirmeniz ve her çevirmede belli sıcaklığa ulaşması gerekiyor. Üreticiler bu yüzden işlemin en sonunda eklemekten başka şansı yok.
  • Biyokömürü öğüterek mi kullanmalı öğütmeden mi? Kendi bahçenizde kullanıyorsanız mıcır büyüklüğünde olması toprağınız için ideali. Ancak ürün satacaksanız müşteriler kompost poşetinin içinden “kömür” çıkmasını pek hoş karşılamayacaktır. Bu yüzden toz halini kullanmanız gerekecek. İri mıcır halindeki biyokömürü komposta ekliyorken uzun uzun hesap yapmanıza gerek yok. Yığının hava almasını engellemez, suyu da yeteri miktarda tutar. Ancak toz biyokömür yığının hava almasını engeller, fazla su tutar ve yığını boğar. Yığın anaerobik olur. Bu yüzden toz halinde ham biyokömür kullanırken su miktarı, özgül ağırlık ve çevirme sıklığı hesaplarına dikkat etmek gerekiyor.
  • Biyokömür ayrışmayan bir malzeme olduğu için kompost küçülürken hacmi azalmayacak. Biraz deneme yanılmayla bitmiş kompostta %5-10 arasında bir miktarı hedefleyin. Bunun için 1,5-2 metreküplük yığına (kenarları 120 cm olan küp) kabaca 20 litre biyokömür (1 çuval) koymanız yeterli olacaktır. 

Biyokömürü, nasıl üretildiğini, değerlerini vs - gerekli gereksiz bütün ayrıntılarını- instagramda işledik. Kirpininburnu profiline girin, sabit hikayelerde adım adıım üretimi var.

.

Kompostun Aşamaları

Dışarıdan getireceğiniz malzemeyi arttırabiliyorsanız, bir süre sonra işleme kapasiteniz ve alanınız yetersiz gelecektir. Verimi arttırmanız gerekiyor. Bunun için de kompostun aşamalarına, bilhassa ön işlemlere özen göstermelisiniz. Kompost yığınını kurulduğunda en hızlı şekilde üretim bandından çıkmalı ve olgunlaşmaya alınmalı ki yeni yığını kurabilir ve üretime devam edebilesiniz.

Kompost eğitimlerinde bodoslama karbon:azot oranından başlanıyor ancak kompost üretimi esasında üç aşamada meydana geliyor. Ve hayır, üç aşama da elzem. Ve evet, karbon:azot oranı 2. aşamada bize gerekiyor.

  • Ön işlemler, önkompost: Malzemelerin ayrışma için hazırlandığı işlemlere verilen genel ad ve bu işlem sonucu ortaya çıkan malzeme.
  • Ayrışma – Kompost: Bu kısmı muhtemelen biliyorsunuzdur
  • Olgunlaşma: Kompostun toprakta kullanılması için yapılması gereken işleme verilen ad.

Bu konuların her biri kendi mevzu yazılarını hak ediyor. Özeti şöyle.

Ön işlemler: Ayrışma aşaması reaksiyonun meydana geldiği, yığının ısındığı, içindeki zararlı mikroorganizma ve tohumların öldüğü aşama. Ayrıca en meşakkatli ve pahalı aşama da bu kısım. Üreticiyseniz kompost çevirecek makine – pahalı, kendiniz için üretiyorsanız -beliniz. İşte ikinci aşamanın pürüzsüz, tıkırında olmasını istiyoruz. Hızlıca olsun, kimse fazla yorulmasın. Hele gelin bunu yığına ekleyeceğimiz malzemelere anlatın. Bir köşede azotça zengin malzemelerden ev ve restoran atıkları. Çok hızlı bozulur, kokar ve işin en kötü tarafı ya çok azdır ya da çok fazladır. Depolayamazsanız, bekletemezsiniz, haşere çeker. Karbonca zengin malzemelerden güz yaprakları. Böceklenmesi problem değil ise bekletebilirsiniz, ancak içinde muhtemelen plastikler ve çöpler vardır. Ayrıca ıslandığında birbirine yapışır, yağının hava almasını engeller. Al başına iş. Aklıma gelen diğer problemleri kısaca şöyle

  • Saman- diğer malzemelerle karıştırması zor, çok hava alıyor, ilave birkaç tur daha karıştırma istiyor. Fare ve böcek çeker.
  • Hayvan gübresi – durduğu yerde ayrışmaya başlar, dipten sızan sıvı. Kokuyor, aletlere yapışır.
  • Kahve telvesi – vıcık vıcık bir şeye dönüşür, küflenir. İyi karışmaz.
  • Kahve kapçığı – aşırı hafif, ince malzeme. Zor karışır, rüzgarla uçar.
  • Dallar – öğütülmek ister
  • Bahçe atıkları – kimi uzun, kimi kalın, kimi dikenli. Öğütülmek ister ama içinde taş olabilir.
  • Restoran atıkları – içinden her tür malzeme çıkar. Saman, yaprak vs ile karıştırmak zor.
  • Hal, mezbaha atıkları – depolanmaz, kokar. Dibinden sızan su ayrı dert. Yığına bütün olarak eklerseniz iyi karışmaz, ilave çevirme ister.

Gibi gibi. Liste uzayıp gidiyor. Neredeyse her malzemenin gıcık tarafı var. Bir işlem yapmadan doğrudan 2. Aşamaya geçerseniz istenen sıcaklıklara ulaşamazsınız, ilave çevirme ister, istenen sürede kompost elde edemezsiniz, üretim alanını gereksiz yere tutar.

Ön işlemler malzemeyi ayrışma sürecine hazırlamak için yaptığımız fiziksel, kimyasal ya da biyolojik işlemlere verilen genel ad. Ön işlemden çıkmış, artık kompostlaşmaya hazır malzemeye önkompost diyoruz.

Örnek vermek gerekirse:

Fiziksel: Samanı ince kıymak (evet kıyılmış samanı bir tur daha kıyıyoruz), dalları öğütmek, çok ince malzemelerle kalın malzemeyi karıştırmak (ince talaş ila kaba talaşı karıştırmak gibi). Azotça zengin atıkları dondurmak ya da kurutmak da bu gruba giriyor (dondurulmuş atıklar hücre zarı patladığı için daha hızlı ayrışır, kurutmak ufalanmasına neden olur).

Kimyasal ve biyolojik: Bilhassa azotça zengin atıklara yaptığımız işlemler. Bokaşi! Bokaşi, nam-ı diğer çöp turşusu ya da kuru turşu, esasında kompost değil, bir ön işlem! Bokaşi dediğiniz malzeme esasında bir önkompost. Kolayca bozulacak bir malzemeyi depolamaya yarıyor, sonra da ayrışma işini hızlandırıyor.

Kahve telvesi ya da kapçığı gibi malzemeleri böceklere yedirmek de başka bir örnek (siyah asker sineği). Amaç sinek üretmek olmadığı için böceklerin atıkta üremesi ve yayılmasına olanak sağlayacak bir ortam sağlıyoruz. Sonra içinde larvalarla birlikte yığına ekliyoruz. Sinekler ve larvaları ilk çevirmede sizlere ömür. Bu biyolojik işlem, kahve telvesi ve kapçığının hızla kompostlaşmasını sağlıyor. Aynı işlemi güz yapraklarına da yapabilirsiniz.

(İkinci aşama için ilave bilgi olarak: Sadece karbon:azot oranına dikkat ederek yığın kuramazsınız. Kendiniz için üretiyorsanız bu konuya dikkat etmenize gerek yok ancak üreticiyseniz su miktarı ve özgül ağırlık gibi hesaplamalara bir göz atmalı. Genelde yığında sıkıntı var ise mevzu bu iki konuda patlıyor. )

yaprakları öğütmek yerine poşetlerde/çuvallarda böceklendirip çıkan ürünü kompostta kullanabilirsiniz.

Üçüncü aşama olgunlaştırma: Kısaca ifade edersek bitkiler topraktan besinleri iki şekilde alıyor. İlki bizim tuzlu su içmemiz gibi. Toprakta tuz var, kökte yok, kökün içine geçiyor. Diğer yöntemde bitki köklerinden zayıf asitler ve amino asitler salgılayarak topraktaki besinleri çekiyor. Bu arada topraktaki bakteri ve mantarlarla iletişime geçiyor. Kompostun içindeki bakteriler ile topraktaki bitkiye besin ileten bakteriler ve mantarlar aynı değil. Sanki biri Çince konuşuyor diğeri Türkçe. Anla anlayabilirsen. Kompostu bir kenara yığıp, tercihan 6 ay dinlendirmemiz yani olgunlaştırmamız işte bu yüzden. Kompost bakterilerinin toprak bakterilerine yol vermesi için bekliyoruz (bu ifade teknik olarak tam doğru değil ama idare edin :). Olgunlaşmamış kompostu toprakta kullanırsanız iletişimin iyi olduğu yerlerde bitkiler kuvvetle büyürken, iletişimin kötü olduğu yerlerde -yani kompost bakterilerinin işinin devam ettiği kısımlarda- bitkiler büyümez, çelimsiz kalır. Olgunlaşmamış kompostu bahçenizde kullanacaksanız, yüzeye serin, toprak ile karıştırmayın. Kompost satacaksanız olgunlaştırmadığınız ürünün satışını yapmayın. Müşteriden kötü yorum alırsınız.

.

Kapanış: İkinci seviyede tek tek malzemeleri inceleyip, ön işlemleri, uygulamaları ve depolama teknikleri anlatılır. Yani konu uzun. Olgunlaştırma konusu da uzun, başlıklar olgunlaştırma tekniklari ve olgunlaştırmayı hızlandıran işlemler, süper kompost yapımı diye gidiyor. Mikroskop altında incelenmesi, analizleri... Konu uzun diye korkutmasın, işin eğlencesi bu seviyede. Üçüncü seviyede yasal mevzuatlar, küçük-büyük ölçekli tesislerin tasarımı ve yerleşimi var.

17 Kasım 2024 Pazar

mevzu: ay takvimi

Şu son haftalarda kafam o kadar dolu ki, bu hafta küçüğünden linç yemişim haberim olmadı. Konumuz ay takvimi.

Tohum ekerken, fide dikerken, sarımsağı toprağa sokarken -sarımsak ekilir mi dikilir mi, kafam hep karışıyor (iç ses: gerçekten ne boş muhabbet ya, her neyse ben yazıya devam edeyim)- Ay’ın evrelerine dikkat etmeli mi etmemeli mi?

Kısa cevap: Günümüz şartlarında (açıklaması aşağıda) pek etkisi yok. Deney sonuçları tutarlı çıkmadı. Ay takviminden daha çok dikkat etmeniz gereken ve sonuçları ciddi oranda fark ettiren onlarca şey var (mineral dengesi, organik madde miktarı, biyolojik faktörler, sulama vb.). Mesela buğday ekmeden önce çinkoyla yüklerseniz rekolteniz %5-15 oranında artar, ancak ekim sırasında mibzeri tıkayabilir- tecrübeyle sabit. Mineral dengelemesi yaparsanız rekolte %30-40 artar. Sulama yaparsanız iki katına çıkabilir…  Ancak Ay takvimi için meeh, boş işler bunlar da demiyoruz çünkü:

  1. Etkisi var ancak denildiği kadar değil, söylenenlere yakın bile değil. Yukarıdaki buğday örneğinden devam edelim, %1-2 anca. %2 rekolte zaten biçerdöverin tarlada bıraktığının beşte biri. Ay takvimine dikkat edip ekmek yerine biçerdövere doğru ayar yaptırırsanız (ki bunun için biçerciye doğru ayar yapmanız gerekiyor- hepsi değişik tipler) tarladan daha fazla buğdayla dönersiniz.

  2. Bu işle ilgilenenlere, hobisi olanlara disiplin getiriyor. Fidelerin ne zaman ekilmesi gerektiği, bunun hesabının nasıl yapılacağını onlarca kez paylaştım/paylaştık. Ancak hesap itici geliyor, ay takvimini takip etmek daha eğlenceli. Herhalde ondan. Daha fazla kişinin bahçeyle, toprakla ilgilenmesi herkesin yararına. Permakültürle ilişkisi mutualist değil, kommensal- sığıntı akım- bir taraf fayda sağlıyorken diğerlerine zararlı bir etkisi yok (konu her açıldığında mütemadiyen linç yemek dışında :)

Açıklaması:

Eski kaynaklara bakarsanız şu tür ifadelere denk gelecekseniz: “toprağı sürün, üzerinden ay geçsin, sonra ekin”. Tamam sürdük, peki neden ayın geçmesini bekliyoruz? Ay derken bir ay yani 30 gün mü, yoksa dolunay mı?

Işık kirliliğinin ortasında yaşadığımız günümüzde pek fark etmesek de Ay’ın evrelerinin doğa üzerindeki etkisi şüphe götürmez. Bu ilişki özellikle gecelerin daha aydınlık geçmesi ve avlanmanın kolaylaşması üzerine kurulu. Dolunay zamanı avlar pek ortalıkta gözükmek istemez. İyileşmiş topraklarda (yani biyolojik olarak aktif, organik madde miktarı yüzde beşten daha yüksek topraklarda- dilediğinizde dirseğinize kadar kolunuzu soktuğunuz) dolunay vakti tek tük solucana denk gelirken, yeni ay döneminde solucandan bahçede yürüyemezsiniz. Toprağın üstü kıyma tabakası gibi solucan ile kaplanır. Tabii ki bu durum yeni aya özgü değil, havanın kapalı ve yağışlı olduğu günlerde de solucanlar yüzeydedir. Bu durum hem ekolojik döngüye hem de bitki gelişimine etki ediyor.

Toprak kalınlığını bu örnek için 30 ila 40 cm derinliğinde hayal edin. Dolunay döneminde solucanlar toprağın alttaki 20 cm’inde yaşamlarına sürdürürken, ışığın olmadığı dönemlerde yüzeydeki 10 cm’de daha aktifler. Solucanlardaki bu davranış değişikliği bitkilerin büyümesi üzerinde bariz etkisi var. Normalde yağmur suyuyla derinlere giden besinler ve mineraller yalnızca kılcallık (suyun yüzeyden buharlaşması) ya da solucan gibi biyolojik etkiler ile yüzeye geri dönüyor. Kılcallığın aksine solucanların taşıdığı tuzlar ve besinler bitkilerin kullanabileceği formda. Bunun nedeni de solucanların sindirim sisteminde hem ayrıştırıcı (kompost) hem de toprak bakterilerinin yaşıyor olması. Solucan gübresini bitkiler doğrudan kullanabilir, hem besinler kullanıma hazır olduğu için hem de gübrenin içinde bitki-bakteri ve bitki-mantar iletişimini sağlayan bakteriler olduğu için. Hatırlarsınız sıcak kompostta bu dengenin sağlanması için kompostu olgunlaştırıyorduk. Kıştan sonraki ilk dolunaya ve de onu takip eden yeni aya solucan dolunayı/ayı denmesi de bundan. Kışın derine giden besinler yüzeye taşınır ve bahara girerken bütün alan gübrelenmiş olur. Bunun dışında solucanlar üremek ve yayılmak için yüzeye çıkıp göç eder. Aynı yerde çok sayıda solucan var ise toprak altında solucan ile beslenen canlılar (toprak çıyanı gibi) çoğalır. Biyolojik olarak aktif topraklarda (muhtemelen denk gelmemişsinizdir) bu göç olayı öyle bir şekilde oluyor ki toprağın üzeri kıyma tabakasıyla kaplanmış gibi.

Biyolojik olarak iyileşmiş toprakla uğraşmıyorsanız yukarıdaki mevzuların sırası karışıyor. Dolunay vakti bahçede birkaç adet solucana denk gelmeniz gayet normal, sürü halinde çıkmışlarsa çıkmak istediklerinden değil, çıkmak zorunda olduklarından. Ya toprak tuzlanmıştır ya avlanılıyordur ya da su basmıştır. Gibi.

Toprağı sürdükten sonra bir ay geçmesini beklememiz bundan. Toprağı sürünce toprağı alt üst ediyoruz ya da deviriyoruz. Her türlü topraktaki bakteri ve mantarların sırası ve dağılımı değişiyor. Toprağa bir anda bol miktarda oksijen geliyor – sanki kompostu devirmişsiniz gibi ayrıştırıcı bakteriler çoğalıyor. Bir dolunay kadar beklerseniz, solucanlar derine geçecek, topraktaki dağılım oturacak ve tıpkı kompostu olgunlaştırdığımızda olduğu gibi bitkinin toprakla iletişimini sağlayan mikroorganizmalar çoğalacak.

Tabii ki bu durum yalnızca biyolojik olarak sağlıklı diyeceğimiz, organik madde seviyesi %5’den fazla olan, mineral dengesi büyük ölçüde bozulmamış (kapasitenin en az %20 ve üzeri) topraklarda her zaman meydana geliyor. Mineral dengesi bozulmuş topraklarda her zaman olmuyor, ritmi bozuluyor. Organik madde seviyesi yüzde beşten az topraklarda bu ritim aranmaz, genelde olmuyor çünkü.

Osmanlı dönemi kaynaklarını tekrarlayacaksanız ya da uygulayacaksanız yukarıdaki duruma dikkat edin. Bizim bahçedeki, iyileştirilmemiş alanlarda denilenleri sayısız kere denediğim halde kitaplarda yazanlar meydana gelmedi. Bol bol kompost ekleyip, mineral dengesini sağladığım ve biyokömür eklediğim topraklarda ise kitapta yazılanların aynısı meydana geliyor. Toprağı sür, başka işle uğraşma, dolunayın geçmesini bekle ve ek. Çapaya da gerek yok, yorulmadan en kolayından iyi ürün alıyorsunuz.

Eski dönem çiftçisi iseniz, topraklar daha bozulmamış, doğanın ritmi Ay’ın ritmini takip ediyor. Tabii ki ay takvimini kullanacaksınız. Solucan dolunayından sonra ya da önce diye başlayacak takvimler. Ona göre tohumlarınızı ekeceksiniz. Yüzlerce beygir gücünde traktörünüz yok, işi toprağa yaptıracaksınız. Toprağın oturmasını bekleyeceksiniz.

Doğa illa Ay’ı mı takip ediyor. Bazen. Toprağın üzeri malç ile kaplıysa zaten ışık gelmiyor demektir. Gündüz, gece, dolunay ya da yeni ay fark etmez, solucanlar her daim toprağı karıştırır, mineralleri alt üst hareket ettirir. Malç tabakası büyük sıcaklık değişimleri de engeller. Malç yok ama hava kapalı, solucanlar için bayram. Ne dolunay ne yeni ay ama ayaz var. Ahali gezmeye çıkarsa hiç şaşırmayın.

.

İlla Ay takvimini takip edeceğim diyebilirsiniz. Doğanın bu takvimi takip ettiğini zaten yukarıda ifade ettim. Ancak bizim şu an uğraştığımız topraklarla uğraşıyorsanız ritim mitim yok. Bu ektiğimiz toprakların çoğu Osmanlı döneminde ekilmiyordu, hatta çoğunda hayvan bile otlatılmıyordu. Boş alandı, çayırlardı. Mesela Bolayır köyündeki çayırlar mevkii -şu an çiftliğin kurulduğu alan- 1940larda suyun gelmesiyle otlatılmaya açıldı, sadece köyün etrafı otlatılır ya da ekilirdi (ki oralarda şu an jandarma var, mezarlık var, kalanında da evler var). O dönemde ekilen alanların büyük bir kısmı şehir ve köylerin büyümesiyle kaybedildi.

Bunun dışında ay takviminde iddia edilen tarihler, yöntemler ya da direktiflerin hiçbirinin bizim şu anki tarıma ya da hobilere uymadığını gördüm. İsterseniz siz de defaten deneyin (istatistiksel olarak anlamlı olması için en az 20-21 defa), sonuçları kayıt altına alın. Aradaki farkın anlamlı olmadığını göreceksiniz (bu da tecrübeyle sabit, onlarca deneme yaptım vaktiyle). Ne zaman doğayı öne alıyorsunuz, toprağınız hayat doluyor işte o zaman tohum ekerken dolunaya dikkat edebilirsiniz. Yok diyorsanız ki beni motive ediyor, ne güzel :) Devam edin.

Önce tohum değil.

Önce takvim değil.

Önce yöntemler değil.

Gurular hiç değil.

Önce toprak.

Önce toprağınızı toparlayın. Gerisi ortaya çıkıyor zaten.

Tohum da ekiyor musunuz dikiyor musunuz, sizin bileceğiniz iş. Nasıl mutlu oluyorsanız :)

Sevgiyle,

Kirpi

 

Hamiş 1: Ay takvimini ben de takip ediyorum - işime geldiğinde. Baktım bahçe işlerini hep öteliyorum, dolunayda yapacağım diyorum. Kendim için.

Hamiş 2: Ayın çekim gücü vs. yapmayın. Dolunay demek ayın yakın olduğu anlamına gelmez. Şayet o kadar etkisi olsaydı Ay her yaklaştığında deprem olurdu- ki bu da depremlerin yarısının yeni aya denk gelmesi demek olurdu. Olmuyor.